D_Masthead_970x250

Zonguldak maden ocaklarında yaşananlar: "Ankara'dan iş güvenliği uzmanları geliyor ama denetlemiyorlar"

"'Yoğurdun kaymağını yerler de sana gerisi kalır' diye bir atasözü var bilir misin? Bize yoğurt da değil, yoğurdun acısı kalıyordu"

Büyüteç'te geçen salı, Soma'da 2014'te 301 madenciyi yitirdiğimiz kazadan sonra başlatılan adli ve idari soruşturmalar çerçevesinde kazada ihmali görülen kamu görevlileriyle ilgili son durumu ortaya koydum.

Bitmek bilmez aşamalardan sonra kamu görevlileri için yargılama kararının verilmesine karşılık Soma Adliyesi'nde yargılamanın 16 aydır "bir türlü" başlatıl(a)madığını gündeme getirdim. 

Üç gün sonra Amasra'dan kara haber geldi. Ocakta cuma akşamı yaşanan grizu patlamasında 41 madenci yaşamını yitirdi. 41 eve ateş düştü. 

Kazanın ardından her zaman olduğu gibi ihmal iddiaları gündeme geldi. Güvenli çalışma ortamı eksikliğinin kazaya neden olduğu belirtilirken, yaşamını yitiren bir madencinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a söylediği sözler tablonun vahametini ortaya koydu:

"Kardeşim 'Gaz kaçağı var, bizi yakında patlatacaklar' demiş. 10-15 gün önce söylemiş. Kardeşimin içine doğmuş. Nasıl ihmal oldu?"

Erdoğan bu sözlere sadece "cümleten başımız sağ olsun" karşılığını verdi.

* * * 

Ülkede böylesi olaylar ve süreçler yaşandığı zamanlarda, akademinin ne tür çalışmalar yaptığını görmek amacıyla Ulusal Tez Merkezi'ndeki bilimsel çalışmaları incelerim.

Sosyal ve fen bilimlerinde oluşturulan akademik çalışmalar, çoğu zaman üzerinde çalıştığım konu veya konuların turnusolü olur.

Soma'yla ilgili yazıyı hazırladığım sırada yine aynı kaynağa başvurdum. Böylece yakın tarihlerde önemli akademik çalışmaların yapıldığını gördüm. 

Bunlardan birisi, Akademisyen Nurhal Çelik'in 2019'da kaleme aldığı "İş Kazalarının Araştırılmasında Epistemolojik Boyut Üzerine Bir Çalışma: Zonguldak Kömür Madenleri Örneği" başlıklı yüksek lisans tezi. (1)

Çelik, tezini hazırlarken Zonguldak bölgesine giderek kamu ve özel maden ocaklarında çalışıp emekli olmuş ve halen çalışan, genç ve yaşlı, yasal ve kaçak olarak kazma sallayan madencilerle birebir görüşmüş. Madencilerin yaşam kesitlerini tezine almış.

Söz konusu akademik çalışmadan küçük alıntılar yaparak, bugüne kadar yaşananların "kader planı mı?" yoksa "ihmal mi?" şeklinde değerlendirilmek gerektiğine ışık tutmaya aracılık yapacağım.

"Müfettiş aşağı iniyor, denetleme yapmadan yukarı çıkıyor"

* 2011'de bir iş kazası yaşadım, burnum kırıldı. Gama (tahkimat yapılan tahta direk) burnuma çarptı.

Ayakta çalışırken önümdeki arkadaşın hatası elinden gamayı kaçırdı ve bana çarptı. Baş yukarı giderken kapak yapıyoruz kapağın üzerine gama atılıyor. Oradan sekip burnuma geldi. Hastaneye gidip rapor tutuldu, istirahat verildi. 15 gün istirahatte kaldım çalışıyor gibi ücretlerim ödenmeye devam etti. İş kazası bitmez hep var. İş güvenliği uzmanı var çalıştığımız yerde. İş kazası adli vakaya döndü. İşyerinde kaza geçirdiğinizde polis gelip ifadenizi alıyor. İş kazalarının devam etmesinin sebebini ben bilemem ama denetleme yapılması lazım yapmıyorlar. Ankara'dan iş güvenliği uzmanları geliyor ama denetlemiyorlar. Müfettiş aşağı iniyor, sonra denetleme yapmadan yukarı çıkıyor. Anayolda dolaşıp yukarı çıkıyor. Hep kömür diyorlar, istiyorlar önlem almıyorlar, tahkimat yapıldı mı kontrol etmiyorlar. Ben bilemem nasıl önleneceğini. Ama ister istemez arkadaşlar hata yapıyorlar.

