Müslüman Kardeşler 1928’de kuruluşundan 1936’ya kadar esasen dinî planda etkin...
Filistin Üzerinden Siyasallaşma Müslüman Kardeşler 1928’de kuruluşundan 1936’ya kadar esasen dinî planda etkin, bir tür sosyal yardım veya dayanışma hareketi olarak ayırt edilir. 1936, Müslüman Kardeşler’in Mısır sınırları dışında Arap Ortadoğu’sunun meselelerine ilk olarak karıştığı, dolayısıyla örgütün tarihinde bir dönüm noktası oluşturan yıldır. Bu yıl içinde Filistinli Arapların, topraklarındaki Siyonist genişlemenin yol açtığı rahatsızlıkla İngiliz manda yönetimine karşı ayaklanması, Hasan el-Benna’ya siyasal etkinlik sergileme yolunda beklenmedik bir fırsat sundu. O, Filistinli Araplara tam destek verdi ve onlar için bağış kampanyası başlattı.
Filistin meselesi Mısır’ı derinden etkilemiş ve Mısır milliyetçiliği karşısında yeni bir pan-Arabist siyasal hareketliliğin doğmasına neden olmuştur. Dönemin Mısır başbakanı Ali Mahir Paşa, Arap milliyetçiliği (pan-Arabizm) idealine sahip, İngiliz karşıtı bir kişiydi. Bu nedenle de Arap dünyasında Mısır’ın liderliğini amaçlayan bir ulusal programı hayata geçirmek için Hasan el-Benna ile işbirliği yapmak istemiştir. Siyasete Etki Et, Ama İçine Girme! El-Benna’nın Filistin ayaklanmasına aktif destek ve katkı vermesi, Müslüman Kardeşler’in Mısır’ın dışına daha güçlü şekilde yayılmasını sağladı. Bu dönemde el-Benna’nın aslî siyasal yönelimi, gözü kara bir İngiliz-karşıtlığı olmuştur. Onun İngiliz aleyhtarı propagandasının aynı dönemde İngiltere’ye karşı yürütülen keskin bir Faşist-Nazi kampanyasıyla titreşim içerisinde olduğu da söylenebilir. 1939 yılına kadar Müslüman Kardeşler sayısal güç olarak çok büyük bir artış göstermiş, özellikle kırsal kesimde en iyi örgütlenmiş topluluk haline gelmişti. Artık siyasîler, el-Benna’nın aktif desteğini çok daha fazla aramaktaydılar. Fakat o, siyasete girmeme konusunda dikkatliydi ve yönetimin dışında kalmaya özen gösterdi. Hatırı sayılır bir kitle desteğine sahip olan milliyetçi Vefd partisine karşı bir kampanya başlattı. Vefd’in yeni oluşan “pan-Arabist” siyasi konjonktürde direnci düştükçe buna paralel olarak Müslüman Kardeşler’in gücü artmıştır. 1947’de örgüt, milliyetçi ve İslâmcı 15 kadar grup ya da topluluktan oluşan bir birliğin hâkim üyesi oldu. Grupların birlikte çalışmak üzere hazırladıkları program, “Mısır’a gecikmeksizin hürriyet” olarak adlandırılmaktaydı. El-Benna’nın Öldürülmesi, 'Kardeşler'in Bölünmesi 1948 Arap-İsrail Savaşı, “İhvan”a bir kez daha Mısır dışında etkin olma fırsatı vermenin yanı sıra gerilla savaşı taktiklerini öğrenme imkânı da sundu. Savaştan sonra Mısır’ın içerisinde bulunduğu berbat durum, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere ülkedeki muhalif oluşumların laik rejime yönelik saldırılarına ivme kazandırdı. Tehlikeyi sezen dönemin başbakanı Nukraşi Paşa, sıkıyönetim ilan ederek Müslüman Kardeşler’in faaliyetine son vermiştir. Buna bağlı olarak 2 milyona yaklaşan üyesiyle birlikte örgüt yeraltına indi. Örgüte karşı aldığı tavra bir “cevap” olarak Başbakan Nukraşi, 1948 yılında düzenlenen bir suikastte Müslüman Kardeşler üyesi olan 23 yaşındaki bir veterinerlik öğrencisi tarafından öldürüldü. Bundan yedi hafta sonra da hükümet destekçilerinin düzenlediği mukabil suikast ile Hasan el-Benna 12 Şubat 1949’da öldürüldü. Hasan el-Benna’nın suikaste kurban giderek öldürülmesi, Müslüman Kardeşler’in tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Onun etkili, karizmatik liderliği altında kendini dışa vurmayan üç hizip, hareketin bünyesinde su yüzüne çıktı. Bunlar el-Benna’nın kardeşi Abdurrahman el-Benna el-Saatî liderliğindeki muhafazakâr grup, aşırı uçta yer alan militan aktivistler ve ılımlılardı. 'Mürşid' Hasan el-Hudeybi
