Acun Ilıcalı, Türkiye kamuoyuna kendisinin takdim edip önce bir şöhret yanılsamasına soktuğu, sonra belli ki “şov-malzemesi” olarak kullanım süresi dolduğu için ıskartaya çıkardığı bir zavallının, bu sebepten içerisine düştüğü bunalımla gerçekleştirdiği “Papağan-şov”a tepkisini, ona “insan müsveddesi” diyerek göstermiş.
Halbuki “eseri” ile iftihar etmesi gerekmez miydi?!..
Çok mu sert girdik yazıya?..
O halde temellendirmek boynumuzun borcu!..
***
Acun’un kanalı TV 8’deki “MasterChef” programında epey bir süre “arıza” vermiş olan Murat Özdemir yine de “seyir sermayesi”ne katkısından dolayı ekranda tutulmaya devam edildi. Sonra böylesi bir “şöhret-yüklemesi” ardından bir anda ekrandan, yani gözler önünden, görünmenin o şehvetli imkanından mahrum bırakılınca evindeki Papağan’ı, kendisine bir anlamda “yaşarken ölüm”ü tattırmış Acun Ilıcalı’ya yönelik çaresiz öfkesine alet etti.
Hem de Acun’un başını çektiği “çağ hali”nin meşrebine en uygun şekilde, bir “görsel-şov” formatında…
Elbette hayvan-severler ve hayvan hakları savunucuları başta olmak üzere herkes Özdemir’in Papağan’a yaşattıkları üzerine tepki ve lânetlemede bulunuyor. Yargı da onu akli dengesinin yerinde olup olmadığının anlaşılması için hastaneye sevk etti.
Fakat bu korkunç eylemin sırrını çözmek hiç mi hiç zor değil.
Kendi evcil papağanını boğazlama noktasındaki görüntüleriyle karşımıza gelen adamın ettiği lâflara bakınca her şey kristal berraklığıyla ortaya çıkıyor.
***
Şöyle diyor, ekrandan ve “görünmek”ten ırak kılınmış, böylece bir varlık/varoluş problemine kendini kaptırmış, belki de “hiçleşmiş” hisseden Özdemir, avucunun içinde can çekişen Papağan’a hitaben, bağıra bağıra:
“Acun Baba de lan! Acun Baba!.. Yoksa bizi s…..k. De lan! Acun Baba!.. Acun Baba diyeceksin! Öğreticem lan! Acun Baba diyeceksin!..”
Bu sözlere baktığımızda yaşanan olayda Murat Özdemir’i lânetlemenin de, onu kendi sağlığı ve toplumun selameti için gerek hastane, gerekse hapishanede gözetim-denetim altına almanın da hiç mi hiç yeterli olmadığını kaydetmek gerekiyor.
Murat’la mücadele, bir “gölge boksu”ndan ibarettir.
Murat’la mücadele, “tetikçi”yi tımar etmekten ibarettir.
Murat’la mücadele, “sivrisineği” ortadan kaldırmaya çalışmaktan ibarettir.
İsterseniz biraz “bataklığa” bakalım!..
***
İnsanlığımızın “tekno-patolojik” hale geldiği bir çağda yaşıyoruz ve malûm olduğu üzere adını “Meşhuriyet Çağı” koyuyoruz bunun…
Bu çağda ne pahasına olursa olsun “görünmek”, varlığını duyumsamak isteyen herkesin yaşamsal ereği, derdi, kaygısı. Kitabını da yazdık, “Görünüyorum, o halde varım” başlığı altında…
Bu çağın tapınağı, “Ekran”... Ve ekran, irili-ufaklı sürümleriyle her yerde; dev boyutlarda cadde, sokak, meydanlarda; mikro ölçekte de hepimizin avuçlarının içinde.
Mabedi ekran olan “Meşhuriyet Çağı”nın “Ruhban”ları arasında bu memlekette başı çeken de Acun Ilıcalı ve biz onun programlarında Murat Özdemir vakasıyla aynı membadan beslenen, aynı minval üzere neler neler görmedik ki!..
***
Biz bir Acun Ilıcalı “realite”sinde (“Ütopya”), 24 saat izlenen İnternet yayınında kafasını sevgilisinin kucağına gömmüş halde pipisiyle oynayıp “mastürbasyon-şov” yapan yarışmacı görmedik mi? Bu matürbasyoncunun, Acun’un başka “realite”lerinde daha sonra hem yarışmacı, hem “yorumcu” olarak tekrar tekrar karşımıza çıktığını da görmedik mi?..
Biz bir Acun Ilıcalı “realite”sinde tacizkâr, zorba ve “maşist” bir yarışmacının (“Survivor Turabi”) adeta fiziksel ve cinsel şiddet operatörü olarak karşımıza çıktığı halde şovun “satmaya devam etmesi” için diskalifiye edilmek yerine ısrarla müsamaha görüp iki defa şampiyon yapıldığına tanık olmadık mı?
Biz bir Acun Ilıcalı “realite”sinde (“Rising Star-Türkiye”) rejinin sahnedeki yarışmacı kadını kastederek kameramana, “Memeleri kadraja al, memeleriii!” diye bağırdığını duymadık mı?..
Örnekler çoğaltılabilir; Murat Özdemir vakasının altyapısını/arka planını oluşturduğu söylenebilecek örnekler!..
