Depremin bilançosu her geçen gün ağırlaşıyor. Arama ve kurtarma aşaması geçildi. Artık enkaz kaldırma sürecini başlattı hükümet.
Her gün başka yaşam öyküleri, dramlar ortaya çıkıyor. Kayıplar var. Yakınlarına ölü ya da canlı henüz ulaşamayan, ulaşmayı bekleyen depremzedeler var. Ne olacağını bilmeden enkaz başlarında bekleyenler var.
Üzerinden iki hafta geçmesine karşın deprem bölgesindeki sıkıntılar halen devam ediyor. Hükümet, vaziyeti kurtarma çabası içinde.
Çok can yaktı deprem, hem de çok. Maddi ve manevi zarar görenlerin canı burnunda.
Kabine üyeleri, bilhassa Türk Silahlı Kuvvetleri'nin neden hemen sokağa çıkarılmadığı konusunda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, AFAD'ın istenilen performansı gösterememesinde dolayı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eleştiri oklarının hedefindeki öncelikli iki isim.
Depremde koordinasyondan birinci derecede sorumlu AFAD'ın bağlı bulunduğu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, katıldığı bir TV programında göz yaşlarını tutamadı. Ama nafile.
Deprem sonrasında bölgedeki tüm yönetimden sorumlu bakanın göz yaşları, Soylu'nun ne kadar zorda olduğunu kanıtı aynı zamanda.
Oysa deprem felaketinden kısa süre önce bir video kayıt yayımlanmıştı. Şimdilerde sosyal medyada da gündem olan kayıtta İçişleri Bakanı tüm ciddiyetiyle şöyle seslendi:
"Dünyada afet riski en yüksek coğrafyalardan birinde yaşıyoruz. Tarih boyunca depremler, sellerle ve heyelanlarla sınandık. Çok büyük acılar yaşadık ve yaşanan her afette vatandaşımız haklı ve bir o kadar da acı bir soru sordu: "Nerede bu devlet?"
Bu soru afet yönetimine bakışımızı değiştirdi. Modern bir afet yönetiminde ne olması gerekiyorsa bugün Türkiye'de var. Size deprem veya sel olmayacağının sözü veremiyoruz, kimse veremez. Ama bir daha kimsenin "Nerede bu devlet?" demeyeceğinin sözünü veriyoruz."
Yaşananları gördükten sonra soralım Bakan Soylu'ya: "Nerede bu devlet?"
Soylu'nun verdiği sözden hareketle, felaketten birkaç gün sonra, Hatay'da bir kadın depremzede kendisine yöneltilen mikrofona konuşuyor:
"AFAD'ı da, Akut'u da hiç görmedik. Çünkü hepsi Rönesans'ta çalıştı. Aramız çok fazla değil, yürüme mesafesi 3 dakika. Beni arıyorlar 'Hatay'da gümbür gümbür çalışmalar yapılıyor' diye. Biz burada karanlıkta oturuyoruz. Orası (Rönesans rezidans. Y.N.) disko gibi aydınlatıyor. Önüne TV kanalları da yerleştiriliyor. Herkes Hatay'da bir şeyler çıktı zannediyor ama biz burada karanlıkta boş enkazın önünde oturuyoruz.
İlk gün, AFAD ve Akut geldiğinde bize dedi ki 'oradan zaten canlı çıkmaz' dedi. 'Biz karşı tarafa gidiyoruz' dedi. Yani bizim enkazdan önce umudumuzu öldürdüler. Şurada kanırta kanırta, pirincin taşını ayıklar gibi kazdılar, kolunu çıkarttılar, bacağını çıkarttılar.
Dün birisini çıkarttılar. Yaşı benim enişteme uyuyor. İnşallah değildir, kafası yok. Nasıl teşhis edeceğim?
Birinci gün 'bizim olmasın diye' yalvardım. Allah'ım 'ölüler benim olmasın'. İkinci gün, üçüncü gün diyorum ki; 'Allah'ım lütfen ölümü bulabileyim'. Şimdi diyorum ki; 'Allah'ım lütfen tek parça halinde ver'. Şu anda da diyorum ki; 'Allah'ım inşallah teşhis edebilirim'.
Ya bu doğal afet. Ben, bunun için on gün bekleyemem. Çünkü oradakiler şişiyorlar, morarıyorlar. Tanınmaz hale geliyorlar. Ben enkazımı nasıl tanıyacağım. Bana sadece onları nasıl tanımam gerektiğini söylesinler. 'Siz bekleyin, şişmeyin, aman ha ölmeyin biz geliyoruz.'
TV'de görünüyor, böyle bol ışıklı 'Kimse yok mu? Kimse yok mu?' diye. Biz de bunu yapamadık. 'Kimse yok!' Taş taşıdık, bunu bile yapmadık. Oradan bağırıyorlardı. 'Sessizlik' diye. Biz kepçelerimizi durdurup, diyorduk ki; 'aman bir can, bir candır. Onlarınki çıksa da olur' diye bekliyorduk.
