Elimdeki tek sayfalık belgeye bakıyorum. Devletin resmi belgesi. Üzerinde herhangi bir “gizlilik” derecesi de yok.
Zaten “aleniyet kazanmış” durumdaki belgeyi hazırlayan kurum, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı.
Savcılık tarafından yürütülen adli soruşturma sonrasında haklarında adli işlem yapılan iki şüpheli için verilen “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”ın tarihi 22 Ağustos 2017.
Soruşturma numarası: 2016/10446. Karar numarası ise; 2017/4791.
Davacı kamu hukuku. İki şüpheliden birisi; Mehmet Emin Durmuş. Açık kimliği yok.
İkinci şüpheli ise, yakın zamanda kamuoyunca ismi duyulan bir kişi: Osman Çataklı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sağ kolu olan Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı’nın kardeşi.
Onun da açık kimliği yok kararda.
İki şüpheli hakkındaki soruşturma konusu: Silahlı terör örgütüne üye olma.
İşlendiği öne sürülen suçun işlendiği tarih 22 Ağustos 2016. Yani FETÖ’nün başarısız darbe girişimin üzerinden henüz beş hafta geçmiş. İddia edilen suçun işlendiği yer ise, Edirne – Merkez olarak yer aldı savcılık kararında.
Sıra, kararda yer alan ayrıntıya geldi.
Aynen aktarıyorum:
“Suç tarihinde kolluk kuvvetlerini arayarak adını vermek istemeyen şahsın, Fransa’da yaşadığını, Fransa’da yaşayan ve şu anda tatilini Türkiye’de geçiren bugün ya da yarın çıkış yapacak olan Batman ya da Mardinli olan Mehmet Emin Durmuş’un şu an Fransa’da bulunan Osman Çataklı isimli şahısla birlikte FETÖ adına fakir Fransız vatandaşları üzerinden şirketler açarak para transferleri yaptıklarını beyan ettiği,
Kollukça yapılan araştırmada ihbarcının yurtdışından araması nedeniyle ihbarcıya ulaşılamadığı, ihbarda belirtilen kişilerin FETÖ’yle irtibat ya da iltisaklının olduğuna dair herhangi bir delil ulaşılamadığının belirtildiği,
Böylelikle isimsiz şahsın yapmış olduğu ihbar dışında atılı suçun işlendiğine dair somut herhangi bir delil elde edilemediği, ayrıca incelenen soruşturma içeriği ile ihbarın ad, soyad ve adres belirtilmeden yapıldığı, somut eylemler tarif edilmediği, belirlenebilir tespit edilebilir fiillerden bahsedilmediği, yer zaman şekil ve amaç belirtilmediği, bu kapsamda yapılan ihbarın delilsiz ve soyut subjektif değer yargılarına dayandığı, bu tür ihbarlar nedeniyle soruşturma yapılması mümkün olmadığı, bu tür ihbarların soruşturması halinde kişileri gereksiz ve hukuksuz mağdur edileceği soruşturma makamlarının boşa vakit harcayacağı, hem gerçek ve delillendirilerek yapılan soruşturmalarının sekteye uğrayacağı, bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’nın 21.10.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 21 nolu genelgesinde de açıkça belirtildiği üzere;
(...) söz konusu örgüt yapısı oluşum veya gruplara üyeli mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu iddia edilen kişilere ilişkin olarak idarelere verilen dilekçelerden sahibinin adı, soyadı imzası ile iş veya ikamet adresin ihtiva etmeyenler incelenmeyecektir (...) ibaresi çerçevesinde soyut ihbara ilişkin herhangi bir adli işlem yapılmasına gerek olmadığı, tüm soruşturma içeriğinden anlaşılmakla olayla ilgili kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına, kararın tebliğine yer olmadığına...”
Savcılık kararında da görüldüğü üzere, Osman Çataklı ve diğer şüpheli hakkında bir yıl boyunca yapıldığı ifade edilen araştırmalardan bir sonuç elde edilememiş.