***
Ayrıca, Murat’ın yaptığına benzer elim hadiseler, 2000’lerin başından itibaren kendimizi içerisinde bulduğumuz “Meşhuriyet Çağı” Türkiye’sinde önümüze gelmedi mi daha önce?..
“Gelinim Olur musun?” yarışmasında öne çıkıp sonra kaderine tek edilen Ata mesela, bir otel odasında uyuşturucudan ölüme uçmadı mı?..
Ya aynı yarışmada oğlu Ata ile birlikte “şöhret tavası”na düşüp sonra hem oğlunu hem de aklını yitiren “Semra Kaynana”?!..
Ya da “Popstar”la öne çıkıp bir “sahte-ün” ile yaşamak ve var olmak uğruna toplumun gözü önünde bir karikatüre dönüşen, “kültürel-pornografi” malzemesi haline gelen Ajdar…
Veyahut “Ben Evleniyorum”da “Tülin-Caner” çifti olarak ünlenip bir sabun köpüğünden ibaret bu şöhreti kaybetmemek uğruna başında bardak kırmaktan, en son bu yılın başında intihar girişimini sosyal medyada seyre sunan Caner!..
Bunların hepsi “MESH” olarak kodlanabilecek (açılımı, “medya, eğlence ve şov endüstrisi” olan) “dölyatağı” içinden üreyen “patolojiler”.
***
Böyle ama, elbette faturayı ne MESH’e, ne “Ekran” denilen mabede, ne de Acun denilen “ruhban’a keserek işin içinden sıyrılmaya çalışmak doğru olur.
Realite-yarışmalara her yıl katlana katlana büyüyen rakamlarla çığ gibi akan insanlar ve tabii “seyirciler” olarak da hepimiz bu olup bitenlerin sorumlusuyuz.
Dolayısıyla ortada “insan müsveddesi”nden öte toplumsal bağlamda bir “müsvedde” olup olmadığını da tartışmak gerekir!.. Ancak yine de Acun, “kendi marifeti”ni bir “insan müsveddesi” olarak tanımlıyor ya, işte bu o kadar kolayından es geçilebilecek bir vaziyet değil.
Sebebini de Murat’ın “insan müsveddesi” sıfatını hak eden görüntüsü ile Acun’un mazisinden bir görüntüyü yan yana koyarak açıklamaya çalışalım!..
***
Acun’un henüz bu ülkede bir “multimilyoner rol model” haline gelmediği “Acun Firarda” günlerinden bir görüntüsü var; hani şu, dünyanın en göz alıcı turistik sahillerinde kumsalda sere serpe güneşlenen kadınlara ha bire mikrofon uzatıp sulu-sepken röportajlar yaptığı günlerden…
İşte bu röportajlardan yorulduğu bir anda, teneffüs-arası niyetine bir Yavru Aslan’la muhabbette izliyoruz o görüntüde Acun’u…
Şimdi bir yana Murat Özdemir’in Papağan’la sergilediği acımasız şovu, diğer yana da Acun’un Yavru Aslan’la sergilediği acınası şovu koyalım!.. Ve bir zamanlar gazete-dergilerde sık sık karşımıza çıkan, yan yana konulmuş, tıpkısının aynısı görünümündeki resim çiftleri için sorulduğu gibi soralım:
Aradaki 7 farkı bulun!..
***
Benim bulabildiklerim şunlar:
1) Murat, Papağan’ı kendisi tutmuş. Yavru Aslan’ı ise Acun değil bir başkası (bakıcısı) tutuyor.
2) Papağan, Murat’ın (tabii sözüne inanabilirseniz!) elini ısırmış. Yavru Aslan ise Acun’un elini ısırmaya yönelik bir hamlede bulunuyor sadece.
3) Gösteride Murat, elindeki kamera ile kendi çekimini kendisi yapıyor. Acun’un çekimini ise muhtemelen bir ordu gibi çevresindeki ekip yapıyor.
4) Birinci gösteride “sinkaf”lı cümle, Murat tarafından ama Acun’a karşı değil “Acun’dan yana” işlerlikte… İkinci gösteride “sinkaf”, Acun tarafından Yavru Aslan’a karşı seferber ediliyor.
5) Birinci görüntüde insandan korkan bir papağan var. İkinci görüntüde Yavru Aslan’dan korkan bir insan var.
6) Birinci görüntüde Papağanımız acı içinde adeta “Bırrraaakk” diye bağırıyor. İkinci görüntüde ise Yavru Aslan kaygı içinde keskin bir “Gırroavv” çekmekle yetiniyor.
7) Birinci görüntüde Murat, Papağan’a fiziksel işkence uyguluyor, ama alkolle sarhoş olduğu için bunun farkında değil. İkinci görüntüde Acun, Yavru Aslan’a ruhsal işkence uyguluyor, ama şovla sarhoş olduğu için bunun farkında değil.
***
Evet, benim belirleyebildiğim 7 fark böyle.
Peki ya benzerlikler?..
Sizlerin, Murat’ın Papağan’a yaptıklarını seyretmeyi yüreğiniz kaldırmıyor ya…
Benim de her iki görüntüdeki benzerlikleri zikretmeyi yüreğim kaldırmıyor!..
Acun Ilıcalı'nın 'Acun Firarda' programı sırasında çekilen videosunu izlemek için tıklayın...