Kimileri "ana" olarak tanımlar; kimleri ise "baba"…
Şefkat ve sevgi bekleyenlerin sıcak yaklaşım görmek isteyenlerin, mağduriyetlerinin giderilmesini umanların, kollarının arasında hayatın güzelliklerini yaşama beklentisinde olanların tanımı "ana"dır.
Aksine, güçsüze karşı güçlü olmayı benimseyenlerin, sevgi ve şefkat bekleyenlere otoriterliği yaşatanların, hayatın akışını kendilerine göre biçimlendirmeye çalışanların, erkek otoritesine dayanan ataerkilliği yaşam biçimi olarak kabul edenlerin tercihi ise, "baba"dan yanadır.
Devletten söz ediyorum.
Toplulukların, başlarına buyruk yaşamamaları ve idare edilmeleri için kurulan, Eski Yunan’dan bugüne değin "yaşayan organizma" olarak tanımlanan "devlet"in bireyin gözündeki durumu budur.
Ya "devlet ana"dır ya da "devlet baba"…
Eski Yunan’da devlet ve toplum üzerine çalışmalarıyla bilinen Platon, "ideal devlet" anlayışında insan ile devleti bir tutmuştur.
Ünlü filozofa göre, devlet adı verilen mekanizma, en basit tanımıyla "büyütülmüş insan"dır.
Bu tanımlamayla birey, devleti kendi benliğinde ve yaşamındaki konuma göre "ana" ya da "baba" olarak görür.
Bu durum bireyin ihtiyacına göre zaman içinde değişkenlik göstermekle birlikte, bireyin kendi benliği ve karakterine göre çoğunlukla tek bir tanımlama üzerinde yoğunlaşır.
Batman’da 18 yaşındaki İ.E.’yi alıkoyup cinsel istismarda bulunan, sonrasında genç kızın intihar girişimiyle ölümüne sebep olan Jandarma Uzman Çavuş Musa Orhan, sosyal medyanın bir kez daha devreye girmesiyle tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Mağdure İ.E.’nin 7 Temmuz 2020 günü Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı şikâyet başvurusu üzerine olay ilk kez günışığına çıktı. Savcılık, şüpheli uzman çavuş Orhan hakkında adli soruşturma başlattı.
Olayın ortaya çıkmasıyla birlikte Jandarma Genel Komutanlığı, 10 Temmuz günü personeli Orhan hakkında idari soruşturma başlattı.
Başına gelenleri savcılığa verdiği şikâyet dilekçesi ile anlatan mağdure İ.E., 16 Temmuz günü intihar girişiminde bulundu. Genç kız, hastanede tedavi altına alındı.
Savcılık soruşturması devam ederken, şüpheli Orhan, aynı zamanda bağlı olduğu mülki idare amirliği olan Siirt Valiliği tarafından, mağdure İ.E.’nin intihar girişiminde bulunduğu 16 Temmuz günü açığa alındı.
Savcılık, açığa alınan Orhan’ın aynı gün gözaltına alınması talimatını verdi.
Gözaltına alınan zanlı, 17 Temmuz günü savcılığa çıkartıldı ve "tutuklanma" talebiyle mahkemeye sevk edildi. Siirt Sulh Ceza Hâkimliği’nce sorgusu yapılan Orhan, hakkında yurt dışına çıkış yasağı konularak "adli kontrol şartı" hükmüyle serbest bırakıldı.
Mahkemenin bu kararına hem Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı, hem de Siirt Barosu’nca yapılan itiraz kabul edilmedi. Ardından gerek savcılık, gerekse baro bu kez Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği’ne itiraz etti. İkinci itiraz da yerinde görülmeyip mahkeme tarafından reddedildi.
Süreç devam ederken, 27 Temmuz günü Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde şüpheli Jandarma Uzman Çavuş Orhan hakkında hazırlanan iddianameye göre dava açıldı. Adli Tıp’tan "nitelikli cinsel saldırı" iddiası nedeniyle rapor istenmesine karar verildi.
İntihar girişiminden sonra tedavi altına alınan mağdure İ.E., 33 gün boyunca verdiği yaşam mücadelesini kaybederek 18 Ağustos’ta Batman’da hayatını kaybetti.
Genç kızın ölümünün ardından sosyal medyada başlayan mesaj yağmuruyla birlikte, olayın zanlısı uzman çavuş Musa Orhan 19 Ağustos’ta Siirt’te polise teslim oldu. Aynı gün mahkemeye çıkartılan zanlı tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Yaşamını yitiren İ.E’nin cenazesi sadece ailesinin katıldığı, başka hiç kimsenin mezarlığa alınmadığı cenaze töreni sonrasında toprağa verildi.
Genç kızın yaşamını yitirdiğinin kamuoyuna yansımasıyla birlikte yeniden alevlenen olayla ilgili açıklama yapan Jandarma Genel Komutanlığı, açığa alınan personeli zanlı Orhan’la ilgili "ihraç istemiyle" hazırlanan idari raporun disiplin kuruluna gönderildiği belirtti.
