Organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle Sedat Peker'e yönelik başlatılan adli soruşturma, ülkenin geçen hafta dikkat çeken başlıklarındandı.
Peker olayın ayrıntılarına geçmeden önce, Türkiye'deki organize suç örgütleri ya da halk arasında bilinen adıyla mafyaya karşı yürütülen mücadelenin bir fotoğrafını çekmekte fayda var.
Bu topraklarda, örgütlü suçlarla mücadelenin en önemli ayağını oluşturan devlet kurumu polis teşkilatıdır.
Polis teşkilatı bünyesindeki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi (KOM Dairesi) ise, ülke genelindeki mafya başta tüm organize suçlara yönelik çalışmaları yürütmek ve koordine etmekle yetkilendirilmiş birim.
Kısacası, devletin mafyayla mücadelesinin politikasını belirleyen polis birimi KOM Dairesi.
KOM Dairesi geçen martta Antalya'da 2021 yılında bünyesindeki tüm birimlerin suç ve suçlularla mücadelesini belirleyip uygulamaya koyacağı esasları belirlemek amacıyla özel gündemli toplantılar dizisi gerçekleştirdi.
Stratejik Araştırmalar Kurulu (SAK) Toplantıları adı verilen çalışmalara ülke genelinde KOM birimlerinden görevli personel de katılarak yıl içinde yürütülmesi planlanan suçla mücadele politikasına katkılarını koydu.
Aynı toplantının açılışında konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, polis teşkilatına örgütlü suçlarla mücadelenin yoğunlaştırılması talimatını verdi.
KOM Dairesi'nin SAK toplantısında ele alınan konuların başında mafya gruplarına yönelik yürütülecek çalışmaların esasları geldi.
Toplantıda değerlendirmeye alınan Türkiye'deki mafya gruplarının faaliyetlerine yönelik bir rapor içerik yönünden oldukça dikkat çekiciydi.
Bu rapora göre; Türkiye'deki organize suç grupları tablosunda Alâaddin Çakıcı 428 adamıyla açık ara ilk sırada yer aldı. Çakıcı'yı 257 adamıyla Sedat Şahin, 253 adamıyla Sedat Peker izledi. Burhanettin Saral'ın 247 adamıyla dördüncü olduğu listede, Ankaralı Kürt Ahmet lakabıyla tanınan Ahmet Turgut 239 adamıyla beşinci, İzmir'de FETÖ Borsası olaylarının merkezinde olup halen Arjantin'de tutuklu olan Serkan Kurtuluş 207 adamıyla altıncı sırada yer buldu.
Ülke genelinde 30 ayrı mafya grubuyla ilgili rakamlara yer verilen listede, Galip Öztürk'ün 158, Ahmet Tekin Baykal'ın 124, Ümit Saral'ın 102, Fırat Delibaş'ın 102, Mehmet Sena Söylemez'in 98, Ayvaz Korkmaz'ın 93, Menderes Kutlu'nun 93, Nuri Ergin'in 85, Cemal Sincar'ın 82, Mehmet Hadi Özcan'ın 68, Şeniz Dervişoğlu'nun 61, Kürşat Yılmaz'ın 58, Hüseyin Kol'un 56, Savaş Kibar'ın 53, Yaşar Öz'ün 47, Kasım Gençyılmaz'ın 44, Ramazan Özarslan'ın 44, Mehmet Şirin Aksoy'un 43, Selahattin Yılmaz'ın 40, Oğuz Korukır'ın 39, Mehmet Köymen'in 33, Mehmet Fatih Bucak 28, Ali Yasak'ın 20 ve Nihat Özbir'in 9 adamıyla faaliyetlerini yürüttükleri ortaya konuldu.
Görüldüğü üzere; polis yani devlet, hangi mafya grubunun kaç adamla ve kimlerle faaliyet yürüttüğünü tek tek biliyor. Kayıtlar sağlam.
