Sosyal medyada bir süredir polis teşkilatında yaşanan mobbing ve intiharlar konusu gündemde.
Sosyal medya diyorum zira yaşanan olaylar emniyet teşkilatının yönetiminin gündeminde değil.
Türkçeye çevirdiğimizde "iş yerinde psikolojik yıldırma" olarak açıklanabilen mobbing konularında yaşanan sıkıntılar, intiharla sonuçlanıyor maalesef.
Son olay Şırnak'ta yaşandı.
Şırnak Valisi Osman Bilgin'in korumasında görev yapan Özel Harekatçı polis Alpaslan Soylu, şube müdür vekili olarak görev yapan başkomiser ile bir polis memuru meslektaşının hakkındaki açıklamalarına dayanamayıp yaşamına son verdi.
Aslında Şırnak'ta yaşananlar merhum polis memuruna yönelik kişisel bir süreç değildi.
Kente Kırklareli'nden atanan yeni Vali Osman Bilgin, koruması olarak görev yapan polis memurlarına özel kıyafet giymeleri talimatını verdi. Bilgin'in Özel Harekât polislerinin resmi üniforması yerine CAT timleri kıyafeti olarak tanımlanan giysilerin kullanılması emri, Şırnak Özel Harekât Şube Müdürlüğü'nde kriz yarattı.
Şube müdürlüğüne bakan başkomiserin, Alpaslan Soylu'ya "yakında dansöz kıyafeti giyersiniz. D….ın dendiğinde d……sınız" şeklindeki sözleri genç özel harekâtçının ardında mektup bırakarak yaşamına son vermesinin gerekçesi oldu.
Hatta süreç, mülki idaredeki kariyerinde doğu görevi sadece Malatya'dan ibaret olan Vali Bilgin'in cesurluğuna kadar geldi!
İddiaya göre; aynı başkomiser, Vali Bilgin hakkında "bu kadar g….den korkuyorsa gelmeseydi Şırnak'a" dedi.
Yeri gelmişken dikkat çekilmesi gereken noktalar var:
1. Şırnak'ta 2 bine yakın Özel Harekâtçı görev yapıyor. Bu kalabalık grubun başında sadece bir başkomiser şube müdür vekili olarak görev yapıyor. Oysa aynı Özel Harekât'ın ülke genelinde bazı kentlerde yaklaşık 400 personelden oluşan bölge müdürlüklerinin bile başında ikinci sınıf veya üçüncü sınıf emniyet müdürleri görevde. Keza il emniyet müdürlüklerinde de öyle. Şırnak gibi kritik kentteki kalabalık mevcutlu özel harekât biriminde başkomiser görevlendirmenin bürokratik açıklaması nedir? Söz konusu başkomiserin torpili kim olabilir?
2. Şube müdür vekilliğine bakan bir başkomiser, kentin valisinin cesaretini sorgulayacak gücü kimden alıyor acaba?
3. Valinin talimat verdiği kıyafet kullanımıyla ilgili sürecin, polis memurunun yaşamına son vermesiyle noktalanması, basit bir olay mı? Kanımca gelinen nokta, bir süredir gerek Ankara'da, gerekse Şırnak'ta devam eden yönetim beceriksizliğinin sonucu değil mi?
4. Kendi koruması intihar eden Vali Bilgin'den bir cümle olsun açıklama yok. Vali Bilgin olayın yaşandığı gün, kendisini ziyarete gelen AKP'lileri ağırlamakla meşguldü. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş'ın da Bilgin'den aşağı kalır yanı yok. "Düşük profilli Emniyet Genel Müdürü" tanımlamasından sonra bu satırların yazarı hakkında adliyeye koşturan Aktaş da, aynı gün kente gidip vaziyet almak yerine, Ankara'daki makamında ziyaretçileriyle bir aradaydı. Yaşamına son veren teşkilat mensupları bu memleketin evladı değil mi? Bir cümlelik başsağlığı mesajı yayınlamanın ne tür sakıncası olabilir?
Bu konuda bir gelişmeyi aktarayım.
