Büyüteç’te, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bünyesinde ortaya çıkarılan suç örgütünün faaliyetlerini yazıyorum üç gündür.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianameyi okudukça aslında birbirleriyle teması olan birden fazla suç örgütünün iş takibi yaparak haksız kazanç elde ettiği anlaşılıyor.
MİT’in, emniyet ve savcılığa yaptığı bilgilendirme sonrasında bir yıla yakın süreyle yapılan takipler sonrasında oluşturulan soruşturma dosyasında, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü çatısı altındaki suç örgütünün yanı sıra “Ankara – İstanbul – İzmir” ve “Ankara – Kırıkkale – Kırşehir” hattında da suç örgütlerinin bulunduğu görülüyor.
Hükûmetin dolarla yatırım yapan yabancılara tanığı “istisnai Türk vatandaşlığı” hakkı kapsamında Türk vatandaşlığını hak eden ya da talebi geri çevrilmiş yabancıların işlemlerini takip eden birbirleriyle bağlı suç örgütlerinin yaptıkları insanı hayrete düşüren cinsten ne yazık ki.
Bu konudaki son yazıda, “Ankara – Kırıkkale – Kırşehir” hattında yaşananları savcılık iddianamesinde yer aldığı şekliyle özetlemeye çalışacağım.
Önce, dolarla yatırım yaparak Türk vatandaşı olan bir yabancı uyruklunun savcılığa anlattıklarından özet yapayım.
Aslen Afgan olan Marouf Saeedi, savcılığa bakın neler anlattı:
(…) “Aslen Afganistan uyrukluyum, aynı zamanda İngiltere ve Türkiye vatandaşıyım. 20 yaşlarına kadar Afganistan’da bulundum. Daha sonra İngiltere’ye iltica ettim. İngiliz vatandaşı olduktan sonra da eşimin ve akrabalarımın Almanya’da bulunması nedeniyle de Almanya’ya geçerek burada uluslararası nakliye firması kurdum. 5 yıl kadar burada bulunduktan sonra Dubai’ye geçtim ve burada da yine aynı işi yaptım.
Geçen sene yani 2020 yılında Türkiye’yi sevdiğim için ailem ile birlikte buraya gelmeye karar verdim. Bunun içinde önce istisnai vatandaşlık yasasından faydalanmak için Ankara ili Çankaya ilçesi Çayyolu semtinde bir daire almaya karar verdim. Çayyolu semtinde bulunan bir evi beğendim ve ev sahibini bularak 530 bin dolar karşılığında evi satın aldım. Daha önceden ticaret ile uğraştığım için param vardı.
Benim istisnai vatandaşlığı alabilmem için akrabam olan Ahmad Asef Karimi ile bir şahıs evin ekspertizini çıkartmam gerektiğini söyleyerek benden 2 bin dolar talep etti. Ekspertiz için bu parayı yüksek bularak vermedim. Daha sonra ev sahibi evin ekspertizini çıkarttı.
Ahmad Asef Karimi’nin aracılığıyla Besmellah Ghafouri tanıştım. Bu şahıs, benim istisnai vatandaşlık alabilmem için bu işleri yapan Avukat Meltem Polat’ın para karşılığında yardımcı olabileceğini söyledi. Ben ve eşim, Besmellah Ghafouri ve Meltem Polat’la dışarıda kafelerde görüştük. 4 - 5 kez görüştük. Hatta bu görüşmelerimizde ‘bu ne biçim avukat bir bürosu bile yok her defasında kafede pastanede görüşme yapıyoruz’ diye içimden de geçirdim. Evraklarımızı Ankara’da bulunan noterde birlikte hazırladık.
Meltem Polat’a bu işlemleri ne kadara yapacağını sordum. Bu işlemleri 5 bin dolara yapacağını söyledi. Bu fiyatı çok yüksek bularak itiraz etmem üzerine yanında bulunan, aynı zamanda Meltem Polat’a tercümanlık yapan ve birlikte hareket eden Besmellah Ghafouri, bu parayı vermemem halinde benim için kötü şeylerin olacağını söyleyerek üstü kapalı olarak beni tehdit etti.
Ben de o dönem Türkçeyi iyi bilmediğim ve istisnai vatandaşlık almak istediğim için Avukat Meltem Polat ve birlikte hareket ettiği Besmellah Ghafouri’ye yaklaşık 5-6 ay önce elden parayı verdim. Parayı aralarında ne şekilde paylaştıklarını bilmiyorum. Bu iki şahıs parayı verdikten sonra işlemlerimi yaptılar. Benim işlemlerimde herhangi bir usulsüzlük yoktur.
