Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinin üzerinden geçen 14 yıllık soruşturma safhasında, olayda ihmali olduğu öne sürülen devlet görevlilerinin durumundaki sis perdesi henüz kaldırılamadı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararı sonrasında başlatılan yeniden yargılama sürecinin, 15 Temmuz ile kesişmesiyle beraber suikastın soruşturması seyir değiştirdi.
2015'te başlatılan ve Şubat 2016'da mahkemece kabul edilen Dink suikastında devlet görevlilerinin ihmalinin ortaya çıkarılmasına yönelik yargılamada hazırlanan ek iddianameyle saldırıda FETÖ'nün de etkinliğinin bulunduğu ortaya konuldu.
Cinayetin işlendiği dönemde olay yeri olan İstanbul, olayın planlandığı adres Trabzon ve olayın öncesi ve sonrasına yaşanan gelişmelerin izlendiği Ankara üçgeninde, özellikle emniyet kadrolarının işin içinde olduğu görülüyordu.
İlk iddianamede olaya adı karışan emniyetçilerin, özellikle Ankara'daki Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı'nda görevli olması ve FETÖ'yle bağlarının anlaşılması, cinayetin FETÖ'nün organize ettiği bir eylem olduğunu ortaya koyan delillerin bulunmasını sağladı.
Son aşamada yargılama, "Dink cinayetinin FETÖ tarafından organize edilen bir eylem olduğu" istikametine dönüştü.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde altı yıldır devam eden bu yargılamada kamuoyunun dikkatini çekmeyen ancak süreç içinde önemli olan bazı ipuçlarını paylaşarak devam ediyorum:
* Yargılama ilk olarak Hâkim Caner Rüzgâr'ın başkanı olduğu heyetle başladı. Neredeyse her yıl bir heyet değişti. Şu anda, son dönemde verdiği kararlarla adı öne çıkan Hâkim Akın Gürlek'in başkanı olduğu heyet yargılamaya bakıyor. Gürlek'in heyeti, beşinci heyet.
* Yargılama safhasında tıpkı yargıç heyeti gibi beş kez savcı değişimi yaşandı. Dosyanın mütaalasını veren Savcı Muhammed İkbal Anar yargılamanın beşinci savcısı.
* Savcı Anar, sanıklar hakkındaki mütalaasını 14 Aralık 2020 günü mahkemeye sundu. Mahkeme, 15 Aralık 2020 günü duruşmaya çıkılacağını taraflara bildirdi. Bir gün içinde tarafların mütalaa için hazırlanması mümkün değildi. Dink ailesinin avukatları 2.5 ay süre istediler. Mahkeme uygun görüş vermeyince Dink ailesinin avukatları dilekçe verip ayrıldılar.
* Soruşturmanın 2015'teki ilk aşamasında görev alan Savcı Gökalp Kökçü, iddianamesini tam üç kez yeniledi. İddia o ki, "yukarılardan birileri" dosyadaki bazı isimlerin "es geçilmesini" istedi. Ancak, dosyanın içeriği nedeniyle bu mümkün değildi. Savcı Kökçü'nün imza koyduğu iddianame üçüncü hazırlanışında kabul edildi. Türkiye'nin en önemli dosyalarından birisine bakan Kökçü, halen müracaat savcısı!
* Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisini veren Trabzon Emniyeti'nin yazısının İstanbul Emniyeti'ne ulaşmasıyla birlikte başlayan süreçte yazıdan bilgisi olmayan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah sanık iken, söz konusu yazıdan asıl bilgisi olması gereken İstihbarat Şube'den sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şammaz Demirtaş davanın tanığı! Demirtaş'ın FETÖ'yle bağlantısı olduğu gerekçesiyle 15 Temmuz sonrasında 29 Ekim 2016'da yayımlanan KHK ile rütbelerinin geri alındığını hatırlatayım.
* Eylem sürecinin başında Trabzon'daki gelişmelerden dolayı davanın sanığı olan dönemin Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi Müdürü Engin Dinç, dava devam ederken davanın kilit noktasındaki EGM İstihbarat Dairesi Başkanı yapıldı. Dinç, bu görevi sırasında sanığı olduğu davaya kendi imzasıyla resmi belge ve bilgi gönderdi.
* Yine sürecin en başında Trabzon'da yaşanan olaylar sırasında EGM İstihbarat Dairesi Başkanı olan ve kendi talebi doğrultusunda dava dosyasına alınan emekli emniyet müdürü Sabri Uzun, davada hem sanık, hem de tanık konumunda.
* Eylemden sonra, saldırıyla ilgili yapılan resmi yazışmaların 2007'de yakıldığı yönündeki iddiaya karşın, 2010 yılında cinayet hakkında yapılan İçişleri Bakanlığı soruşturmasında, yakıldığı iddia edilen belgelerin içeriğinin yer alması dikkat çekici.
* Mahkeme safhasında duruşmalara tanık sıfatıyla davet edilenlerin büyük çoğunluğunun İstanbul Emniyeti'nde görev yapan veya yapmış personel olması ve davanın İstanbul ayağındaki sanıklar için tanıklık yapmaları dikkat çeken diğer bir ayrıntı.
* Davada adı geçen ve hakkında adli soruşturma yapılan ancak kovuşturma yapılmasına gerek olmadığı kararı verilen İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi'nde görevli Komiser Volkan Altunbulak'ın, sonradan aynı davada tanık olması da soru işaretlerine neden olan başka bir konu.
Akıllara ilk gelen bu ipuçlarının yanı sıra bir başka ilginç detay daha var.