Sosyal medyanın bir kez etkisini gösterdiği olayın takvimine baktığımızda bazı tuhaflıklar göze çarpıyor:
İlki, zanlı Orhan’ın açığa alınması ve gözaltı işlemi yapılması süreci. Zanlı Orhan, olayla ilgili savcılığa verilen dilekçedeki iddialar araştırılırken, ne tesadüf ki mağdure İ.E.’nin intihar girişiminde bulunduğu gün valilikçe açığa alındı. Ayrıca, aynı gün yine tesadüf ki, savcılık zanlı Orhan’ın gözaltına alınması talimatını veriyor!
Olayın savcılığa bildirilmesiyle Orhan’ın açığa alınması ve gözaltı işlemi yapılması arasında 9 gün var. Zanlı, 9 gün boyunca elini kolunu sallayarak görevinin başında!
Kaldı ki, 10 Temmuz’da hakkında Jandarma Genel Komutanlığı’nca başlatılan idari soruşturma var. Böyle bir iddia sonrasında jandarma müfettişlerinin neden zanlıyı açığa almadığı da ayrı bir soru işareti. İdari soruşturma 10 Temmuz’da başlatılıyor ancak, müfettişlerin kente ne zaman gittikleri ve soruşturmaya başladıklarının da bilinmesi önem taşıyor.
İkincisi, genç kızın intihar girişimine rağmen hem de hakkındaki iddialar nedeniyle açığa alınmış zanlının mahkemeden serbest bırakılmasına karar verilmesi, bu karara yapılan itirazların hem Siirt’te, hem de Şırnak’ta reddedilmesi başka bir soru işareti.
Üçüncüsü, genç kızın yaşam mücadelesini kaybetmesiyle beraber adli ve idari soruşturmanın yeniden hızlanması. Yaşananlar, genç kızın yaşamını yitirmemesi halinde zanlının tutuklanmayacağı görüntüsünü veriyor. Olayın sosyal medyada infiale yol açması, yetkililerin harekete geçmesine neden oluyor!
Bir diğeri, Jandarma Genel Komutanlığı aynı açıklamada, zanlı Orhan hakkındaki raporun disiplin kuruluna verildiğini bildirdi. Açıklamaya göre, idari incelemeye ilk onay verilmesinin üzerinden 40 gün geçmesine karşın, hazırlanan raporun neden hâlâ disiplin kurulunda sonuçlandırılmadığı merak konusu.
Jandarma Genel Komutanı’nın disiplin kurulunu özel gündemle toplama yetkisi var. Buna rağmen, bu vahim olayın tarafı olan jandarma personelinin teşkilattan ihraç edilmesi için neden bekleniyor?
Ve sonucu olarak, zanlı Orhan jandarma teşkilatına ne zaman ve nasıl girdi? Orhan’ın teşkilata girmesinde herhangi bir kişinin tavassutu var mı? Kişisel durumu yeterince araştırıldı mı? Bunların da aydınlatılması ve kamuoyuna açıklanması gerekir.
Yazının girişindeki devletle ilgili tanımı yapmamın gerekçesi, bu konuyla örtüştürmeye çalışmaktı.
Gelişmiş ülkelerde devlet yapılanmasının, toplum için hareket ettiğini görürüz. Bireyin varlığını demokratik koşullar altında sürdürmesini sağlamak gelişmiş ülkelerin devlet yapısının temelidir. Siyaset ve siyasetin belirlediği yol haritasında ilerleyen devlet yönetimlerinin en önemli görevlerinden birisi hiç kuşkusuz bireyin can ve mal güvenliğini en üst limitlerde sağlamaktır.
Yine gelişmiş ülkelerde, bireye karşı devletin yaptığı hata ya da hataların faturası, işin sorumlularınca ödenir. Devletin yaşaması elbette önemlidir ancak, devletin yaşamasının ana kriteri bireyin yaşaması, haklarını kullanabilmesidir.
Siirt’teki vahim olayın mağduresi İ.E., kendi ailesindeki polis olan ağabeyinin konumu nedeniyle belki de devleti "ana" olarak görmesinin sonucunda üniformalı bir devlet görevlisinin kendisini istismar edeceğini bilemedi.
Ve bu olayda "baba" konumunda olan devlet organizması zanlı Orhan’ı bir aşamaya kadar koruma ve kollama görevini yerine getirmiştir maalesef. Yazının ikinci bölümünde ortaya koyduğum takvim bu durumun göstergesidir.
Sırf devletin bekasını sağlamakla görevli bir personeli korumak amacıyla içgüdüsel olarak devlet mekanizması hareket etmiştir.
Son olarak belirtmek gerekirse, devlette görev alanların devlete, topluma ve bireye karşı işlediği şahsi ya da kurumsal suçları "devletin bekası" içinde değerlendirmek doğru bir yaklaşım değildir.
Devlet görevlilerin işlediği suçları, başkalarının işlediği suçlarla bekayı korumak adına karşılaştırmak ve yorumlamak, devletin ileriye değil geriye gitmesine ve devlete karşı güvensizliğe neden olur. Geçmişte bunun örnekleri bu topraklarda çokça görüldü.
Devletin ana da olsa baba da bireyine yönelik şefkatini göstermesi elzemdir.
Tabii, gelişmiş ve demokratik bir ülke olmak istiyorsak…