Daha sonradan Ahmad Asef Karimi, Besmellah Ghafouri ve Avukat Meltem Polat’ın birlikte hareket ederek, yurt dışında olan ve Türkiye Cumhuriyeti istisnai vatandaşlık talebinde bulunan şahıslara 3 ay içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve pasaportu alacakları vaadiyle kişi başı 100 bin dolar dolar aldıklarını öğrendim. Bu paralar, illegal yoldan Afganistan’dan İstanbul’da ve Ankara’da bulunan sarraflara havale yolu ile gelmektedir. Bunu yapmalarında ki amaç para transferinin tespit edilmesini önlemektir.
Ancak Abdul Basir Nabizada adlı şahıs sarrafların yanında çalışmaktadır ve arabasında zula halinde paraları İstanbul ve Ankara arasında taşımaktadır. Karşılığında komisyon almaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti istisnai vatandaşlığı alabilmek için Türkiye’de 250 bin dolar karşılığında yatırım yapılması gerekmektedir. Ancak Ahmad Asef Karimi, Besmellah Ghafouri ve Avukat Meltem Polat, istisnai vatandaşlık için yabancı uyruklu şahıslardan 100 bin doları illegal yollardan alarak karşılığında usulsüz olarak illegal yollardan istisnai vatandaşlık işlemi yapmaktadır.
Yani 250 bin dolarlık yatırımı, 100 bin dolara yapmaktadırlar. 100 bin dolar ve altında aldıkları gayrimenkul için 250 bin dolarlık usulsüz ekspertiz raporu düzenleyerek devleti zarara uğratmaktadırlar. Ayrıca yabancı uyruklu şahıslara da usulsüz olarak istisnai vatandaşlık almaktadırlar. Bu şahıslar, istisnai vatandaşlıktan yararlanacak şahıslar ile de bir sözleşme imzalayarak üç yıl sonra bu gayrimenkulleri üzerlerine geçirmektedir. (…)”
Afgan kökenli yeni Türk vatandaşı Marouf Saeedi, yaşadıklarını böyle anlattı. Saeedi’nin ifadesinde açıkladığı Avukat Meltem Polat, suç örgütünün Ankara – Kırıkkale – Kırşehir ayağında yer alıyor.
Ayrıca, İranlıların işlemlerini Javid Saffari adlı bir İranlı, Özbek ve Afgan vatandaşlarının işlemlerini ise, Fırat Can Özdemir takip ediyor.
Örgütün diğer kadın üyesi Ebru Bilginan. Bilginan, Ankara’da yaşıyor. Takip ettiği işler gereğince sık sık Kırıkkale’ye gidip geliyor.
Temasta bulunduğu örgüt üyesi ise, Hüseyin Özçelik. Özçelik’in özelliği Kırıkkale’de yaşayan bir siyasetçi!
AKP’li eski başkan sanık oldu!
Özçelik, 2003 – 2011 yılları arasında AKP Karakeçili İlçe başkanı. Ardından 2014’de ilçenin belediye başkanı seçilen Özçelik, şu anda suç örgütü soruşturmasında sanık olarak yargılanıyor!
Suç örgütü içinde hem para karşılığı Kırıkkale İl Göç İdaresi’nde iş takibi yapan Özçelik aynı zamanda suç örgütüne kendi siyasi kimliğini kullanarak personel görevlendirmesi yapılmasına destek veriyor.
Dosyada, sanıklardan Ebru Bilginan ile Hüseyin Özçelik arasındaki bir telefon görüşmesine yer verildi. Bilginan, kendilerinin taleplerini yerine getirmeyen ve sorun yaratan bir kamu görevlisinin görevden alınması konusunda Özçelik’ten yardım istedi:
“(…) Hüseyin Özçelik: Ya yönetimde orda parti içi yönetimlerde kararlar alacaz işte yani Kırıkkale’nin idaresi bizden sorulacak. Yani atamalarda tayinlerde bilmem şurda bilmem.
Ebru Bilginan: Ya seni de… El atsanda şuraya bi iyi birini atasan.
Hüseyin Özçelik: Kimi atayacaz bilmiyom ki oraya. Ya çözeriz artık gönderiyoz kardeşim yardımcı ol deriz. Yani anladın sıkıntı olmaz o iş.
Ebru Bilginan: İşte memurla müdürün arasında bişey var, zaten memurun Sefa’ya takmasındaki neden de o.
Hüseyin Özçelik: Niye?
Ebru Bilginan: Bilmiyorum. Memurla müdür arasında bi problem var. Memur müdürden gelen işleri yapmak istemiyo.