Olayın ardından Ankara'daki Özel Harekât Başkanlığı'ndan üç üst düzey yönetici Şırnak'a gönderildi. Olayın büyümemesi için Alpaslan Soylu'nun yaşamına son vermesine neden olan mobbingi yaptığı öne sürülen şube müdür vekili başkomiser ile polis memuru kentten çıkartıldı. İki personel koruma amaçlı olarak Suriye'deki polis görev gücünde görevlendirildi. Ayrıca, Şırnak Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki Özel Harekât Şube Müdürlüğü'nden bir grup Özel Harekâtçı polis de Suriye'deki görev gücüne gönderildi.
Emniyet teşkilatının güncel mevcudu 317 bin dolayında. Bu sayının yaklaşık 23 bini amir ve müdürden oluşuyor. Bu sayının içinde yer alan 20 bine yakın personel komiser yardımcısı, komiser, başkomiser ve emniyet amiri olarak hiyerarşi ve günlük görev çerçevesinde "amir" konumuyla doğrudan polis memurlarıyla irtibatlı.
Geriye kalan 294 bin personel ise başpolis ve polislerden oluşuyor. 30 bine yaklaşan çarşı ve mahalle bekçileri sayıya dahil değil.
Rakamlara bakıldığında teşkilatta görev yapan bir amire ortalama 15 polis memuru düşüyor.
Düşük ortalamaya karşın özellikle polis memurları arasında mobbing olayları her geçen gün artarak devam ediyor.
Emniyet yönetimi pek seslendirmek istemese de bunun nedenini ben açıklayım:
Özellikle 15 Temmuz'dan sonra teşkilatın insan kaynağı üniversite mezunları oldu. Açılan sınavlarla üniversite mezunları hem komiser yardımcısı hem de polis memuru olarak teşkilata alınmaya başlandı.
Diğer bir değişle, eğitim konusunda eş değer olan üniversite mezunları, teşkilata girdikten sonra amir – memur hiyerarşisine giriyorlar. Aynı üniversiteyi bitiren iki adaydan birisi komiser yardımcısı olarak amir konumundayken, diğeri polis memuru konumunda emir alan personel oluyor.
Bir bakıma gücü, gücü yetene durumu. Buna bir de özlük hakları ve görev saatleri konusu eklenince "ezme – ezilme" olayları baş gösteriyor.
Adaylar, sivil yaşamlarında üniversite ortamından geliyorlar teşkilata. Kot pantolonlu, kafeli, kantinli arkadaş ortamlarından ağır yükü olan üniformalı devlet görevine geçiyorlar. Üstelik de ne olacaklarını bilemeden.
Tabii daha bu duruma, cemaat – tarikat konularını eklemedim. Cemaatçi ya da belli siyasi görüş içindeki amirlerin, kendi dünya görüşü içinde olmak istemeyip normal yaşamını sürdürmek isteyen memurlara yaptıklarını hatırlatırım.
Ya da tam tersi. Kıdemli polis memurları, üniversite yaşamından gelen genç amirlerden emir almaktan memnun olmuyorlar. Bu tabloda da yine cemaat – siyasi görüş ayrılığı konusu mevcut.
Üniversite eğitimi üzerine sadece dokuz aylık özel eğitimle yetiştirilenlere, silah, kimlik ve üniforma verilince sonuç böyle oluyor ne yazık ki.
Polisin özlük hakları konusunda mücadele verenlerin oluşturduğu Polisin Sesi Platformu'nun sözcüsü Faruk Sezer'le görüştüm.
Sezer, emniyet yönetiminin özellikle polis intiharları konusunda dezenformasyon yaptığını öne sürüyor. Sezer, "Emniyet Genel Müdürlüğü, intihar olaylarının azaldığı yönünde propaganda yapıyor. Burada oransal sonuç kullanılıyor. Ancak polis intiharlarında azalma yok. Geçen yıl 109 polis intihar etti. Bu yıl şu anda 30 meslektaşımız yaşamına son verdi. Emniyet Genel Müdürlüğü dezenformasyon merkezi oldu" dedi.
Emniyet yönetimi, kişisel beklentilerden uzaklaşıp, siyasi yaklaşımlardan ve davranışlardan kurtulup sadece kamu güvenliğini sağlamak amacıyla polislik için çaba sarf etse iyi olur.
Görünen o ki; yapılan tuhaf işlemler ve uygulamalarla tarihe geçmede yerlerini daha da sağlamlaştırıyorlar.