Siyasî kuşkuları örgüt üzerinde toplamaktan kaçınma yolunda ılımlılar bu dönemde harekete hâkim olmuşlar ve siyaseten kabul edilebilir bir “Genel Mürşid” (Rehber) aramaya başlamışlardır. Bu arayış sonucunda hem saygın bir hâkim hem de el-Benna’nın yakın ve sadık arkadaşı olan Hasan İsmail el-Hudeybi “Genel Mürşid” yapıldı. Fakat o, Hasan el-Benna gibi karizmatik, saygın ve etkin bir liderlik yürütemeyecek kadar zayıf ve yetersizdi. Bu nedenle de sektaryan ayrışmayı önleyememiştir. El-Hudeybi’nin liderliği altında örgüt varlığını sürdürebilme yolunda “piramidal” bir hiyerarşik yapılanma içerisine girdi. Tepede “Genel Mürşid” vardı. Altında onun adına örgütün siyasî karar alıcısı konumundaki 11 kişilik yürütme konseyi olan “İrşad (Rehberlik) Ofisi” mevcuttu. Onun altında da “İrşad Ofisi”nin üyelerini yıllık olarak belirleyen “Kurucular Komitesi” bulunmaktaydı. Bağlantılı olarak “İrşad Ofisi” de “Genel Mürşid”i iki yıllığına seçmekteydi. “Kurucular Komitesi”nin altında 10 tane bölge komitesi, onların altında da mahalli şubeler yer almaktaydı. Bu hiyerarşik yapı, yukarıdan aşağı oldukça sıkı ve disiplinli bir işleyiş içinde olduğundan “İrşad Ofisi” tarafından alınan kararlar hızlı ve etkin bir şekilde uygulanmaktaydı. Sıkıyönetim 1950’de kaldırılınca örgüte yönelik yasak da kalktı ve onun kuruluş döneminde olduğu gibi dinî bir topluluk olarak faaliyet göstermesine izin verildi. Nasır ve Hür Subaylar
1952’de Albay Cemal Abdül Nasır’ın liderliği altında başarılı bir darbe gerçekleştirerek Kral’ı deviren ve iktidarı ele geçiren “Hür Subaylar” rejimi, Müslüman Kardeşler örgütünün tarihinde önemli bir dönemin daha kapanmasına neden oldu. Bu rejim altında örgüt, yasal olmaktan çıkarak bir kez daha yasaklı hale geldi ve faaliyetlerini yine yer altında sürdürmeye başladı. Aslında ilginçtir ki Müslüman Kardeşler ile Hür Subaylar’ın programları arasında dikkati çeken bir benzerlik vardı. Ayrıca Darbe’ye katılan subayların pek çoğu Müslüman Kardeşler’in ya üyesi ya da sempatizanı idi. Dolayısıyla başlangıçta her iki taraf arasında bir işbirliği olduğu söylenebilir. Örgüt, Ocak 1952’de Kahire’de başlayan ve Monarşi’nin temellerini sarsıp altı ay sonraki askeri darbeye zemin hazırlayan gösterilerde çok önemli rol oynamıştır. Hür Subaylar iktidara geldiklerinde ülkede giderek hayli güçlü bir yapı kazanmış olan Müslüman Kardeşler’in desteğine sahip olmayı ummaktaydılar. Onların görünürdeki (vitrin”deki) önderi General Muhammed Necib, Hasan el-Benna’nın mezarını ziyaret ederek hürmetini ifade etmiştir. Tüm siyasal partilerin faaliyetlerini yasaklayan darbe yönetimi, Müslüman Kardeşler’i dinî bir organizasyon oldukları gerekçesiyle bu yasağın dışında tuttu. Nasır, 'Kardeşler'e Karşı Ancak “Devrim Komuta Konseyi”, El-Hudeybi’nin Kur’an temelinde bir anayasa talebini reddedince örgütten rejime yönelik muhalefet yükselişe geçmiştir. Müslüman Kardeşler yeni rejime İslâm karşıtı olduğu iddiasıyla saldırmaya başladı. İki taraf arasında çok güçlü şekilde dışa vurulmayan ama yeterince kızgınlık ve nefret yüklü bir mücadele, 1953’ten itibaren kendisini gösterir. Yönetimin aynı yıl uygulamaya başladığı toprak reformu, örgütün muhalefetiyle karşılaştı. Örgüt, öğrenciler ve sendikalar bünyesinde propagandayı yoğunlaştırdı. Bunun yanı sıra asker ve polis içerisindeki bazı “İhvan” üyeleri de rejime karşı planlı çalışmalar yapmaya başladılar. İngilizler’in Mısır’dan çekilmelerini sağlayan 1954 İngiliz-Mısır antlaşmasını kabul etmeyen Müslüman Kardeşler, antlaşmanın çok fazla İngiltere yanlısı olduğunu ileri sürerek İngilizlere karşı silahlı mücadele çağrısı yaptı. 26 Ekim 1954’te Nasır’a karşı Müslüman Kardeşler’den gelen bir suikast girişimi, rejimin daha kararlı biçimde örgütün üzerine gitmesine ve onu şiddetle bastırmasına neden oldu. Müslüman Kardeşler’in tüm etkinlikleri yasaklandı. Pek çok örgüt üyesi ölüm cezasına çarptırıldı ya da müebbet hapse mahkûm edildi. Binlerce örgüt üyesi de Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ver Lübnan’a sürgün gittiler. Bununla birlikte “İhvan”, mücadelesine yer altında devam etti ve ayakta kalmayı başardı. Nasır, 1964’te ilan ettiği genel affın bir parçası olarak, ama asıl ülkede yükselen komünist harekete karşı güç oluşturma yolunda ortak hareket etme düşüncesiyle örgüt üyelerini serbest bıraktırdı. Müslüman Kardeşler’le Nasır arasındaki bu yumuşama ve yakınlaşma kısa sürmüştür. 1965 yazında yine Müslüman Kardeşler’den Nasır’a yönelik suikast planları amacına ulaşamadan açığa çıkarıldı. Sonuç, yüzlerce yeni yakalama ve örgütün önde gelen üç isminin ölüm cezasına çarptırılması oldu ki bunlardan biri de Ağustos 1966’da idam edilen Seyyid Kutub’dur.
Yarın: Seyyid Kutub ve Sonrası 'Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir?- 2' yazısı için tıklayınız...'Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir? - 1' yazısı için tıklayınız...