Listeye baktığımızda, aynı zamanda siyasetin daha doğrusu MHP lideri Devlet Bahçeli'nin tahliye olması için büyük çaba sarf edip özgürlüğüne kavuşmasını sağladığı, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nu açıktan tehdit eden Alâaddin Çakıcı'nın devlet kayıtlarındaki mafya listesinde "bir numara" olması dikkat çekici değil mi?
Keza; listenin ilk üçü içinde yer alan yakın geçmişte organize suç örgütü lideri olmaktan yargılanıp ceza alan Sedat Peker'in, kimi zaman iş insanı olarak tanımlanmasına, devletle iç içe görüntüler vermesine, emekli ve görevdeki birçok devlet görevlisiyle fotoğrafları yayınlanmasına, hayırsever iş adamı ödülü verilmesine ne demeli?
Her şey bir yana; geçen hafta gerçekleştirilen Sedat Peker operasyonunu saymazsak -ki bu dosyayı yürüten doğrudan savcılık- devletin elinde bu kadar ayrıntılı bilgi olmasına karşın son yıllarda mafyaya yönelik ciddi operasyonların yapılmamasını nasıl açıklamak gerekir?
Gelelim, Sedat Peker grubuna yönelik geçen hafta gerçekleştirilen operasyona.
Operasyonla ilgili kamuoyuna pek detay yansımadı ancak, edindiğim bilgiye göre Peker hakkındaki soruşturma 2019'da başlatıldı.
Emniyet kaynaklarına göre; iki iş insanı arasındaki ticari alışveriş sırasında yaşanan sorunun çözülememesi üzerine Peker, taraflardan birisi adına devreye girdi.
Peker, kendisinden yardım isteyen iş insanın sorun yaşadığı kişiden yüklü biçimde para talebinde bulundu.
Bu talep üzerine iş insanı Anadolu Adliyesi'ne giderek Peker'den şikayetçi oldu. Böylece Peker hakkında organize suç örgütü lideri iddiasıyla yeni soruşturma dosyası açıldı.
Dosya açılmasıyla birlikte Peker'in hakkındaki soruşturmadan hemen haberi oldu. Peker'in kendisinden şikâyetçi olan iş insanından aldığı parayı iade etmesi üzerine, Peker'den şikâyetçi olan iş insanı savcılığa giderek şikâyetini geri çekti.
Buna karşın savcılık dosyayı kapatmadı ve çalışmaya devam etti. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'ni yetkilendirdiği süreçte Peker'le ilgili başka olayların delillerine ulaşıldı.
Görüştüğüm üst düzey bir emniyet yetkilisinin "Boş dosya değil, içi dolu bir dosya" tanımı yaptığı dosyayla ilgili hazırlık soruşturması süreci devam ettiği için bu aşamada daha fazla ayrıntı veremiyorum.
Peker, süreç devam ederken yurt dışına çıktı. Daha önceki yargılamasından aldığı cezanın infazının yanması olasılığı nedeniyle Peker, Karadağ – Kosova – Kuzey Makedonya hattında yaşamaya başladı.
Sahte pasaport kullandığı iddiası gündeme geldi. Hatta Kuzey Makedonya'da aralarında Peker'in de bulunduğu bazı kişilere sahte pasaport verdikleri iddiasıyla yerel polisten tutuklanan görevliler oldu.
Polis kaynaklarına göre, Peker son dönemde Kuzey Afrika'da bir ülkeye geçiş yaptı.
Savcılığın yürüttüğü dosyanın sonuçlanmasıyla Peker'in akıbeti de netleşmiş olacak.
Peker'e yönelik soruşturmayı düz bir zeminde yürütülen adli soruşturma olarak görmek, büyük ölçüde Türkiye gerçeğini eksik okumak anlamına gelir.
Yakın geçmişte yaşadığımız "devlet – siyaset – organize suç grupları birlikteliği" bağlamındaki olayları hatırladığımızda ülke gerçeğini her zaman göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Dün de böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak.
Bu toprakların kaderi bu olsa gerek.