Siyasi gelişmeler son hız devam ediyor.
Cumhur İttifakı'nın oy kaybettiği ve arayış içinde olduğuna yönelik yorumlar, muhalefetteki gelişmelerle birlikte okunuyor.
Millet İttifakı'nı oluşturan partilerden İyi Parti'de yaşanan krizler, HDP'ye yönelik operasyonlar ve Kürt seçmeni odak alan yeni bir siyasi partinin kurulacağına yönelik fısıltılar, hep bu tablo içerisinde okunuyor.
İktidar ve muhalefetteki bu hareketliliğin elbette bürokraside yansımaları var. Bürokrasiyi konuşurken, cemaat ve tarikatları boş geçmek de mümkün değil.
17 - 25 Aralık süreci ve sonrasında 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından artık FETÖ olarak anılmaya başlanan Gülen cemaatinden boşalan bürokrasi kadrolarının Menzil tarikatı tarafından doldurulduğu artık bir sır değil.
Önceleri tek bir grup olarak faaliyetlerini yürüten Menzil tarikatı, şimdilerde kendi içindeki iktidar mücadeleleri sonrasında Adıyaman Kâhta'daki Semerkant Grubu ve Eskişehir'deki Buhara Grubu olarak ikiye bölündü.
Şu anda devlette etkin olan grup, Adıyaman'daki Semerkant Grubu.
Semerkant Grubu'nun ismini özellikle, merkez üs olarak gördüğü Sağlık Bakanlığı kadrolarında görüyorduk. Şimdi ise sadece Sağlık Bakanlığı değil, pek çok kamu kurumunda izini görmek mümkün.
Diğer orta ve küçük ölçekli Nurcu ve Nakşi dini gruplar ise, Menzil cemaatinden kalanlarla yetinmeye başladılar.
Süleymancılar, İsmailağa Grubu, İskenderpaşa Grubu, Hakyolcular, Okuyucular, Yazıcılar, Meşveretçiler, Kurtoğlu Grubu, Erzincan Grubu, Cihannüma Grubu, Işıkçılar Grubu, Kırkıncı Hoca Grubu, Bitlis'in Güroymak ilçesindeki Nakşiliği benimseyen Norşin Medresesi, bu gruplardan öne çıkanlar.
Az – çok demeden devlet kadrolarında temsil ediliyorlar.
İktidar bloğunda ise bir süredir, yeterli oy desteği alınamayan tarikatlar ve cemaatlerin durumunun tartışıldığı sözleri, kulislerde konuşuluyor.
Örneğin, Menzil tarikatının faaliyet gösterdiği Kâhta'nın belediye başkanlığını son seçimde SP'nin adayı İbrahim Yusuf Turanlı'nın kazanması.
AKP'nin adayı Engin Akel, AKP'nin Adıyaman'daki iki ağır topu Ahmet Aydın ve Mehmet Metiner'in desteğine rağmen kaybetti.
Kulislere yansıyan bilgilere göre, AKP yönetimi bu olayı sürekli değerlendirmede tutuyor.
Keza, yenilenen İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde cemaat ve tarikatların desteğinin sınırlı kalması ve AKP'nin kalesinin CHP'ye geçmesi, cemaat ve tarikatlardan gelen desteğin sürekli masaya yatırılmasına neden oluyor.
Yine hatırlayalım… Gülen cemaatinin tasfiyesinin ardından yer bulan Süleymancılar tarikatı son genel seçimlerde AKP'ye yeterli desteği vermediği gerekçesiyle bürokrasiden tasfiye edildi.
Sonrasında kamuoyuna dini grup ve cemaatlere yönelik soruşturmalar başlatılacağı bilgisi yayıldı.
Geçen yılki seçimlerde ortaya çıkan siyasi tablodan sonra bir yılı aşkın süredir bu bilgi zaman zaman siyaset kulislerinde ısıtılıyor.
Bu çerçevede tartışılan tarikatların başında Menzilciler geliyor.
Özellikle GATA Başhekim yardımcısı olan Dr. Ali Edizer'in sosyal medya paylaşımı sonrasında yaşananların, "yeni gelişmelerin fitilini ateşlediği" yorumlarına neden oluyor.
Edizer olayının ardından Menzil'le bağlantısı olan bürokratlarda son dönemde bir geri çekilme görülüyor.
Zira Türkiye'de devlet yönetiminde ya da siyasette bir değişim yaşanmaya başlandığında duruma en çabuk reaksiyon gösteren ve kendilerini sağlama alan bürokrasi olur. Bürokrasideki istikamet değişimini takip edenler, yaşanacak gelişmeleri ve sonuçları daha rahat yakalayabilirler.
Şimdi de böyle oluyor. Menzil tarikatıyla doğrudan veya dolaylı bağı olan bürokratlar, devlet görevlileri yavaş yavaş yön değiştirmeye başladılar.
Sosyal medya hesaplarındaki tarikat bağlantılı yapılan paylaşımlar sessiz sedasız siliniyor.
Kimi makam odalarında Menzil tarikatının can damarını oluşturan Semerkant Vakfı'nın yayınları masalardan kaldırılıp çekmecelere konuluyor.
Tayin, atama veya görev değişiminde geri durmaya başladılar.
Aslına bakılırsa şunu da belirtmek gerekir ki, 15 Temmuz sonrasında bürokraside görülen Menzilci kadrolarda artış, kimi soru işaretlerini beraberinde getirdi.
Bir anda Menzil başta olmak üzere diğer dini grupların bürokraside sayıca yükselmesini iki şekilde açıklamak mümkün:
Birincisi, FETÖ'nün "renklendirme" yöntemini uygulanmaya başlandığının belirlenmesi. 15 Temmuz sonrasında başlayan yoğun tasfiye sürecinde hemen reaksiyon gösteren ve kimlikleri deşifre edilmeyen/edilemeyen pek çok Gülen cemaati mensubu, Menzil ve diğer tarikatlara geçiş yaptı. Ve "kripto FETÖ'cü" olarak bu cemaat üzerinden devlette görev aldılar.
Meselâ emniyet teşkilatında halen bu durum mevcut.
Buna bir örnek vereyim. FETÖ'nün henüz güçlü dönem olan 2013'te H.T.Y. adlı emniyet müdürü aynı zamanda Menzilci olduğu bilinen dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın memleketi Erzurum'a il emniyet müdürü olarak görevlendirildi. Üstelik Ankara Pursaklar'daki Menzil tarikatının kolunun kontenjanından. Sonrasında aynı emniyet müdürü FETÖ'cü olduğu gerekçesiyle görevden alınıp ihraç edildi!
İkincisi, doğrudan cemaatler ile tarikatlar içinde yer almayan ve mevcut iktidarın siyasi görüşündeki kimi devlet görevlileri, son dönemde Menzil ve diğer tarikatların yükselişinden kişisel ikballeri çerçevesinde "dolaylı faydalanmak" amacıyla tarikat ve cemaatlere alan açtılar.
Bunun örnekleri çok ama şimdilik saklı tutuyorum.
Sonuç olarak, bu tarikat ve cemaatler konusu bir süre daha gündemimizde kalacak.
İktidar / devlet, tarikat ve cemaatlere karşı bir "kulak çekme" girişiminde bulunabilir.
(Değerli okurlar, önümüzdeki haftadan itibaren T24'te yazılar iki güne çıkacak. Büyüteç, salı ve cuma günleri T24'te olacak…)