17 Aralık sabahına uyandığımızdan beri ‘cemaat’in yargı ve emniyet içi yapılanmasından AK Parti’yi sorumlu tutuyoruz ve kendi yarattığın sistem şimdi senin başına dert oldu.
'Operasyonlar bize düzenlenirken iyiydi, şimdi de sen yaşa bakalım' diyoruz.
Diğer yandan görevden alınan amirler ve müdahale edilen dosyaları paralel devlet olmaya çalışan ve geçmişte pek karanlık operasyonlarda imzası olan cemaatin başına gelen olağan bir sonuç gibi değerlendiriyoruz.
Ancak şu an geldiğimiz noktada meseleye geçmişi tamamen dondurarak bakmak gerekiyor.
Bugün yargı ve emniyet arasında yaşanan olaylara bakınca, yolsuzluk operasyonu ile eş zamanlı yürütülen bir ‘Bilal’i kurtarma’ operasyonu izlediğimiz sonucuna varıyoruz.
Bildiğiniz gibi Bilal Erdoğan, Başbakan’ın oğlu.
Operasyonla gözaltına alınan üç bakanın oğlunda olduğu gibi onun da adı bir başka yolsuzluk dosyasında şüpheli sıfatıyla yer alıyor.
Zaten bir süredir ‘bu operasyonun ucu Bilal Erdoğan’a kadar uzanıyor’ bilgisi ortalarda yaygın bir şekilde dolaşıyordu.
Başbakan’ın “Oğlumu hedef alarak TÜRGEV Vakfı’yla ilgili ismini zikrediyorlar. 'Bina yaptı, 25 yıllığına TÜRGEV’e kiraladı' diyorlar. Neticede orası bir yurt, Bilal Erdoğan’ın oteli değil. TÜRGEV’den dolaşıp bana gelmek istiyorlar” açıklamasını da hafife almamak lazım.
Bu bilgiler doğrultusunda “O halde emniyet ve yargıda yapılan görev değişiklikleri, yürürlüğe sokulan yönetmelik değişiklikleri Bilal Erdoğan’ı korumak için önlem mahiyetinde miydi” sorusu da ister istemez akla geliyor.
İddialara göre; 25.12.2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş'ın adını taşıyan ve üzerinde “Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve üye olmak suçlarından cumhuriyet başsavcılığımıza gelip ifade vermelisiniz. Aksi halde zorla getirileceksiniz” yazılı çağrı kağıdı, şüpheli sıfatı ile Necmettin Bilal Erdoğan’a operasyonda görevli polis memurlarınca tebliğ edilecekti.
Ancak emniyetteki ‘yeni amirler’ savcının talimatına uymadığı için 2 Ocak tarihli ifade çağrısını içeren tebligat yapılamadı. Belki de bu tebligat sonucu ifadeye çağrılan Bilal Erdoğan'ın evi ve işyerinin aranması, hatta bu süre içinde gözaltında tutulacak olma ihtimali polisin yargının talimatına uymasını engelleyen unsurlardan biriydi.
Ve yapılamayan bu tebligatın ertesinde, dosya, soruşturmayı yürüten savcı Muammer Akkaş'ın elinden alındı.
Bir basın açıklaması yayınlayan Akkaş, “Gerekçe gösterilmeden dosyanın benden alındığını öğrendim. Cumhuriyet Savcısı olarak soruşturma yapmam engellenmiştir” dedi.
Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, cevap mahiyetinde bir basın toplantısı düzenledi. Ve dedi ki; “Cumhuriyet savcıları önemli olayları derhal, hatta çok önemliyse faksla, telefonla başsavcıya bildirir. Çünkü böyle yapılmazsa kaos olur. Her önüne gelen kendiliğinden bir şey yaparsa olmaz. Ortada iki yıldır hiçbir bilgi verilmeden yürütülen soruşturmalar var.
Başsavcıların savcılar üzerinde denetim yetkisi vardır, bu yasada da böyle yazılmıştır. Soruşturmaları başsavcılar başlatır ya da yetki verdiği vekiller ve cumhuriyet savcıları yaparlar. Savcılar rastgele kendi kendine ne soruşturma başlatır ne de bitirir.”
Ceza Mahkemesi Kanunu'nun 161. maddesine göre, cumhuriyet başsavcıları adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir. Adli kolluk görevlileri, emrinde çalıştıkları cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin tüm emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. Cumhuriyet savcılarının istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır.
Yani Cumhuriyet Başsavcısı'nın “Bize haber vermediği için görevden aldık” demiş olması sadece usule değil yasaya da aykırıdır.
Bakın bu konu artık tarafların haklılığını veya kirliliğini tartışma aşamasını geçti.
Başbakan’ın oğlunu ve büyük ihtimalle daha sonrasında da Başbakan’ı korumak için kanunlar çiğneniyor, Türkiye’nin hukuk devleti olma vasfı delik deşik ediliyor.
'Başbakan ve aile üyelerinin de içinde yer aldığı iddialarla bir yolsuzluk dosyası açılamasın' diye onlarca suç işleniyor.
Oysa izlenmesi gereken tek bir makul yol var, o da Bilal Erdoğan’ın ifadeye gitmesi, tıpkı istifa etmek zorunda kalan bakanların çocukları gibi, onun işlerinde de bir ‘baba bağlantısı’ tespit edilirse bu babanın da, yani Başbakan'ın da istifa etmesi.
Takdir edersiniz ki Başbakan'ın istifa eden bakanlardan farkı veya ayrıcalığı yoktur.
Bunun dışında yapılan her hamle de hukuka ve ahlaka aykırıdır!
Twitter: @ttatari