İki gündür Radikal’de yayımlanan ‘Dersim Gerçeği’ yazı dizisi 20’nci yüzyıl başında kurulan Türk ulus-devletinin iki önemli karakterini çarpıcı biçimde gözler önüne sermekte. Bu ulus-devlete can veren bürokrasinin, o ulus-devletin insan malzemesini oluşturacak halka yaklaşımını ayırt eden bu iki karakteristik, (siyasî-idarî bağlamda) ‘iç-sömürgecilik’ ve (kültürel-ideolojik bağlamda) ‘yerli-oryantalizm’ diye tanımlanabilir. Birinciyi açarak başlayalım; tabii Dersim örneğinden hareketle… Modern dönemde Osmanlı-Türkiye tarihine ilişkin olarak sıklıkla vurgulanan bir nokta, bu toprakların doğrudan Batı sömürgeciliği deneyiminden geçmemiş olmasıdır. Türkiye coğrafyası İngiliz, Fransız, Hollanda, Alman, Belçika, vd. kolonyalizmlerin tasarruf ve tasallutuna uğramadı. Bununla birlikte Cumhuriyet’in kurucu bürokrasisinin ülkeyi oluşturan insan malzemesine bakışı, yaklaşımı ve davranışı, Batılı sömürgeci devletleri bu bakımdan hiç de aratmayacak bir mahiyet arz etti. Burjuvazisiz Cumhuriyet, ona hayat üfleyen bürokrasi marifetiyle halkına ‘kolonyal’ bir politik tutum alış içinde oldu. Nasıl Britanya Birleşik Krallığı’nın Londra’dan atanmış sömürge valileri, müfettişleri, misyonerleri o kolonileri ‘medenîleştirme’ işleviyle hareket ettiyse buna oldukça benzer bir motivasyon, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ankara’dan atanmış mülkî ve askerî idarecilerinde mevcuttu. O yüzdendir ki homojen bir ulus-devlet topografyası var etme hedefinin önemli bir basamağı olarak 1930’ların başından itibaren Dersim’de işlerliğe konulan plan, 1937-38’de kanlı bir harekâtla tamamına erdirilmeye çalışıldı. 1936’da Dersim ve çevresindeki insanların ‘kim’ ve ‘ne’ olduklarına dair ulus-devletin ‘epistemolojik’ isterleri doğrultusunda gerçekleştirilmek istenen ‘düzleştirme ameliyesi’ için geniş yetkilerle bölgeye gönderilen General Abdullah Alpdoğan’a ‘genel müfettiş’ sıfatı verilmiş (Radikal, 21 Kasım 2011, s. 10). En çok ‘kolonyal’ bir dilde karşılığı bulunabilecek bu tabirin taşıyıcısının, “Devletin ‘tunç eli’ Dersim’in üzerine inecek” şeklinde bir söz sarf etmiş olduğuna sıklıkla vurgu yapılır. Bundan dolayı Dersimli için ‘Tunceli’ adının en çok çağrıştırdığı, memleketine yönelik gerçekleştirilmiş bir ‘etnikkırım’ın (ethnocide) nişanesi olan bu sözdür. Türk ulus-devletinin kuruluşunda mevcut bu ‘kolonyal’ idarî pratiği tamamlayıcı mahiyette, onun ruh ve zihin dünyasını biçimleyen anlayışın da ‘oryantalizm’ olduğu söylenebilir. ‘Batı’nın ‘Doğu’ya asimetrik (eşitsiz) yaklaşımını anlatan oryantalizm, özellikle 19’uncu yüzyılın sömürgeci ekonomi-politik pratiğinin ideolojik meşrulaştırılması yolunda işlevselleştirilmiştir. “Doğu, insan, yaşam, değer, düzen ve din olarak yetersizdir ve daha aşağıdadır” argümanıyla, ‘Doğu’nun Batılılaştırılması’ (ve tabii ‘Bağımlılaştırılması’) projesi, işlerlik kazanabileceği söylemsel temeli bulur. ‘Doğrudan sömürge’ deneyiminden geçmemiş, ama ulus-devleti kuran bürokrasi marifetiyle bir bakıma ‘içerden sömürge’leştirilmiş Türkiye toplumu, aynı bürokratik iktidarın ‘oryantalist’ yaklaşımına da maruz kaldı. Kendi toplumuna, halkına, insanına adeta Batılı-oryantalist gözle bakan bir devlet aklı ve ruhu vardı. Yine dünkü Radikal’de Dersim yazı dizisinin yer aldığı sayfada köylerinden belki sürgüne belki ölüme götürülmek üzere toparlanmış bir grup insanın fotoğrafı da var. Onu çeken ‘yetkililer’ tarafından üzerine düşülmüş ‘Yerliler’ notu çarpıyor gözümüze… Yerliler!.. Akla ‘Amerika’ toprağının ‘Beyaz Adam’ için kullanıma açılmak üzere kendilerinden ‘arıtıldığı’ insanları getirmiyor mu? ‘Kızılderililer’i yani!.. Çocukluğumuzda müthiş doktrine edici etkiye sahip olmuş ‘Tommiks-Teksas’lardan aşina olduğumuz, kafa derisi yüzen, vahşi, uygarlıktan nasibini almamış insanlara o çizgi romanların sayfalarında verilen ad: ‘Yerliler’!.. Kendi coğrafyasında meskûn, kendisini yurttaş olarak algılanması gereken insanları ‘Yerliler’ diye tanımlayan resmiyet, bakalım o ‘Yerliler’e ilişkin duygu ve düşüncesinde ‘Teksas-Tommiks’ten farklı mı değil mi?.. Şu satırlar, 1933’te ‘Jandarma Umum Kumandanlığı’ tarafından hazırlanıp ‘gizli ve zata mahsus’ olarak 100 adet basılmış, ‘gizli eylem planı’ mahiyetindeki rapordan: “Dersim, Türkiye için cehalet, maişet darlığı, dâhilî ve haricî tesvilat ve Kürtlük temayülatı ile bulaşmış, tehlikeli bir çıbandır. Bu çıbanın kat’i bir ameliyeye tabi tutulması lazımdır. … Dersim halkı cahildir. Bununla beraber şekavete, tecavüze, soygunculuğa, asıl müessir rüesa olmuştur” (Radikal, 21 Kasım 2011, s. 11). Ne demeli?! Çizgi romanını yapmadıklarına şükür!..