Gerek soru işaretlerinin ortaya çıktığı mahkeme safahatı, gerekse Savcı Anar'ın kaleme aldığı esas hakkındaki mütalaanın incelenmesinde, olayın asıl cereyan ettiği İstanbul'daki sanıklar yönünden "farklı davranıldığı" hissi uyanıyor.
Oysa devlet görevlileriyle ilgili yargılamanın yeniden yapılmasını sağlayan AİHM kararının 33. maddesi aynen şöyle:
"Daha sonra, İstanbul Savcılığının soruşturması sonucunda, cinayetin azmettiricisi olmakla ve faile yardım etmekle suçlanan Y.H. (Yasin Hayal) ve E.T.'in (Erhan Tuncel) Trabzon Emniyeti tarafından bilindikleri ve izlendikleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Trabzon'da polis muhbirlerinden olan E.T.'nin polisleri daha önce Y.H.'in Fırat Dink'in öldürülmesinin hazırlığı içinde olduğu konusunda bilgilendirdiği ortaya çıkmıştır. Trabzon Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Emniyet Müdürlüğünü, Y.H.'nin Fırat Dink'in öldürülmesini planladığı, adli sicilinin ve kişiliğinin de bu suçu işlemeye elverişli olduğu konusunda 17 Ocak 2006 tarihinde resmi olarak haberdar etmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü söz konusu istihbarat üzerine herhangi bir işlem yapmamıştır."
Dosyayı detaylı inceleyen AİHM kararına göre durum gayet açık ve net.
Buna karşın açılan davada şimdi İstanbul'daki sanıklara yönelik yaklaşım Dink'in öldürülmesinde ihmali olanlara ayrıcalıklı davranıldığı izlenimini yaratacaktır.
Bir başka ilginçlik daha var ki, tam ironik durum.
Suikast sonrasında başlatılan soruşturmalarda, EGM İstihbarat Dairesi'nde "hedef şahıslar programı"nda gözükmesine rağmen Dink hakkında koruma kararı verilmedi.
Oysa Dink öldürülmeden bir süre önce merhum Sabiha Gökçen hakkında Agos Gazetesi'nde yayımlanan bir haber nedeniyle kimi çevrelerce tehdit edilmeye başlamıştı. Örneğin, Şişli Adliyesi'ndeki bir duruşma sonrasında adliye içinde saldırıya uğradı Dink.
Benzer biçimde farklı zamanlarda, farklı grupların değişik yöntemleriyle tehdit edildi.
Bu süreçte Dink, İstanbul Valiliği'ne davet edilerek sözlü uyarılıyor.
Ardından da katil Ogün Samast'ın tabancasından çıkan kurşunların hedefi olarak yaşamını yitirdi.
O gün Dink'i belki de hayatta kalmasını sağlayacak "koruma"nın verilmesine olanak sağlamayan siyasiler, bürokratlar ve polis müdürleri, bugün devlet görevleri tamamlanmasına karşın halen korumalı hayatlarına devam ediyor!
Artık yazının sonuna geliyorum…
Cinayet ve sonrasında yaşananları yakından takip eden bir gazeteci olarak kişisel düşüncelerimi şöyle açıklayabilirim:
1. Dink'in öldürüleceği eylem tarihinden epeyce önce devletin ilgili kademelerince biliniyordu. Hatta "ses getirici eylem" olarak tanımlanıp İstanbul Emniyeti'ne bildirilmişti. Ancak, o günlerde dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın başkanlığında emniyetin nerdeyse tüm operasyonel şubelerinin müdürleri Hollanda polisiyle futbol maçı yapmak için yurt dışındaydı.
Kanımca, yaşanacak bu vahim olayda yurt dışında bulunarak biraz olsun yaşananlardan uzak kalmak istediler. Ama süreç pek de tahmin ettikleri biçimde yürümedi. Cerrah'ın bu ziyarette astları tarafından yanlış yönlendirildiğini düşünüyorum.
2. Adli yargılamada gelinen noktada, Trabzon Emniyeti ve Trabzon Jandarması kusurlu. Süreci yöneten ve yürüten FETÖ. EGM İstihbarat Dairesi sürece zaten liderlik yapmış. Bunlar kabul.
Peki, cinayetin işlendiği yer İstanbul!
Gelen istihbari bilgileri yeteri biçimde değerlendirmeyen, sahte belge ve evrak tanzim edilen yer İstanbul!
Dink'in korunması için karar alınıp, koruma tahsis edilmesi gereken yer İstanbul!
Bakıyoruz, yargılamanın sonuna gelindiğinde hafifletici yaklaşımın gösterildiği adres yine İstanbul!
Bu durumda doğal olarak akıllara "birisi ya da birileri korunuyor mu?", "niye bu kadar acele ediliyor?" soruları geliyor.
3. Cinayet sürecinin gelip dayandığı son nokta FETÖ oldu. Bu çerçevede, Büyüteç'te dün bu olayda adı geçen bazı isimlerin FETÖ'yle bağları konusunda bir fotoğrafı ortaya koymuştum.
Gelişmelere tanık oldukça, Dink olayının adli bir olay olarak görülmekten ziyade, önceleri FETÖ içinde yer alan ya da yakın temasta olan kimi isimlerin bu yargılama üzerinden "FETÖ'cü geçmişlerini temizlemeye çalıştıklarını" ciddi şekilde düşünüyorum.
Çünkü bir kez daha net olarak görüldü ki, bu ülkede hiçbir şey tesadüf değil!