Adana'da Furkan Vakfı üyelerine yönelik polis müdahalesinde yaşanan görüntüler Cumhur İttifakı'nda "turnusol kâğıdı" vazifesi gördü adeta.
Bilindiği üzere turnusol kâğıdı, kimyasal çözeltilerde baz ya da asit olup olmadığının "kesin" biçimde anlaşılmasını sağlayan bir ayıraç.
Seyhan'da geçen pazar ortaya çıkan polis şiddeti görüntülerinin sosyal medya üzerinden kamuoyuna yansıması, Cumhur İttifakı'nda AKP ile küçük ortak MHP arasındaki bir görüş ayrılığını netleştirdi.
Görüş ayrılığının konusu, elbette İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan başkası değil!
Bu sebeple, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun merkezinde yer aldığı siyasi sorunu "turnusol kağıdı"na benzettim.
Soylu'nun bakanlık koltuğundaki kimi icraatları zaman zaman iktidar ittifakı içinde tartışmalara neden oluyor kuşkusuz.
Ancak Adana'daki son olay AKP içinde Soylu'ya karşı sessiz muhalif görüşlerin sesli biçime dönüşmesine aracı oldu.
Kulislere yansıyan bilgilere göre, AKP MYK'da bu olay ciddi biçimde tartışıldı. Cumhuriyet'ten Selda Güneysu'nun kulis haberine göre MYK üyeleri, polisin müdahalesini sert biçimde eleştirdi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik dahil yaşananlarda polisin yaklaşımını konu ederken, Soylu ise eleştirilere "net provokasyon" değerlendirmesi yaptı.
Bu arada, AKP Sözcüsü Çelik'in aynı zamanda Adana Milletvekili olduğunu da hatırlatayım.
İktidar partisi içinde Soylu'nun odağında yer aldığı krizin nasıl yönetileceği değerlendirilirken bu kez devreye daha önce olduğu gibi MHP lideri Devlet Bahçeli giriverdi.
Bahçeli, Soylu ve polise sahip çıkıp tam destek verdi.
AKP kulisleri iyiden iyiye kaynamaya devam ederken, Büyüteç'te bu sürece farklı açıdan bakacağım.
Biraz geriye gidiyorum. Soylu, AKP üyesi olarak Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'ne girdi ve İçişleri Bakanı koltuğuna oturmaya devam etti.
Soylu görevi boyunca özellikle emniyet teşkilatını şekillendirmede iki ismin desteğini aldı. İlki halen Ankara Emniyet Müdürü olan Servet Yılmaz, diğeri ise, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Resul Holoğlu.
Holoğlu, Hakkâri Emniyet Müdürü iken Soylu tarafından önce KOM Dairesi Başkanı, ardından da Emniyet Genel Müdür Yardımcısı yapıldı.
Her iki isim teşkilatın "ülkücü" kanadı içinde yer alıyorlar. Soylu ile ortak noktaları ise üçünün de Trabzonlu olması. Yılmaz, Araklı'dan. Holoğlu ise Soylu gibi Of'lu.
Soylu, göreve gelir gelmez kendisine yakın isimlerle birlikte teşkilatı şekillendirdi. Ancak Yılmaz ve Holoğlu, ekipteki diğer isimlerden hep iki adım önde yer alıyorlar.
Emniyet teşkilatının merkez karargâhı ile il emniyet müdürlerinin görevlendirilmesinde etkin olan iki isim Yılmaz ve Holoğlu oldu hep.
Oluşturulan kadronun büyük bölümü Yılmaz ve Holoğlu'nun referans olduğu "ülkücü" isimlerden. Arada sayıları çok olmamakla birlikte AKP tabanına yakın isimler de var elbette. Hatta Menzilciler bile mevcut.
Bir parantez açayım; Yılmaz ve Holoğlu, iş insanı Sezgin Baran Korkmaz'ın Soylu ile bakanlıktaki makamında buluşmasında adı geçen üç polis müdüründen ikisi. Holoğlu, KOM Başkanı Mahmut Çorumlu ile beraber Korkmaz'ın Ankara'ya gelmesini organize ederken, Yılmaz ise Korkmaz'ın Soylu'nun yanına geldiğinde makamda olan isim.
Parantezi kapatıp devam ediyorum.
Ön bilgileri aktardıktan sonra asıl konuya geçiyorum.
Soylu'nun özellikle pandemi döneminin başında istifa ettiğini hatırlatalım. Soylu'ya ilk desteği veren MHP Genel Başkanı oldu.
Bu desteğin oluşmasında bazı aracılar vardı. Bu aracılar elbette, Soylu ile Bahçeli arasında irtibatı kuran kimi polis müdürleri oldu. İstifa gecesi Bahçeli'nin Erdoğan nezdinde devreye girmesi için hangi polis müdürlerinin bizzat Bahçeli'ye yakın isimlerle temasa geçtiği biliniyor.
O gece, MHP Genel Merkezi'ndeki hareketlilik en az AKP Genel Merkezi'ndeki kadardı.
Zaten bu sürecin sonunda Soylu, "kabinedeki MHP'li bakan" olarak tanımlanmaya başlandı AKP'lilerce. Soylu da bu katkıya karşılıksız kalmadı ve kendi ekibindeki "ülkücü" ekibiyle yeni görevlendirmelere imza attı.
Sonrasında Soylu'nun başı ne zaman sıkışsa devreye Meclis kürsüsünden Bahçeli girdi. Erdoğan'ın organize suç örgütü kurmaktan hükümlü Sedat Peker'in ağır itham ve iddiaları sonrasında Soylu'ya görevden alma girişimi yine Bahçeli'den döndü. Bu dönüşün perde arkasında yine MHP Genel Merkezi'yle irtibatlı üst düzey polis müdürleri vardı.
