Dünkü yazımda devlet başkanının görev süresi ve yeniden seçimine dair tartışmaların dünyanın pek de demokratik olmayan farklı yerlerinde yaşandığını anlatmıştım. O yazıyı yazarken hoş bir sürprizle Fikret Kızılok'un "Demirbaş" şarkısı arka planda çalmaya başladı. Şarkı, "Süleyman hep başbakan, hep başbakan, hep Süleyman…" nakaratıyla, Süleyman Demirel'in neredeyse yarım asır boyunca iktidar koltuğundan vazgeçmemesini hicvediyordu. Demirel'li yılların sonuna yaklaştığımızda, 46 yıl padişahlık yapan I. Süleyman ve 40 yıl veliahtlık yapan II. Süleyman'dan esinlenmeyle kendisine yapılan III. Süleyman yakıştırmasını anımsadım. Süleyman Demirel, "altı kez gidip yedi kez dönmüş" fakat en son Cumhurbaşkanlığı görev süresi dolduktan sonra istese de geri dönememiş; yaşamının son yıllarını Güniz Sokak'taki evinde geçirmek zorunda kalmıştı. Çünkü Anayasa buna izin vermemişti. Yani Anayasa bir zamanlar Türkiye'de de etki gösteriyordu.
Türkiye'de, devlet başkanının görev süresi ve yeniden seçilme sayısına dönük sınırlar aşamalı olarak gelmiştir. Osmanlı Devleti döneminde devlet başkanı kan esasına dayalı monark yani padişah olduğu için devlet başkanının seçimi ve görev süresi konularında, seçilme sayısına dönük bir hüküm yoktu. Bu konu, doğal olarak Cumhuriyet döneminde gündeme gelmişti. Cumhuriyetin ilanından sonra hazırlanan 1924 Anayasası'nda bu yönde bir kısıtlamaya gidilmedi. Anayasa'nın "Türkiye Cumhurbaşkanı, Büyük Millet Meclisi kamutayı tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi, yeni Cumhurbaşkanının seçimine kadar sürer. Yeniden seçilmek olur." biçimindeki 31'nci maddesinin Meclis'e sunulan taslağında Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıl olarak öngörülmüştü. Meclis'teki tartışma yeniden seçilme kısıtlamalarıyla ilgili değil Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili olarak yaşanmıştı. Mustafa Kemal Atatürk, daha uzun süre istemesine rağmen görev süresi dört yıl ile sınırlanmış fakat yeniden seçilme sayısında bir sınırlama getirilmemişti. Tek parti dönemine özgü bu uygulama çerçevesinde Atatürk 15 yıllık süreçte dört defa (1923, 1927, 1931, 1935) İsmet İnönü altı yıllık süreçte dört defa (1938, 1939, 1943, 1946), Celal Bayar yedi yıllık süreçte üç defa (1950, 1954, 1957) Cumhurbaşkanı seçildi.
Bu süreçte özellikle çok partili yaşama geçilmesinden sonra, klasik parlamenter rejime geçiş tartışmalarıyla birlikte tarafsız cumhurbaşkanı beklentisi de görünür oldu, dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçilme sayısına dönük kısıtlamalar gündeme taşınmaya başladı. Bu yöndeki düzenleme ise parlamenter rejime geçişle geldi.
1961 Anayasası ise modern anayasalara koşut olarak "Bir kimse arka arkaya iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez." (md. 95/2) biçiminde bir hüküm getirmişti. Temsilciler Meclisi'nde seçilme sınırı getirilmemesi veya getirilecekse bunun "iki defadan fazla seçilememesi" biçiminde düzenlenmesi yönünde öneriler olmuşsa da bu öneriler kabul görmedi. Bu sınırlamanın neden yapıldığı madde gerekçesinde yoktur fakat görüşmeler sırasında Anayasa Komisyonu sözcüsü Turan Güneş şu açıklamayı yapmıştı:
"İki defa seçilmez, çünkü o zaman 14 sene eder. Bu da bir nevi müruruzaman iktisabı ortaya çıkarır. İkinci bir defa seçilme kapısı açık olursa, Cumhurbaşkanı bu arzuya kapılabilir, onu düşünerek, seçilmeyi düşünerek bazı hatalı hareketlere kendisini kaptırabilir. Sonra, yedi senelik müddetini bitiren Cumhurbaşkanından sonra, yeni bir Cumhurbaşkanı seçilecek ve yeni bir ruh, yeni bir zindelik getirecektir."
