İçişleri Bakanlığı, geçen hafta mülki idare ve emniyette bir dizi yeni atama ve görevlendirmelere imza attı.
Her ne kadar içeriği itibarıyla dar kapsamlı da olsa öyle sıradan atamalar olmadı bu görevlendirmeler.
Atama kapsamında Kırıkkale Valisi Yunus Sezer AFAD Başkanı yapıldı. Sezer vali olmadan önce Strateji Geliştirme Başkanı olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yakın çalışma ekibi içindeydi.
Bakanlık Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın önemli görevleri var:
Mesela, bakanlık bütçesi ve yatırım programını hazırlayıp bu süreci yürütmek bu birimin görevi.
Mesela, bakanlığın ayrıntılı harcama programını hazırlamak başkanlığın görev alanı içinde.
Başkanlığın bakanlığın stratejik programını hazırlamak gibi görevleri de olmasına karşın, para işlerini doğrudan yöneten başkandı Sezer.
Kırıkkale Valisi olduktan sonra aklı Ankara’da kalmıştı. Sık sık başkente yolu düşüyordu. Yakın çevresine göre, gönlü yine Soylu ile birlikte karargâhta çalışmak istiyordu Sezer’in.
Soylu, ekibinin eski isminin kalbini kırmadı ve vali kadrosuyla birlikte Sezer’i bu kez AFAD Başkanı olarak atadı.
AFAD’ın büyük bütçeli ihalelerine, harcamalarına ve yatırımlarına bakıldığında, Bakan Soylu ve bakanlık uygulamalarının istikametinde kurumun bütçesini yönetecek bir isme ihtiyaç vardı.
Para ve strateji konularını geçmişte Soylu’nun istediği biçimde yönetmeyi başarıp vali olan Sezer, bu amaçla AFAD Başkanı yapıldı.
Ayrıca, kulislerde AFAD’ın bakanlık statüsüne dönüştürüleceği yönünde iktidarın çalışma yapacağı bilgisi ve Soylu’nun da bu bakanlığa kaydırılacağı iddia ediliyor.
Eğer süreç böyle işlerse Soylu, ilk iş güvendiği ismi şimdiden AFAD’ın başına getirdi.
Bu sessiz atamın dışında Elazığ Valiliği’ne yapılan atama ise kamuoyunda epeyce ses getirdi.
Elazığ depreminden sonra kente vali olarak atanan Erkaya Yırık, 16 aylık görev sonrasında merkeze çekildi.
Yırık, 2020 Ocak’ta kentte yaşanan deprem sırasında görev yapan ve halen Sakarya Valisi olan Çetin Oktay Kaldırım’ın yerine getirilmişti.
(Kaldırım’ın durumu malum. Bizzat İçişleri Bakanı Soylu’nun “Cumhuriyet tarihinin en büyük kara parayla mücadele dosyası” olarak açıkladığı Bataklık soruşturmasında ‘örgüt lideri’ olarak tanımlanan Çetin Gören’e kırmızı bültenle arandığı dönemde taşıma silah ruhsatı verdiği ortaya çıkmıştı. Vali bey bu duruma karşın halen görevinin başında!)
Kararnamenin yayımlanmasıyla birlikte yürürlüğe giren atama sonrasında Vali Yırık’ın, AKP Elazığ İl Başkanı Şerafettin Yıldırım ile tartışma yaşadığı bilgisi kamuoyuna yansıdı.
Tartışma çerçevesinde, İl Başkanı’nın Vali Yırık ve idareyi ağır biçimde eleştirdiği biliniyor.
Başkan Yıldırım, deprem sonrasında alınan bina yıkım kararlarının uygulanması sırasında yapılan ihaleleri eleştiriyordu.
İhalelerin şeffaf yapılması gerektiğinin altını çizen Başkan Yıldırım, eleştirilerinde “Vicdanen rahat değilim, olmayacağım da çünkü ben insanların aklıyla dalga geçemem ki bende de oturmuyor ki. Ben gerekli hatırlatmaları yapmışım ama hesap sorucu makamda değilim.” değerlendirmesini yaptı.
Aslına bakarsanız İl Başkanı Yıldırım, doğrudan yaptığı eleştirilerinde üstü kapalı olarak Karadenizli müteahhitlerin deprem sonrası kente gelip aldıkları ihalelere dikkat çekiyordu.
Zira depremden sonra kentte başlatılan imarlaşma hareketi içinde yapılan ihalelerin bir bölümünü Trabzonlu müteahhitlerin aldığı biliniyor. Trabzonlu müteahhitler aldıkları inşaat işlerini, Elazığlı firmalara taşere ederek süreçten önemli ölçüde pay sahibi oldular.
Doğal olarak Elazığlılar bu durumdan rahatsız oldu.
Hatırlayalım, depremde bölgede en uzun süre kalan isim İçişleri Bakanı Soylu idi. Kentteki Hilton Oteli’nde uzunca süre konaklamıştı.