Hatta öyle ki, kimi zaman MHP Genel Merkezi'ne birbirinden habersiz ziyarette bulunan üst düzey polis müdürleri "pişti" bile oldular.
Merkez teşkilatından çok önemli bir dairenin başkanı, birkaç ay önce MHP Genel Başkanı Bahçeli ile görüşmek için genel merkeze gittiğinde, başkanlığını yaptığı daireden sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı'nın kendisinden önce gelip Bahçeli ile görüşme halinde olduğunu öğrendi. Gerisin geriye kendi makamına döndü.
İşin ilginci, MHP Genel Merkezi'nde Bahçeli ile görüşen Emniyet Genel Müdür Yardımcısı'nın bu görüşmeden sonra aynı gün içinde İYİ Parti Genel Merkezi'ne geçerek ziyaret gerçekleştirdiği bilgisi Bahçeli ile görüşmeye gelip görüşemeyen daire başkanına ulaştı!
Yeri gelmişken bir anekdot daha aktarayım. Soylu, 2020'de yayımladığı kararnameyle büyük bir kentin emniyet müdürünü Emniyet Genel Müdür Yardımcısı yaptı.
Soylu'nun ekibi bu atamadan "kendilerinin talebi doğrultusunda olmadığı" gerekçesiyle rahatsız oldular. Ama atamanın bizzat Erdoğan'dan olması nedeniyle ses çıkaramadılar. Zira bu atama da MHP Genel Merkezi üzerinden "rica" edilmişti.
Ankara'ya gelmeden önce adı geçen emniyet müdürü, görev yaptığı kentte "Ankara'nın zaman zaman siyasi baskılarına karşın" FETÖ ile ciddi mücadele yapmıştı. Ayrıca, adı teşkilat içinde "iyi" olarak tanınmış ve herhangi bir olumsuz olayın içinde yer almamıştı.
Fakat MHP Genel Merkezi ile doğrudan bağlantılı olan ekip bu atamayı bir türlü engelleyemedi.
Ankara'ya gelen yeni genel müdür yardımcısına görev dağılımında önemli daireler bağlanmadı. Şimdi ise, önümüzdeki günlerde yapılacak yurt dışı görevlendirme içinde yer alması bekleniyor. Bir bakıma Ankara'dan uzaklaştırma!
Yerine gelecek isim olarak Adana Emniyet Müdürü Doğan İnci'nin adı geçiyor. İnci, Yılmaz ve Holoğlu gibi Emniyet istihbaratında yetişmiş bir polis müdürü. Holoğlu ile Polis Koleji ve Polis Akademisi'nden dönem arkadaşı. Yılmaz'dan bir dönem önce.
İnci'nin adı geçiyor ama Adana'da yaşanan son olaydan sonra Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı'na ataması yapılır mı, yapılmaz mı? Zaman gösterecek.
Bu ismin Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan olmadığını özellikle belirteyim. Çalışkan'ın süreci başka türlü işliyor. Soylu ve ekibi, Çalışkan'ın tamamen devre dışı kalmasını sağlamak konusunda zaman zaman bürokrasiyi yokluyorlar ancak henüz başarılı olmuş değiller!
Emniyet Genel Müdürlüğü'ndeki üst düzey polis şeflerinin siyasetle özellikle Soylu'ya açık destek veren MHP Genel Merkezi ile temasları bununla bitmiyor.
Edindiğim bilgilere göre, gerek Bahçeli'nin etkin bir danışmanı –ki bu danışmanın Menzilci olduğu iddiaları var– gerekse MHP'li isimler, Emniyet Genel Müdürlüğü karargâhında oluşturulan "kış bahçesi"nin müdavimlerinden. Özel aşçıların elinden çıkan davetlilerin damak tadına göre hazırlanmış "kişiye özel yemek menüleri"nin baş konukları oluyorlar.
Tabii bu iletişim sayesinde "siyasetten gelen kimi önemli talepler"in de ev sahiplerince yerine getirildiğini söylememe gerek yok sanırım!
Bir nevi "kazan – kazan" hâli demek yanlış olmaz.
Teşkilat bu kadar siyasetin içinde anlayacağınız…
Bunca işler yaşanırken, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş'ın da "sade yurttaş" misali olayları izlemesi garip!
Soylu ekibinin içinde yer almayan teşkilat mensupları, Aktaş'ın ne zaman kendisini gösterip, harekete geçeceğini merakla bekliyor.
Bu satırları okuduktan sonra, "polis müdürleri bu kadar güçlü mü?" dediğinizi duyar gibiyim.
Uzun yıllar meslek gereği emniyet teşkilatını yakından izleyen bir gazeteci olarak sizlere yanıtım "bunlar daha ne ki!" olur.
Kaldı ki, Soylu'nun ekibinde yer alan polis müdürlerinin siyaset merkezli çalışmalarının, devletin başka kurumlarının da dikkati çektiğini ilave edeyim.
Soylu'ya muhalif olan isimler üzerinde "hedef çalışması" yapanların, kendilerinin de başkalarının hedefi olduğunu, kendileri hakkında hazırlanan kimi resmi raporların devletin ilgili yerlerine iletildiğini de yine yeri gelmişken aktarayım.
Pek de kullanmaya alışık olmadığım cümlelerle anlatmak gerekirse; "âlemde herkes, herkesi biliyor".
Süreci izlemeye devam edelim hep birlikte…