Yani bu yasağın getirilme amacı;
İşin ilginci 1961 Anayasası, seçilme sayısı konusunda bir sınır getirmemiş, bu konudaki sınırı "arka arkaya seçilme kısıtlaması" biçiminde düzenlenmişti. Söz konusu formül, 1982 Anayasası taslağında da aynen korundu. 1982 Anayasası hazırlanırken de böylesi bir kısıtlamanın bulunmaması gerektiğini ileri süren Danışma Meclisi üyeleri yok değildi. Buna rağmen böylesi bir kısıtlamanın tarafsızlık ve kötüye kullanıma engel olmak için gerekli bulunduğu düşünüldü. (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, 02/09/1982, s. 398-400.) Ne var ki bu formülün "yaşı ilerlemiş Cumhurbaşkanı" sorunu yaratabileceği gündeme geldi. Danışma Meclisi üyesi Abdülbaki Cebeci arka arkaya demeye gerek olmadan sadece iki defa seçilme yasağının yeterli olacağını şu sözlerle savundu:
"Cumhurbaşkanı 7 sene için seçiliyor. 7 sene oldukça uzun ve yeterli bir süredir. Devlet Başkanının tarafsızlığını sürdürmesi bakımından bir defa seçilmesi esas tutulmalıdır. Bu suretle yaş sorunu da önceden karşılanmış olur. Cumhurbaşkanlarının ortalama 60 yaşlarında bu göreve seçilebileceklerini mümkün ve muhtemel görüyorum. Her ne kadar Atatürk 42 yaşında, İsmet İnönü 54 yaşında Cumhurbaşkanlığına seçmişlerse de birisi Devletin Kurucusu, ikincisi onun en yakın çalışma arkadaşıdır. Bu iki millî Kahraman istisna edilirse, daha sonraki dört Cumhurbaşkanı 60 yaşın bir hayli üstünde bu göreve seçilmişlerdir. Ortalama 60 yaşında bile seçilen bir Cumhurbaşkanı, 67 yaşında süresini bitirir. Tasarıya göre müteakip dönemde seçilemeyecektir. Demek ki, metne göre ancak 74 yaşında ikinci kez seçilebilecektir; ama 7 senelik dönemi bitirdiğinde yaşı 81 olacaktır. Şimdiye kadar yaşlı Cumhurbaşkanlarının dış memleketlere yapacağı zorunlu ziyaretleri dahi yerine getiremediği düşünülürse, Cumhurbaşkanlarının sadece bir dönem için seçilebilmeleri yolundaki önerimi destekleyeceğinizi umar, Sayın Başkanıma ve değerli arkadaşlarıma saygılar sunarım."
Cebeci'nin bu yaklaşımı, "insan ömründe 14 yılın uzun sürdüğü ve ikinci yedi yıllık süreçte ilk dönem performansın gösterilmesinin biyolojikman mümkün olmadığı" gibi gerekçelerle desteklendi. Bu sav, dönemin Anayasa Komisyonu sözcüsü Orhan Aldıkaçtı tarafından benimsendi ve Anayasa'daki kısıtlama şu biçimde yeniden düzenlendi:
"Bir kimse, iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez."