Bugün geldiler, inşallah yarın da gelirler. Çünkü, yarından umudum yok. Bakarsın akşama jeneratör bulmazlar, sekizde kaparlar, giderler. Buradakiler kim ki? Kim orada? Diyorlar Hatay Spor'dan oturanlar varmış, savcılar varmış, bilmem kimler varmış. Benim eniştem yıllarca bu devletin polisiydi. Yıllarca çalıştı. Ablam hemşireydi. Vergilerini veren insanlar. Biz ailecek memuruz. Biz karşılığını göremedik. Demek ki; futbolcu olmak lazım yapacak bir şey yok."
Deprem felaketinde yurttaşının beklentilerini yerine getiremeyip gözyaşlarını akıtanlar biraz empati yapsa nasıl olur acaba?
Depremin hemen ardından bölgede görevlendirilen Şırnak Valisi Osman Bilgin, felaketin neredeyse haritadan sildiği Nurdağı'nda depremzedelerle konuşuyor.
Aynı zamanda bir dönem İçişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı da (İMİD) yapan Bilgin, Bakan Soylu'ya yakınlığıyla tanınıyor. Soylu, Bilgin'i Alaşehir Kaymakamı iken bakanlık kadrosunda doğrudan İMİD Başkanı yaptı.
Bilgin, yaşananları Allah'ın takdiri olarak tanımlarken şunları söyledi, depremzedelerin yüzlerine karşı:
"Yaşadığımız afet çok büyük bir afet. Bir örnek vermek istiyorum. Nurdağı ilçesinin - dün akşam kararını aldık Sayın Çevre Bakanı ile - ilçeyi kaldırıyoruz. Komple yıkıyoruz. Tamamını, yüzde yüzünü yıkıyoruz. Yaşanan felaketi anlayın diye anlatıyorum size. Şu anda 150 ölü çıkan apartman var.
Tabii ki yüce Allah'ın takdiri ilahisi. O olmadan bir saniye bile adım atamayız ve bir saniye sonrasına da hükmedemiyoruz. Ben Trabzonlu olduğum için bizde hocalık fazladır onu da söyleyeyim. Hocam burada olduğu için çok fazla konuşmuyorum da.
Şunu anlatmaya çalışıyorum, biz insan olarak üzerimize düşeni yapmalıyız. Biz onun için buraya geldik. İnsan olma gereği. Devletin temsilcisi olarak sizlerle beraber olmak, sizi dinlemek için geldim. Kusura bakmayın. Belki geç geldim, ama durum gördüğünüzden bildiğinizden çok daha vahim. Açıklanan rakamlardan en az 3-4 belki 5 kat daha kötü. Bazı illeri komple yıkıp yeniden iller yapacağız.
Dolayısıyla gördüğünüz İstanbul veya Erzincan depremi. Hiçbirine benzeyen bir deprem değil. Şehirler haritadan silindi, yeni haritalar oluşturulacak. Devlet olarak, devletin görevlileri olarak geç gelmişsek sizden özür diliyoruz."
Ve, Elazığ'da 2020'de yaşanan depremden sonra konuşmaktan yorulan yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür'ün değerlendirmeleri.
Şimdiye kadar epeyce açıklama yaptı Görür. Ancak geçen hafta katıldığı bir televizyon programında söylediklerinin not edilmesi lazım. Hem iktidarca, hem de iktidara talip olan muhalefetçe.
"Hiç kimse bu ülkede fay tartışması yapmasın. Hiç kimse 'deprem nerede olacak? Ne zaman olacak? Ne büyüklükte olacak?' demesin. Ayıptır, buna gerek yok. Bir şeyi kabul etsin. Bu ülke, deprem ülkesidir. Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda binlerce insanmızı bir gecede gömebiliriz. Bu deprem mekanizması, 13 milyon sene önce oluştu. Bu coğrafyanın, dünyanın, işte iç mekanizması milyonlarca sene devam edecek, biz nesil olarak eğer burada ırkımızı devam ettireceksek depremi durduramayacağımıza göre, yapacağımız tek şey var.
O kadar komplike değil. Deprem dirençli yerleşim alanlarını yapmak. Bunları yapmak o kadar kolay ki, o kadar kolay ki. Ne yapacağız bir bakanlık kuracağız. Afet Bakanlığı. Bu bakanlığa, Türkiye Cumhuriyeti, çeşitli bakanlıklara verdiğin bütçe kadar buraya da ver. Biraz fazla ver. Akıllı, çağdaş, bilime uygun bir yapılanma ve liyakatlı bir kadro kur. Ondan sonra adama bütçeyi ver, 20 senede biz Türkiye'nin tümünü depreme güvenli hale getirebiliriz. Bizim deprem kuşağındaki kentlerde yerel yönetimlerle, halkla birlikte, halkı destekleyerek onu şefkatli kucaklayarak başlayalım çalışmaya. Bu kadar zor mu ya?"
Görür'ün sözlerindeki yapılanmayı gerçekleştirmek hakikaten hiç de zor değil bu ülke için. Ama Naci Görür'ün ortaya koyduğu bir parametre var: "Akıllı, çağdaş, bilime uygun bir yapılanma ve liyakatlı bir kadro kurmak!"
İşte bu parametreyi gerçekleştirmek ne kadar kolay? Tartışılır.
Tolga Şardan kimdir?Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor. |