"Göçük yaşandığında kader deniyor"

* Elektrikçi olarak çalışıyordum madende, bir patlama yaşandı. Vücudumuz yandı tamamen, aynı dönemde birçok kişi bu makineler yüzünden yandı. Yandıktan sonra bile aynı cihazlarla çalışmaya devam ettik, değiştirmediler makineleri. Aslında önlem alınabilirdi ama almadılar.

* Yeni gelmiş direkler ocaklarda stoklanıyor, kullandırılmıyor bunlar. 1 - 2 sene sonra amir, mühendis kendine 'odun' diye çıkarttırıyor evinin önüne. Biz yine eski direklerle çalışmaya devam ediyoruz. Sonra bir göçük yaşandığında 'kader' deniyor.

* Görünmeyen kaza, yer altında engel olamayacak kazalardan biri, her şey telafi edilemez önüne geçemezsin. Kaza hayatımı her türlü etkiledi. Maddiyatı geç manevi, psikolojik olarak kötü etkilendim. İşçinin hatası yok, yer altı çok ayrı bir dünya. Tedbirini alamayacağın, önüne geçemeyeceğin, aklına gelemeyeceği şeyler var, amirin sıkıştırmasıyla üretime zorlamasıyla olabilir bunlar. Devlette işçi, iş güvenliğim önemli diyerek işi yapmayabilir, ama özel sektörde en büyük nedeni budur belirli bir üretimi gerçekleştirmek zorunda yoksa işten atılabilir. Onun dışında bazen insanın morali bozuk oluyor, dikkatsiz olabiliyor. Herhangi bir şeyden kaza olma ihtimali var. İşçinin hatası yok, ufak tefek onun da hatası olsa da bütünüyle ona yükleyemeyiz.

"Attığın her adım risk altında"

* Metan gazı ölçme aletleri var, metan seviyesini ölçüyor. Bize verdikleri gaz maskesi 30 dakika metan gazına karşı koruyor ancak onu takabilirsen şansın var. Ancak metan gazı anında öldürdüğü için maskeyi o an takmak pek mümkün değil.

* Yer altında yarım saat yürüyoruz çıkışa ulaşmak için, bir sıkıntı olsa ancak yarım saat sonra varıyorsun çıkışa. Her gün yer altına kafesle iniyoruz. Kafesle inmek, yer altı çok değişik bir ortam, normal asansör gibi inmiyor daha hızlı iniyor. Bunun yanında attığın her adım risk yer altında. Her yer kazılmış toprak taş gevşek, her yere düşebilir. Yer altı taşları kömürün yanmayan kısmı jilet gibi keskin olur. Eğer üstüne düşer veya bir yerine isabet ederse kurtulma şansın çok düşük.  

"Grizu oluyor, ama maske alan hiç yok" 

* Güvenlik için maske veriyorlar ama insanlar onu pek takmıyor çünkü ağırlık yapıyor. Maskeyi yan kollardaki insanlar takabilir domuzdamcı, (Travers parçalarını, özel hazırlanmış domuzdamı direkleri veya bunların arasında profil demirleri de kullanılarak dikdörtgen veya kare prizma şeklinde tavanı tutan ve ayak arkasından tavanın muntazam kırılmasını sağlayan özel tahkimat birimini inşa eden işçi. Y.N.) kazmacı falan takması biraz zor. İşi yapmasına engel oluyor maske ağır olduğu için.

* Grizu oluyor mesela, maskeyi belinde taşırsan takarsın sana 4 saat yeter, ama maske alan hiç yok. Eğer ocaklar aydınlık olsa o lambayı da almayacaklar, çalışırken hem ağır hem engel oluyor. Aküsü var o yüzden 3 - 4 kilo, bir 3-4 kilo da gaz maskesi var, bununla çalışırsan zor oluyor. O yüzden çoğu kişi almıyor.

"İstenilenden fazla bağ yaparsan prim alırsın"

* Kazmacılar kendi çalışacağı direkleri malzemeleri kendisi çeker kazma işini kendisi yapar işi çok ağırdır. Bir usta, bir yedek çalışırdık, göçmemesi için önce destek yapardık. Çalıştığımız yer hiç düz olmadı, ayak deniyor hep rampa şeklindeydi. Baş yukarı devamlı kazarak ilerliyorsun sonra bağ yapıyorsun, hep bir metre kazıp destek yapıp yine bir metre ilerliyorsun. 'Çabuk bitirdin' diye istenilenden daha fazla bağ yaparsan prim alırsın.