Deprem sonrasında gereken imarlaşmanın büyük bölümünün AFAD ve Elazığ Valiliği üzerinden yapılması / yapılacak olması, ihalelerde Trabzonlu iş insanların öne çıkması, Soylu’nun Trabzonlu olması, ihalelerin verildiği dönemde görevde olan ve Soylu’nun yakından tanıdığı isimlerden Çetin Oktay Kaldırım’ın sonrasında Sakarya’ya atanması.
Hepsi zincirin birer halkası.
İl Başkanı Yıldırım’ın verdiği “siyasi ayar”dan sonra kaynayan kazan taştı ve Vali Yırık görevden alındı.
Aynı zamanda son genel seçimlerde memleketi Aksaray’da AKP’den milletvekili aday adayı olan Yırık, durumu idare edemeyince soluğu merkeze aldı.
Valiliğin resmi internet sayfasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmiyle çektirdiği fotoğrafı koyan Yırık’ı Erdoğan’a olan sevgisi de kurtaramadı.
Yırık’ın yerine bu kez bakanlıkta Soylu’un genel sekreterliğini yürüten Ömer Toraman görevlendirildi.
Kısa zaman önce Kütahya’dan merkeze çekilen Toraman, FETÖ’nün mülki idare yapılanmasına yönelik soruşturmanın yürütüldüğü dönemde Tokat’ta valilik yaptı.
Bakan Yardımcısı Muhterem İnce’ye yakın isimler arasında yer alan Toraman’ın yeni görevi Elazığ’da sulhu sağlamak olacak!
Bakalım AKP İl Başkanı’nın çıkışından sonra sular nasıl ve ne zaman durulacak Elazığ’da.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de Rusya Devlet başkanı Putin’le yaptığı görüşmelerden yansıyanlara göre, önümüzdeki süreçte işlerin en yoğun olacağı sınır kentlerinden birisi Hatay olacak.
Hatay’da geçen haftaya kadar emniyet müdürü olarak görev yapan Vedat Yavuz “yaş haddi”nden emekliye ayrıldı.
İçişleri Bakanlığı, Hatay’ın öneminden olsa gerek gecikmeksizin kente atama yaptı. Muş Emniyet Müdürü Ahmet Arıbaş, Hatay’a atandı.
Yapılan atamada ilginç bir durum dikkat çekiyor. Yeni müdür Arıbaş, istihbarat hizmetlerinde görev almış bir isim. 17/25 Aralık sürecinde İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne getirildi.
FETÖ’nün en etkili olduğu polis biriminin başında gelen Arıbaş, şubeyi FETÖ’cülerden arındırmak bir yana, bir de savcılıkça hakkında gözaltı kararı verilince apar topar Ankara’ya çekildi.
Arıbaş, üç yıldır Muş’ta görevliydi. Şimdi Hatay’da göreve başlayacak.
Bu atamayı liyakat ve kıdem açısından değerlendirmek gerekirse, Hatay’da görevden ayrılan ile göreve getirilen arasında tam on devre var! Yani on yıl fark.
Emniyet kadrolarında gerek taşra birimlerinde, gerekse merkezde daha kıdemli ve liyakatli personel varken, henüz üç yıllık il müdürlüğü olan bir ismin Muş’tan Hatay’a atanmasının ardında ne olabilir?
Zaman zaman gazeteciler, şeytanın avukatlığını yapar. Bilinen ama konuşulmayanları birden ortaya koyuverir.
Bu sefer de ben yapayım.
Muş’ta geçen temmuzda önemli bir olay yaşandı. Hem de kent merkezinde, polisin görev alanında.
Karşıyaka Kuran Kursu’nda ailesinden uzakta eğitim gören 12 yaşındaki Mehmet Halit Yavuz ölü bulunmuştu.
İlk bilgiler küçük Mehmet Halit’in kendisini tuvalet kapısının koluna astığı yönünde.
Fakat aile bu bilgiye inanmış değil. Muş Barosu olayın takipçisi. Soru işaretleri yanıt bulmuş değil. Üzerindeki sis perdesi henüz kalkmadı.
Ayrıca kuran kursu hangi dini cemaat ya da grubun kontrolünde bilinmiyor.
Olayla ilgili halen soruşturma devam ediyor. Gizlilik kararı var. Dosya tarafların görüşüne açıldığında süreçte neler yapılmış hepsi gün ışığına çıkacak. Savcılık ile polisin işlemleri eksiksiz ve tarafsız yapıp yapmadığı anlaşılacak.
Bu tabloya baktığımda geçmişte benzerlerine tanık olduğum bir süreç yeniden mi uygulamaya konuldu acaba?
Emniyet’te geçen hafta bir ilginç olay daha yaşandı.
İçişleri Bakanlığı Müşaviri olarak yurt dışındaki görevlerinden dönen beş polis müdürü aniden emekliye sevk edildi.
Aynı dönemde yurt dışından aynı görevden dönen başka polis müdürleri de olmasına karşın Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu, Genel Müdür Mehmet Aktaş’ın başkanlığında toplanarak beş müdürü birden bire emekli ediverdi.
Emeklilikler konusunda idarenin mutlak anlamlı bir gerekçesi vardır.
Fakat emekli edilenlerden ikisinin geçmişte emniyet içindeki FETÖ soruşturmalarında görev aldığını hatırlatayım.