Tabii, dosyanın içi bilinmediğinden; hangi araştırmaların, incelemelerin ya da verilerin bulunduğu bilinmiyor.
Ayrıca, ihbarcıya ulaşılamaması, ihbarda açık biçimde kimlik yer almaması nedeniyle ihbarın işlemden kaldırıldığı savcılık kararında belirtiliyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Çataklı’nın hakkındaki olayın CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Özel’in açıklamasına esas olan “basit ihbar” işte bu.
Bakan Yardımcısı’nın kardeşi hakkındaki adli soruşturma böylece kapatıldı.
Şimdi savcılık kararına bakarak, “daha başka ne yapılabilirdi?” sorusunu yöneltmek mümkün elbette.
Ancak, bir de madalyonun diğer yüzü var.
Özellikle 15 Temmuz’dan sonra benzer süreçler geçiren pek çok kişinin farklı sonuçlarla karşılaştığını, hatta geçen yıl 25 Temmuz’da sona eren KHK hükmünün İçişleri Bakanı’na tanıdığı yetkiyle kamu görevinden ihraç edildiğini anımsamak gerek.
Soylu ve Çataklı’nın pek sevdiği, kendileri gibi düşünmeyenler için kullanmaktan çekinmedikleri, ancak hukukta içi doldurulamayan “iltisak” konusunu da akıllarda tutmak lazım.
Geçtiğimiz günlerde Çataklı’nın kardeşi Osman Çataklı konusunda Büyüteç’te “Çataklı’nın kardeşinin dosyası nereden çıktı?” başlıklı yazı kaleme almıştım. Meraklısı için linkini bıraktım.
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen söz konusu karar süreciyle ilgili enteresan bir bilgi daha vereyim.
Çataklı’nın kardeşi hakkındaki soruşturmayı tamamlayıp kovuşturmaya yer olmadığı kararını veren Cumhuriyet Savcısı Erkan Kantekin, kararın verilmesinden üç ay sonra Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) bünyesinde görevlendirildi!
Savcı Kantekin, HSK tarafından 23 Kasım 2017’de yayımlanan kararname kapsamında 24 yargı mensubun yer aldığı atamayla Ankara’da HSK Müfettişi yapıldı.
Seçimler yaklaşırken bürokraside ilginç gelişmeler yaşanıyor kuşkusuz.
Bunlardan birisi önceki gün Emniyet Genel Müdürlüğü’nde yaşandı.
Aynı zamanda Elazığlı olan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, makamında Elazığ’dan gelen AKP heyetini ağırladı! Salon ağzına kadar Elazığ’dan gelen misafirlerle dolu.
AKP Elazığ il teşkilatının sosyal medyadan paylaştığı fotoğraf burada.
Paylaşıma göre, AKP Elazığ İl yönetiminin başkan yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, kadın ve gençlik kolları başkanları ve AKP Elazığ teşkilatının üyeleri, hemşehrileri Aktaş’ın konuğu oldu.
Daha önce memleketinden gelen belediye başkanlarını zaman zaman ağırlayan Aktaş, bu kez iktidar partisinin il yönetiminin kalabalık grubuyla “devlet kurumunda” bir araya gelmekte sakınca görmedi.
Oysa, memleketin sokaklarında kamu güvenliği durumu ortada.
Siyasi cinayetler ve olaylar yaşanıyor. Önemli ülkelerin diplomatik temsilcilikleri ve okulları güvenlik gerekçesiyle kapatılıyor. Teşkilatın içinde bulunduğu tablo herkesin gözünün önünde.
Ama ne gam?
Düşük profilli yönetim tarzıyla İçişleri Bakanı Soylu’nun gölgesinde iyiden iyiye siyasete yanaşıyor Aktaş.
Tolga Şardan kimdir?Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor. |