* Öyle kazalar gördük ki yukarıdan taş düşüp arkadaşımızın kolunu kopardı, bir arkadaşımız öldü. 23 defa kaza geçirdim, 50 geçiren 100 kaza geçiren var orda her gün bir tarafın sarılı gelirsin eve.

* Biz 2 gün göçükte kaldık, 1989'daydı. 5 kişi göçükte kaldık, domuzdamı çöktü. Arka kısmı alarak kömür çıkarmaya devam ediyorsun. Çalışılmış yerlerin yanında alınmamış kısımlar oluyor. Dönüp sonra onları alıyorsun. Daha önce tehlike vermediği için burada çalışıyoruz. Bir anda göçük oldu topuk kısmına kaçtık. Kaçtığımız yer küçücük bir yer, 5 kişi orada kaldık, topuk denen köşede kaldık. Her yer yerle bir oldu o yerde köşede kurtulduk. İstim boruları var martöpikör tabancalarının takıldığı kömür kazıldığı borular var. Kazmayla vurup tıpasını attırıp bu borudaki havayı kestik, madenin dışına bağırıyorsun buradan. '5. sarmada topukta kaldık' diye söylüyoruz, sarmanın boyu 6 metre. Beşinci sarmada olduğumuz için anayoldan 30 metre aşağıdayız. Üç vardiya hiç durmadan çalışarak açtılar göçüğü. Bize ulaştılar öylelikle çıktık. İki gün kalmışız içeride. Biz dışarı çıkınca 'akşam oldu mu?' diye sorduk. Bir yerimizde bir şey yoktu ama 1-2 hafta moral izni veriyorlar. Bir şey olmadı ama psikolojik olarak etkileniyorsun. 'Acaba yarın kaza yaşayacak mıyım?' Tehlikeli bölgelerde çalışacağım zaman işe gitmek istemiyordum."

"Biz burada ölsek dahi çocuğunun aç kalmayacağını biliyorsun"

Akademisyen Çelik, görüştüğü madencilerden hayatla ilgili değerlendirmeler de alarak tezinde yer verdi:

* Çocuğumun madende çalışmasını kesinlikle istemem. Çok ağır ve yıpratıcı bir iş sağlık elden gidiyor.

Zaten onlar için çalışıyorum, onlar okusun bizim gibi olmasın diye okutuyoruz.

* Madencilik zor bir iş, orda har an ölümü koklarsın, saniyeler dakikalar içinde ölümü koklarsın. Ölüm kokusu burnuna geldiği zamanlar olur, biz öyle çalıştık. Niçin çalıştık, en önemlisi bu zaten. Zonguldak'ta başka iş şansı yok işsizlik var. Biz burada ölsek dahi çocuğunun aç kalmayacağını biliyorsun. Ancak, ölünce ailene maaş bağlanıyor, herkesin bu sıkıntıyı çekmesinin sebebi de bu. 

* Çok tatlı olur siyah elle ekmek yemek, simsiyah oluyor her yerin. Eşim eve geldiğimde tanıyamazdı beni. 18 sene böyle simsiyah çalıştım her gün.

Seçim öncesi beklenmeyen facia

Sayıştay denetçilerinin 2019'da Amasra maden ocağı işletmesiyle ilgili hazırladıkları denetim raporuna bakıldığında, aslında facianın bağıra bağıra geldiği görülüyor. Denetimdeki eksiklikler ve hataların ne kadar giderildiği kazayla ilgili yapılacak bilirkişi incelemeleri sonucunda daha net anlaşılacak.

Amasra faciası, seçim öncesi işlerin pek de iyi gitmediği belirtilen iktidar için ayrı bir sıkıntı kaynağı. Ancak iktidar, olayın hemen ardından yine "şehitlik" kavramını devreye soktu.

Soma ve Konya Ermenek'teki maden faciaları başta olmak üzere iş kazalarının soruşturulmasında başarılı sınav ver(e)meyen iktidarın Amasra ile ilgili ne yapacağını izleyeceğiz.

Bir madencinin sözü

Büyüteç'i Zonguldak bölgesinde akademik çalışma yapan Çelik'le görüşen ve 17 yıl madende kazma sallayan 68 yaşındaki emekli bir madencinin yürek burkan sözüyle noktalıyorum:

"'Yoğurdun kaymağını yerler de sana gerisi kalır' diye bir atasözü var bilir misin? Bize yoğurt da değil, yoğurdun acısı kalıyordu."

(1) Nurhal Çelik, "İş Kazalarının Araştırılmasında Epistemolojik Boyut Üzerine Bir Çalışma: Zonguldak Kömür Madenleri Örneği", Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

İlgili İçerikler