Devletin FETÖ’yle mücadele sürecinin en önemli aşamalarından birisi hiç kuşkusuz "yasadışı telefon dinleme" eylemlerinin ortaya çıkartılmasıydı.
Örgütün, devlet içindeki faaliyetlerini daha etkin hale getirmeye başladığı 2008’den itibaren hız verdiği telefon dinleme eylemleri kapsamında, pek çok kamu görevlisi ile yurttaşın telefon konuşmalarının "yasadışı" biçimde takibe alınıp dinlendiği tespit edilmişti.
Aslında bu yasadışılık, mevcut yasalarda yapılan düzenlemelerden kaynaklanıyordu.
17-25 Aralık 2013’ten sonra yasadışı telefon dinlemeleri üzerinde başlatılan adli ve idari soruşturmalarda "hedef" olarak belirlenen kişilerin, uydurulan suçlar gerekçe gösterilerek sahte isimler ya da kullandıkları cep telefonlarının IMEI numaraları üzerinden aylarca, hatta yıllarca telefonlarının dinlendiği günışığına çıkarıldı.
Bu telefon dinlemelerinden gerek özel yaşam, gerekse mesleki durumları hakkında elde edilen bilgiler, hedef kişilerin "konumlarına göre etkisiz hale getirilmelerinde" kullanıldı. Ayrıca, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin merkezinde bulunduğu Ergenekon, İzmir casusluk, Balyoz gibi FETÖ’cü yargı mensuplarınca yürütülen adli soruşturmaların veri tabanı oluşturulmasında yasadışı telefon dinlemeleri kullanıldı.
FETÖ’nün devletten tasfiye sürecinde, ülkenin dört bir yanında "yasal görüntü altında" yasadışı telefon dinlemeleri yapıldığı belirlendi. Ve bu yasadışılık zincirinin en önemli halkası ise, emniyet teşkilatının gözbebeği olan istihbarat birimiydi.
FETÖ’nün yasadışı telefon dinlemelerinin ortaya çıkarıldığı önemli yerlerden birisi Ankara’ydı. Emniyet İstihbaratı’nda görevli FETÖ’cü polislerin yer aldığı suç örgütü hakkında "VIP Dinleme dosyası" adıyla Ankara’da 2015’te yargı süreci başladı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, dört yılı aşkın süre devam eden yargılama sonunda geçen ocakta sanıklara cezalarını verdi. Mahkeme, 30’u tutuklu 211 sanığın yargıladığı davada, 131 sanığa 3 yıl 9 aydan 45 yıla kadar hapis cezası verdi. Cezaların gerekçeleri, "silahlı terör örgütü yöneticiliği", "haberleşmenin gizliliğini ihlal", "resmi belgede sahtecilik", "resmi belgenin yok edilmesi", "FETÖ üyesi olmak" ve "siyasal ve askeri casusluk" olarak karara geçti.
Mahkeme, aynı dosyada yargıladığı 37 sanığa ise beraat kararı verdi. Beraat kararı alanların arasında, suç örgütünün kritik yerlerinden Emniyet İstihbarat Dairesi’nin o dönemdeki başkanı Ömer Altıparmak başta olmak üzere, üst düzey bazı polis müdürleri de vardı.
Ancak, geçen hafta bu kararla ilgili önemli bir gelişme yaşandı. Dosyaya mütalaa veren Savcı Murat Kaçan, mahkemenin verdiği beraat kararları için istinaf yolunu açtı. Kararlara itiraz eden Savcı Kaçan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderdiği yazıyla haklarında beraat kararı verilen sanıklardan 29’u hakkındaki söz konusu kararın kaldırılmasını talep etti.
Savcı Kaçan talepnamesinde, sanıklardan bazıları için gerekçesini şöyle açıkladı:
Ömer Altıparmak: Suç tarihlerinde EGM İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yaptığı, usulsüz iletişimin tespitine ilişkin mahkemelerden karar alınması sürecinde hiçbir evrakta imzasının bulunmadığı ancak başkanı olduğu kurumda yapılan birçok hukuka aykırı işlemin onun bilgisi ve talimatı yapılmasının mümkün olmadığı, dosya kapsamına göre Ömer Altıparmak’ın EGM İstihbarat Dairesi’nde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü adına üyeleri sevk ve idare ile yönettiği, bu kapsamda yargılanan sanıkların Ömer Altıparmak’ın talimatları doğrultusunda hareket ettikleri, İstihbarat Dairesi’nde üretilen içeriği itibarıyla sahte resmi belgelerden, bu belgelere istinaden alınan mahkeme kararlarıyla yapılan hukuk dışı iletişim tespiti işlemlerinden, TÜBİTAK ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı personelinin işbirliği ile yürütülen "güdümlü mermilere karşı savunma (GMKS-2)" projesine yönelik askeri casusluk eylemlerinden bizzat sorumlu olduğu, Bylock irtibatı sağladığı, örgütsel bir yöntem olarak belirlenen suç tipinde örgüt organizasyonu dahilinde hareket ettiği…
Hami Güney: Ankara İl Emniyet Müdürü İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptığı, iletişimin dinlenmesine esas faaliyetler ve örgütler ile ilgisi bulunmayan iddianamelerde belirtilen farklı tarihlerde, mağdurlar/müştekiler hakkında mahkeme üst yazısını imzalayarak ve hazırlanmasını sağlayarak hukuka aykırı şekilde dinlenmelerini sağladığı, sanığın bulunduğu görev itibarıyla diğer örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idare yetkisinin bulunduğundan örgüt yöneticisi vasfı bulunduğu, örgütsel bir yöntem olarak benimsenen suç tipinde örgüt hiyerarşisi ve organizasyonu dahilinde hareket ettiği…
Hüseyin Özbilgin: İstihbarat Dairesi'nde başkan yardımcısı olarak görev yaptığı, iletişimin dinlenmesine esas faaliyetler ve örgütler ile ilgisi bulunmayan iddianamelerde belirtilen farklı tarihlerde, mağdurlar/müştekiler hakkında mahkeme üst yazısını paraflayarak hukuka aykırı şekilde dinlenmelerini sağladığı, ayrıca dinleme sırasında gizli kalması gereken milli savunmaya ilişkin projelere ait bilgilerin askeri casusluk maksadı ile temin edildiği…
Adil Bulat: Suç tarihinde Ankara İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde polis memuru olduğu ve ilgisiz 3. kişi olan mağdurların asılsız şekilde örgütsel bir yağı içinde gösterilerek alınan haksız dinleme kararlarını bizzat dinleyerek icra ettiği, sanığın FETÖ/PYD hiyerarşisi altında organik bağı ile hareket ederek müsnet eylemi gerçekleştirdiği…
Ali Madan: İstihbarat Dairesi (İDB) C Şube Müdürlüğü'nde polis memuru olduğu, FBI tarafından 29/01/2008 tarihli İDB’ye yazılan yazı ve cevabi yazıların mevzuat hükümlerine aykırı olarak tarayıcıdan geçirilmediği ve evrak şahıs ilişkisinin kurulmadığı sırada C Şubesinde görevli olduğu, Osman Hilmi Özdil (FETÖ’nün emniyet imamı. T.Ş.) ile telefon irtibatlarının belirlendiği, örgütsel bir yöntem olarak benimsenen suç tipinde örgüt hiyerarşisi ve organizasyonu dahilinde hareket ettiği…
Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu aşamadan sonra vereceği karar önemli. Yargılama verilecek karar sonrasında yeni boyut kazanabilir.