Söz konusu düzenleme, 1982 Anayasası döneminde ilk kez etraflı biçimde Süleyman Demirel tarafından tartışmaya açıldı. 1993 yılında Turgut Özal'ın ölümü üzerine boşalan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Süleyman Demirel, 2000 yılında görev süresi sona erdiğinde bu konuda değişikliğe gidilmesini istemişti. Bu istek, bir anayasa değişikliği teklifi ile de karşılık bulmuştu. O günlerde muhalefette olan DYP ve FP, Cumhurbaşkanının halk tarafından ve 5 yıllık sürelerle iki defa seçilebilmesini öngören bir Anayasa değişikliği teklifi de, o sırada iktidar ortağı olan DSP, MHP ve ANAP'lı milletvekillerinin Meclis tarafından beş yıllık sürelerle iki defa seçilmeye olanak sağlayan teklifleri kabul görmedi. İlginçtir; DYP'nin de desteklediği bu son girişim, özellikle ANAP'lı milletvekillerinin, altında imzaları olan teklif metninin arkasında durmayıp gizli oylama sırasında fire vermesinden ötürü başarısız oldu.
2000'de ANAP'lı bazı milletvekillerinin gizli, Fazilet Partisi'nin ise açık muhalefetiyle gerçekleşmeyen bu değişiklik, tarihin bir cilvesi midir bilinmez, 2007'de eski Fazilet Partisi üyesi Abdullah Gül'ün, "367 krizi" nedeniyle Cumhurbaşkanı seçilememesi üzerine girişilen Anayasa değişikliğinde yaşam buldu. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören yeni düzenleme, görev süresini beş yıla indirse de yeniden seçilmeye olanak tanıdı:
"Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu değişiklikten hemen sonra 7 yıl için seçildiği için 2012'ye gelindiğinde görev süresinin sona erip ermeyeceği tartışmaya açıldı. Konu Anayasa Mahkemesine taşındığında Mahkeme, Abdullah Gül'ün seçildiği andaki hukuki durumu esas aldı fakat 2014'te ya da bu tarihten sonra yeniden aday olabileceğine karar verdi. Cumhurbaşkanı Gül, 2014'te görev süresi biterken yeniden aday olmadı. O yıl yapılan seçimlerde, bilindiği gibi Recep Tayyip Erdoğan rakipleri Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahaddin Demirtaş'ı geçerek birinci defa Cumhurbaşkanı seçildi. Bu süreçte önce darbe girişimi, ardından OHÂL ilanı ve 2017 Anayasa değişikliği gerçekleşti. 2017 değişikliği Cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili seçimlerinin aynı tarihte yapılmasını öngördü. Ayrıca "Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir." (md. 116/2) denilerek ayrıksı bir hükme de yer verildi. Böylelikle üçüncü defa Cumhurbaşkanlığı adaylığı olasılığına kapı aralanmış oldu.
Bu değişikliklerden bir süre sonra Devlet Bahçeli'nin erken seçim önerisiyle 2019'da yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri 2018'e çekildi. Recep Tayyip Erdoğan ikinci kez Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Erdoğan, 1976'dan bu yana yaklaşık yaklaşık 45 yıldır aktif siyasetin içinde. Gidip gelen Demirel'den farklı olarak 2002'den bu yana sürekli olarak ve fiilen iktidar koltuğunda oturduğu için Atatürk'ün sahip olduğu "rekor"u kırmış gibidir. Cumhurbaşkanlığı süresi henüz altı yılı yeni doldurmuş olsa da kimilerine göre Anayasa, Erdoğan'ın 2033'e, yani neredeyse seksen yaşına kadar toplam 19 yıllık bir süre boyunca Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmasına olanak tanıyor. Kuşkusuz, böylesi bir yorum, anayasal yönden geçerliliği; ayrıca eğer geçerli sayılacak olur ise Anayasa'nın hâlâ anayasa olarak nitelendirilebileceğini söylemek tartışmalıdır. Bu tartışmayı bir sonraki yazıya bırakıyorum.
Bu yazıyı ise Anayasa'yı boşa çıkaracak bu fantezinin gerçekleşmesine bile gerek olmadan yaşayageldiğimiz acı bir gerçeğe dikkat çekerek tamamlamak istiyorum: Fikret Kızılok'un bugün eğer hayatta olsaydı "Tayyip hep Cumhurbaşkanı… hep Cumhurbaşkanı… hep Cumhurbaşkanı…" diyen nüktedan bir şarkı yapmasının pek de kolay olmayacağı gerçeğine…[*]
[*] Yarınki yazı: Recep Tayyip Erdoğan Yeniden Aday Olabilir Mi?