Akademisyen Necip Hablemitoğlu'nun, Portakal Çiçeği sokaktaki evinin önünde öldürülmeden önce yayıma hazırladığı son kitabının adıydı, "Köstebek".
Abdullah Gül'ün Başbakanlık yaptığı AKP iktidarı henüz bir ayını doldurmamışken "yeni iktidara hoşgeldiniz mesajı veren suikasta" kurban giden Hablemitoğlu'nun kitabı ölümünden birkaç ay sonra okuruyla buluştu.
Aracını park ettikten sonra evine girmek üzereyken katilinin silahından çıkan kurşunlarla yaşamını yitiren Hablemitoğlu, kitabında Gülen cemaatinin henüz terör örgütü olmadan önceki sürecini anlattı.
Cemaatin, tıpkı bir köstebek misali devlete ne şekilde sızdığını ve toplumda nasıl söz sahibi olduğunu belgelere dayalı biçimde kaleme aldı.
Eserinin adını da FETÖ'nün çalışma yöntemlerini açıklayan en iyi örnek olması ve akıllarda kalmasını sağlamak amacıyla "Köstebek" koydu.
Aradan geçen 20 yıl sonunda cinayetin çözülmesini sağlayacak gelişmeler son dört aydır ilk kez yaşandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü "Hablemitoğlu suikastı" soruşturmasında son dönemde yaşananlara geçmeden önce pek bilinmeyen geçmişteki süreci aktarmak faydalı olacak.
Evinin önünde 18 Aralık 2002 akşamı öldürülen Hablemitoğlu'nun kim / kimler tarafından hangi gerekçe ile katledildiğini ortaya çıkarmak amacıyla dosya Ekim 2015'te raftan indirildi.
AKP iktidarının Gülen cemaatiyle yol ayrımına girdiği 17 – 25 Aralık 2013'teki gelişmelerden sonra, Hablemitoğlu dosyası, bir kez daha Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın gündemine girdi.
FETÖ çatı davasını yürüten Savcı Serdar Coşkun cinayeti incelerken; savcılık, dosyanın FETÖ soruşturmasından ayrılarak özel araştırılmasına karar verdi. Dosya, dönemin Anayasal Suçlar Soruşturma Bürosu'ndan sorumlu Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen'e devredildi.
İlk inceleme sürecinde, dosyada geçmişte yapılması gerekip de yapılmayan kimi işlemler tespit edildi.
Örneğin, Hablemitoğlu'nun kullandığı cep telefonunun sinyallerinin takip edilmesini, kimlerle hangi bölgelerden hangi gün ve saatte görüşme yaptığını belgeleyen HTS kayıtları ile baz istasyonları üzerinden sinyal kesişmesini anlatan CDR kayıtlarının incelemesinin geriye dönük yapılmadığı ortaya çıktı.
Ayrıca, Hablemitoğlu'nu öldüren mermilere ait boş kovanlar adliye emanetinde bulunamadı. Araştırma sonucunda boş kovanların izi, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal ve Olay Yeri İnceleme Daire Başkanlığı'nda bulundu!
Kovanlar yeniden balistik incelemeye alındı. Amaç, o zamandan bu zamana kadar geçen sürede suikast silahının başka eylemde kullanılıp kullanılmadığını belirlenmesiydi. Balistik incelemede, silahın ülke genelinde başka olayda kullanılmadığı anlaşıldı.
Yanı sıra savcılık, cinayet soruşturmasında görev alan FETÖ'cü polisleri tek tek inceledi.
Hablemitoğlu'nun haftalık programları mercek altına alındı. Yine HTS kayıtlarından Hablemitoğlu'nun yaşam döngüsü örtüştürüldü.
Ayrıca Hablemitoğlu'nun, FETÖ'nün önemli isimlerinden olan ve halen yurtdışında firarda bulunan Mustafa Özcan'la görüştüğü belirlendi. Sonrasında bu görüşmenin, Hablemitoğlu'nun kaleme aldığı Köstebek adlı kitabı yayımlamaması amacıyla cemaatin talimatıyla Mustafa Özcan üzerinden sağlandığı anlaşıldı.
Yeri gelmişken aktarayım; 15 Temmuz'dan sonra yürütülen soruşturmalar döneminde Mustafa Özcan'la FETÖ'den hüküm giyen Enver Altaylı arasında Hablemitoğlu konusunda görüşme olduğu tespit edildi.
Şimdi yakın dönem geldi sıra.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaki görev değişini sonrasında dosya üzerinde çalışmalar devam etti.
Önceki dönemden elde edilen önemli verilerin işlenmesi sonrasında suikastın ucu, eski asker Nuri Gökhan Bozkır'a dayandı.
