Siyasette; daha doğrusu AKP özelinde bir "danışman krizi"dir gidiyor.
Sosyal medya sayesinde gündeme düşen "danışman" olaylarının arka arkaya patlaması, iktidarı rahatsız eden boyuta ulaştı.
AKP'nin önde gelen isimleri, özellikle uyuşturucu kullanmak ve sağlamak iddiasıyla tutuklanan genel merkez çalışanı Kürşat Ayvatoğlu olayının sonrasında ardı ardına açıklamalar yaparak tansiyonu düşürmeye çalışıyorlar.
İktidar belki de hiç beklemediği yerden gol yedi.
Ayvatoğlu olayının sonrasında birkaç danışman konusunun daha ortaya çıkması, "dar paçalı pantolon" profiliyle siyaset yapmaya çalışan bu gençlere parti tabanının da tepki göstermesine neden oluyor haliyle.
Büyüteç'te bugün biraz geriye gidip, henüz gün yüzü görmemiş bir olayı aktarmaya çalışayım.
2019'un Ağustos ayına dönüyoruz. Hatta tam tarih olan 9 Ağustos 2019 gününe gidelim.
Ankara Emniyeti'ne bağlı Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi'ne bağlı sivil operasyon ekipleri, Ankara'yı İstanbul'a bağlayan otoyolun Kazan ilçesi sınırlarındaki Akıncı Gişeleri'nde araç takibi yapıyor.
Sabah erken saatten itibaren otoyol gişeleri çevresinde önlem alan narkotik polisi, ilerleyen saatlerde gişelerden Ankara'ya giriş yapmak isteyen ve peş peşe seyreden iki aracı durduruyor.
Araçlar yüksek modelli. Öndeki araç makam aracı görünümünde. Sivil plakalı, camları koyu renk filmle kaplı.
Gişelerden çıktıktan sonra durdurulan her iki aracın yanına giden sivil polisler, araçlardaki kişileri indirip kimlik kontrolü yaptı.
Bu sırada operasyon elemanı olarak ekipte yer alan narkotik köpeği her iki araçta incelemeye başladı.
Makam aracı görüntüsündeki ilk araç temizdi. Ancak, narkotik köpeği ikinci araçta "alarm" verdi.
Uzman polisler, narkotik köpeğinin uyarısıyla beraber ikinci araçta yaptıkları aramada bir paket buldu.
Hemen paket açıldı. Ve bingo…
Paketin içinde "skunk" adı verilen sentetik uyuşturucu bulundu.
Ağırlığı yaklaşık dört kilogramdı. İyi para ediyordu.
Burada "skunk" hakkında biraz bilgi aktarayım.
Yeni nesil uyuşturucular arasında yer alan bu sentetik hap, kötü kokusu nedeniyle İngilizce kokarca anlamına gelen "skunk" adıyla isimlendirildi.
Ana hammaddesi, hint keneviri türevi bir tohum. Mucidi, Amerika'daki hint keneviri üreticileri.
ABD'li üreticiler; Orta ve Güney Amerika'dan gelen kenevir türlerini, tropikal Asya ile boyut olarak daha kısa olan Afganistan ve Pakistan'da yetiştirilen dağ keneviri türleri ile melezleyerek "skunk"ı yarattı.
Skunk, Türkiye'deki suç kataloğuna ilk kez 2011'de İstanbul'daki bir operasyonla girdi.
Skunk, hibrit yani melez bir hint keneviri ürünü. Geleneksel esrar türlerine göre daha yüksek THC (Tetrahidrokannabiol) oranı içeriyor. Böylece, metabolizmada çok daha yüksek oranda uyuşturucu etkisi bırakıyor.
Son yıllarda Türkiye'de çok fazlaca yakalanmaya başlanan skunk, Avrupa'dan Arnavutluk, Makedonya ve Yunanistan, Afrika'dan ise Fas kaynaklı olarak Türkiye'ye giriyor.
Kaldığım yerden devam ediyorum.
İki aracın alıkonulduğu uyuşturucu madde operasyonunda araçtaki şüphelilerin kimlikleri tespit edildi.
Öndeki boş aracın şoförü Burak S. idi. Arkadaki araçta bulunan kişinin adı ise Mehmet M.
Zanlılar, gözaltına alınarak ele geçirilen uyuşturucu madde ile birlikte Ankara Emniyeti'ne getirildi.
Sorgunun tamamlanmasının ardından olay yerinin Kazan ilçesi olması nedeniyle şüpheliler Kazan Adliyesi'ne çıkarılarak tutuklandılar.
Buraya kadar anlattıklarım, hemen her gün medyaya yansıyan operasyonlardaki benzer bilgilerden.
Operasyonun asıl önemli bölümü bundan sonra. Zira bu operasyon medyaya hiç yansımadı ve bilgi sızmaması için de özel talimatlar verildi.
Artık yargılama süreci başladığı için biraz daha ayrıntı vermekte bir sakınca yok kanımca.
Bu olayın asıl kahramanı öndeki aracın şoförü olan Burak S. adlı şüpheli.
Şüpheli Burak S. aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı'nda görevli bir başdanışmanın makam şoförü. Asıl kadrosu Türkiye İstatistik Kurumu'nda (TÜİK) görünüyor.
Başdanışmanın yanında geçici görevliydi. Polisin arama yaptığı ve şüphelinin kullandığı araç ise emrinde görev yaptığı başdanışmanın makam aracı! Araç, bir kamu bankası tarafından kiralanıp başdanışmana tahsis edilmiş.
Operasyona neden olan bilgiyi tespit eden Emniyet İstihbaratı. Başka bir olayla ilgili yapılan tespitler sonrasında savcılıkla görüşme yapılarak operasyon gerçekleştirildi.
Polis, makam şoförü Burak S.'nin dikkat çekmemek için makam aracıyla "sanki devlet göreviymiş" gibi İstanbul'a gideceğini ve asıl olarak uyuşturucu satıcılarıyla temasının olduğunu belirliyor.
Şüphelilerin HTS kayıtları üzerinde yapılan incelemelerin eldeki verilerle örtüşmesi sonucunda şüpheli makam şoförünün, suç örgütü içinde olduğu anlaşılıyor. Zaten emniyette alınan ifadelerde de olay herhangi bir soru işareti bırakmayacak biçimde aydınlatılıyor.
Yapılan ön hazırlık sırasında Burak S.'nin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı'nın makam şoförü olduğu anlaşılıyor. Ardından, ilgili kurumlarla temas kurulduktan sonra operasyondan önce devletle olan ilişiği kesiliyor. Ve sonrasında operasyon yapılıp gözaltına alındığında ise "sıradan bir vatandaş" konumundaydı.
Bu noktada, "suçların şahsiliği prensibi"nden hareketle makam şoförü kullanan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı'nın bir suçu olmadığını -hukuk açısından- söylemek mümkün elbette.
Ancak işin bir de bürokratik yönü var. Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki bir başdanışmanla birlikte çalışması için belirlenen devlet görevlisinin "sağlam kriterlerle" seçilmiş olması gerekir.
Son yıllarda devlette kritik görevlerde bulunanların profiline bakıldığında çoğunlukla devlete aidiyetten ziyade, dini yapılardan referans alması, dini inanç yönünden yüksek mertebede bulunması ya da kimi yüksek mevkilere yakınlık gibi parametreler öne çıkıyor.
Durum böyle olunca ortaya "bulunduğu konumu ve görevi istismar etmekten çekinmeyen / rahatsızlık duymayan"ların kendilerine yer bulduğu bir tablo çıkıyor ortaya maalesef.