Hüseyin Özçelik: Mecbur yapacak.
Ebru Bilginan: Değişik yani.
Hüseyin Özçelik: O, onların sorunu bilmem, biz ararız müdüre tamam bu işleri çöz deriz, o da mecbur çözdürecek, yani öyle yani.
Ebru Bilginan: Anladım.
Hüseyin Özçelik: O, o müdürle onun arasında olan bişey. Ben ararım şu işi çöz kardeşim derim. İş çözülür yani. (…)” (Kelime ve anlam bozuklukları, kayıt metninin orijinal halinden dolayıdır. Y.N.)
Bilginan ile Özçelik arasında geçen ve dosyada yer alan başka bir telefon görüşmesinde “Ebru Bilginan – soruşturmanın devam ettiği günlerde - bol bol şehir gezeceklerini belirterek, yabancılara ait işlemlerin Kırıkkale haricinde başka kentlerden de yapmak istediklerini anlattı.
Bu çerçevede Bilginan’ın kentleri araştırdığı ve Denizli’de de benzer işleri yapabileceklerini Özçelik’e aktardığı kayıtlara girdi.
Ayrıca Bilginan, aynı görüşmede Özçelik’e günlük 2 ya da 3 bin dolar kazanabileceğini söyledi. Bu bilgi üzerine Özçelik sevindi.
Suç örgütünün sadece Ankara ve Kırıkkale’de değil, Kırşehir, Yozgat ve İstanbul’da iş ve işlemler yapmaya çalışarak dikkat çekmemeye çaba harcadıkları savcılıkça tespit edildi.
Örgütün, para karşılığında iş ve işlem talebinde bulunan yabancılara Kırıkkale’de sahte adres bulmak amacıyla yine belli bir miktar pay vererek Abdullah Güleç adlı emlakçıdan destek aldıkları, sahte adreslere gelecek postalar için ise para karşılığı anlaştıkları PTT görevlilerinden yardım talebinde bulundukları ortaya çıkarıldı!
İstisnai Türk vatandaşlığı verilmesi konusunda faaliyet gösteren en az üç ayrı suç örgütünün gerçekleştirdiği olayların bir bölümünü aktarmaya çalıştım dört gün boyunca.
Aslına bakarsanız belki bir dört gün daha gerekiyor diğer ayrıntıları vermek amacıyla.
Yapılan telefon görüşmelerinin analizleri, buluşmaların değerlendirmeleri, ifadeler vs…
Bu arada bir detay daha vereyim. Soruşturmanın başlangıcında adı gündeme gelen ve dosyada yer alan isimlerden Ahmet Selçuk Sarpkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmayla bağlantılı olmadığı gerekçesiyle “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verdi.
Dosyada daha ne çok bilgiler var!
Büyüteç’te dört günde verdiğim bilgiler bile, devletin en önemli kurumları arasındaki Göç İdaresi Genel Müdürlüğü çatısı altında yaşananların görülmesine yetiyor.
Yerel siyasiler, kamu görevlileri, sıradan insanlar hepsi bir araya gelip suç örgütlerini oluşturmuşlar.
Yazının sonuna gelirken bir önemli noktayı daha gündeme getirmek gerekiyor kuşkusuz.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra mesela Kırıkkale’de yaşanan bunca olay sonrasında sorumlulara ne oldu acaba?
Önceki günkü yazıdan anımsatayım. Türkiye’de belki de son yılların en önemli soruşturmalarından birisi olan bu dosya, MİT’in Şubat 2020’de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıyla başlıyor.
Yani olayların daha öncesi var. MİT bu gelişmeleri en erken Şubat 2020’de tespit ederek raporlaştırıyor.
Şimdi bu takvimi dikkate alırsak, o tarihlerde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün başındaki isim Genel Müdür Abdullah Ayaz. Bu olaylar yaşanırken ve adli soruşturma başladıktan sonra Ayaz; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hazırladığı kararnameyle Çankırı Valisi yapıldı!
Aynı dönemde Kırıkkale Valisi Yunus Sezer görevi başında. Kendisine bağlı önemli bir birimde olanlara karşı ne yaptı bilinmez ama geçen eylülde yine İçişleri Bakanı Soylu tarafından bakanlığa bağlı AFAD’a başkan yapıldı. Bir nevi ödüllendirildi!
Suç örgütlerinin deyim yerindeyse “cirit attığı” iki kurumun başındaki isimlerin görevde yükselmelerine ne demek lazım?
Ne demek lazım geldiğini de atamaları yapanlar yanıtlasın artık…