FETÖ'nün etkin olduğu dönemde Ankara'da Eryaman'da bir eve yapılan operasyonla ortaya çıkarılan ve "Sauna Çetesi" adı verilen oluşum içinde yer alan Bozkır'ın Hablemitoğlu cinayetiyle bağlantısı tespit edildi.
Ukrayna'da yaşadığı bilinen Bozkır, kimilerine göre kendi isteği, bazılarına göre ise MİT'in operasyonuyla Ankara'ya getirildi.
Bir not ekleyim; Bozkır'ın başken Kiev'deki durumu, Türkiye ile Ukrayna arasında diplomatik görüşmelerde konu edildi.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin 2019'daki Ankara ziyareti sırasında Türkiye Dışişleri, muhataplarına Bozkır'la ilgili özel bir dosya verdi.
Ankara'ya gelen Bozkır, ifadesinde ilginç bilgiler aktardı ve işin içinde emekli asker Levent Göktaş'ın da bulunduğunu öne sürdü.
Göktaş, kamuoyunun yakından tanıdığı bir eski asker. Ergenekon soruşturmaları sırasında gözaltına alındı. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda alay komutanı oldu. Bir dönem MİT Müsteşarlığı'na adı geçti!
Ardından kendi adına kurduğu avukatlık ofisiyle hukuk sektöründe çalışmaya başladı.
İktidardan bazı isimlerle yakınlığı biliniyor. Ayrıca ülkücü camia içinde de tanınan bir kişi.
Yine iş insanı Sezgin Baran Korkmaz ile iş insanı İnan Kıraç arasında yaşanan ticari sorunun çözüm aşamasında Kıraç'ın avukatıydı! Bu konu kapsamında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun da bildiği isim.
Özetle devlet içindeki farklı kesimlerde kendisine yer etmeyi başarmış bir kişilik Levent Göktaş.
Aynı Levent Göktaş hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hablemitoğlu suikastıyla bağlantısı olduğu gerekçesiyle geçen hafta yakalama kararı çıkartarak polise gözaltına alma talimatı verdi.
Haklarında gözaltı kararı verilen diğer şüpheliler polisçe yakalanırken, olayın kilit ismi Emekli Albay Levent Göktaş kayıplara karıştı.
Göktaş'ın Enver Altaylı ile temasının bulunduğu savcılık kaynaklarınca iddia ediliyor.
Polis, gözaltı talimatıyla beraber Ankara, İstanbul ve Bodrum'da bazı adreslerde Göktaş'ı aradı ancak her ne hikmetse bulamadı!
İşte bu noktada, yakın geçmişte örneklerine sıkça rastladığımız "köstebek" kuşkusu ortaya çıkıyor maalesef.
Göktaş'ın devlet ve özel kesimden çok değişik isimlerle yakın olması, operasyonu önceden haber alma olasılığını güçlendiriyor kuşkusuz.
Bu aşamada elbette bazı sorular gündeme geliyor:
* Suikastın şüphelisi Bozkır'ın ifadesinde geçen Göktaş'la ilgili adli sürecin başlatılması için neden dört ay beklendi? Kim / kimler operasyona onay verdi?
* Soruşturmanın eninde sonunda kendisine ulaşacağını bilen Göktaş, operasyondan önce kim / kimlerle görüştü?
* Böylesine önemli bir soruşturmanın kilit ismi olan Göktaş, hakkında gözaltı kararı verilmeden önce neden takip altına alınmadı? En basit FETÖ operasyonlarında bile takip altındaki hedef kişileri eliyle koymuş gibi bulan polis, elindeki teknik olanaklara karşın Göktaş'ı nasıl elinden kaçırdı? HTS ve baz istasyonu çalışmalarından ne sonuç çıktı?
* Geniş yelpazeden tanıdıkları olan Göktaş'ın dosyada adının olduğunu süreci takip eden hemen herkes biliyordu. "Üflemeyi" yapan köstebek ya da köstebekler kim / kimler? Savcılık bu konuda bir araştırma başlattı mı?
* Göktaş, mademki suçsuz olduğuna inanıyor. Neden savcılığa gelmek yerine kaçmayı tercih etti?
* Göktaş, kim ya da kimlerden işaret bekliyor? Bir pazarlık süreci mi yürüyor?
Soruları artırmak mümkün. Ancak bu soruların yanıtları bile sürecin aydınlatılması için yeterli.
Devlette bir grup, suikastın aydınlatılması için çaba gösteriyor. Fakat başka bir grup ise, sanki "kişisel bağlantıların ortaya çıkmasını engellemek" amacında.