Doğu Akdeniz'in yeraltı dünyasının en önemli figürlerinden Kıbrıslı Halil Falyalı'nın öldürülmesinin üzerinden bir hafta geçti bugün itibarıyla.
Olayın duyulmasıyla birlikte özellikle sosyal medya üzerinden deyim yerindeyse bilgi bombardımanı başladı.
Çok farklı kanallardan, çok farklı bilgiler akmaya başladı.
Cinayetin üzerinden geçen bir hafta içinde soruşturmada ortaya çıkarılan yeni gelişmeler var.
Kıbrıs'tan gelen bilgilere göre yerel polis, saldırıda kullanıldığı değerlendiren iki Kaleşnikof marka otomatik tüfekle dört şarjörü ve bir tabancayı şarjörüyle, yanı sıra 50'den fazla mermiyi olay yeri yakınında dere yatağında pazar günü buldu.
Silahlar ve mermiler balistik incelemeye alındı. Kıbrıs Polisi, balistik inceleme konusunda Türkiye'den destek alındığını belirten açıklama yayımladı.
Yine Girne Alsancak'ta bir eve yapılan baskında olaya karıştıkları belirlenen iki şüpheli gözaltına alındı. Evde bir tabanca ve mermiler elde edildi. Bunlara da diğerleri gibi balistik inceleme yapılacak.
Keza İstanbul ve Kıbrıs'ta gözaltına alınan şüpheli sayısı 10'u aştı. İstanbul'da gözaltına alınanlar arasında Söylemez Kardeşler örgütünün liderleri Mustafa Söylemez ve Faysal Söylemez var. Kıbrıs'taki ise, Falyalı'nın iki koruması Türkistan Gülce ve Halil Işık şüpheli olarak polisçe gözaltına alındı.
Yine saldırının ardından suikastçıların olayın hemen ardından sürat motorlarıyla Ada'dan Türkiye'ye geçtikleri yönünde bir iddia gündeme gelmişti.
Kıbrıslı gazeteci Cenk Mutluyakalı, katıldığı bir televizyon programında, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'a atfen bir değerlendirme yaptı. Mutluyakalı, Tatar'ın "olay gecesi hava koşullarının Kıbrıs'tan sürat motoruyla Türkiye'ye geçişe olanak vermediğini ve sahil güvenlik birimlerinin de Ada'dan herhangi bir şüpheli deniz taşıtının ayrılmadığı" bilgisini verdiğini anlattı.
Kıbrıslı gazetecinin anlatımına bakıldığında, saldırıyı gerçekleştirenlerin o gece adadan ayrıldıkları savı geçerliliğini yitirmiş görünüyor.
Aynı veriye dayanarak -her ne kadar gözaltındaki korumaların saldırıyı gerçekleştirdikleri iddiası mevcut ise de- katil zanlılarının Ada'da barındığını söylemek yanlış olmaz.
Gözaltındaki korumaların tetikçi olmaması halinde belki de asıl tetikçiler, zor olan Türkiye yolculuğu yerine daha kolay olan Güney Kıbrıs'a geçti. Bir olasılık bu elbette.
Buna karşı; silahlar ile mühimmata yapılacak balistik ve parmak izi incelemeleri saldırıyla ilgili ilk fikirleri verecek kuşkusuz.
Yanı sıra iletişim sistemlerinde yapılacak incelemeler de yan delil olarak sonuca katkı yapacak.
Sonuçta; cinayet soruşturması tamamlandığında Falyalı'nın neden ve kimler tarafından öldürüldüğü yargılama bitince kesinleşecek.
Olayın başından buyana Falyalı'nın son dönemde üzerinde daha yoğunlaştığı yasa dışı bahis konusunun cinayet sebebi olduğu ifade ediliyor.
Ancak ulaştığım kimi kaynaklar, cinayet sebebinin gerçekte uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı olduğuna dikkat çekti.
Aldığım bilgiye göre, Falyalı Güney Amerika merkezli bir konsorsiyumun içindeydi.
Kolombiya ve Venezuela kaynaklı kokain ticaretinin Doğu Akdeniz ayağında Falyalı'nın önemli bir yeri vardı.
Fakat özellikle Türkiye'ye gönderilen 4.9 tonluk kokainin yakalanmasıyla birlikte konsosiyumda sıkıntı baş gösterdi.
Yerel taraflar ile Falyalı arasında yaklaşık 200 milyon dolarlık (günümüz kuruyla 2.7 milyar lira) itilaf oluştu.
Yakalanan uyuşturucunun yarattığı sıkıntı sonrasında yerel kaçakçılar 200 milyon dolarlık zararın karşılanmasını talep etti. Ancak Falyalı "ben de zarar ettim" diyerek zararın tazmin yolunu kapattı.
Falyalı'nın işin içinde olduğu bir başka süreç ise Türkiye bağlantılı.
Kıbrıslı iş insanı, bir başka kanaldan yürüttüğü uyuşturucu sevkiyatı konusunda Yüksekovalı bir aile ile 8 milyon dolarlık (günümüz kuruyla 108 milyon lira) kaçakçılık konusunda sorun yaşadı.
Diğerine göre oldukça küçük meblağlı bu süreçte Falyalı'nın söz konusu aile ile yaşadığı problemin, cinayet sebebi olmadığı görüşü kaynaklarca aktarıldı.
Bu aşamada "Falyalı'nın ortadan kaldırılması kaybedilen parayı geri getir mi?" ya da "Falyalı yaşasaydı zararı sonraki faaliyetlerle belki de telafi edebilir miydi?" soruları aklılara gelebilir.
Hatırlatmakta fayda var; uluslararası sistem, bu tür süreçleri pek de ileriyi hedef alarak yürütmez. Bu sebeple Falyalı, gelecekte söz konusu zararı telafi edecek olsa bile uluslararası konsorsiyumlar, diğer paydaşlara gözdağı vermek amacıyla süreci sonlandırmayı tercih eder.
Türkiye'de geçmişte bu tür örnekler vardır. Yarım kalan işlerin faturası, tarafı kim olursa olsun mutlaka birilerine kesilir.
Yol kazalarının bir daha yaşanmaması için!
Bir önceki Büyüteç'te ABD'nin kırmızı bültenle aradığı Falyalı'yı neden yakalamadığı ya da yakalatmadığı sorusunu sormuştum.
Falyalı cinayetinin çözüme kavuşmasıyla bu sorunun yanıtını da şüphesiz öğreneceğiz.
Bir önemli nokta daha var; Falyalı gibi adı Ada'yla özdeşleşmiş, hangi taraftan olursa olsun siyasetle ve devlet yöneticileriyle sıkı fıkı, adliye ve polisle yakın bir ismin bu eylemi öğrenememesi, doğrusu bana fazlasıyla ilginç geliyor.
Doğu Akdeniz'de bu kadar güçlü bir kişinin kendisine yönelik saldırıyı keşfedememesini "güç sarhoşluğu" olarak nitelendirmek ne kadar yeterli olur?