Bizlerin gelecekte yaşayacakları ‘diğer insanların şu andan yaşamakta oldukları’yla çok bağlantılı aslında.
Ve ‘onlar’ bir haksızlığa maruz kalırken ne yaptığımızla da tabii…
Türkiye Batı’ya oranla birçok alanda geri bir ülkeydi.
Özellikle de ‘insan temelli konular’da…
Şimdi çok daha geri.
Özellikle yaşamsal konularda!
Türkiye geriydi evet ama tipik bir Orta Doğu ülkesi değildi, bir yanıyla Orta Doğu’daydı evet ama ilerisindeydi. Şimdi artık tam anlamıyla geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi.
Doğal kaynaklarca ‘zengin’ olmayalarından üstelik!
‘Geri’ ülkeler diğer ‘geri’ ülkelerde yaşananlar konusunda çok daha hassas ve duyarlı olmalılar bana göre.
Şimdi konuya Afganistan üzerinden devam edeceğim için kızanlar olacak biliyorum, Türkiye’yi “Afganistan’la bir tutamazsın”, “O kadar da geri değiliz!” diyenler olacak.
Kültürel, tarihi, toplumsal farklar sayılacak.
Bizim sanayimiz, üretimimiz, ticaretimiz bir mi, diyenler de olacak…
Evet, şimdilik o kadar da geri olmadığımızı kabul ediyorum.
Ama yarınımız da meçhul, diyorum!
Kim olmadığını iddia edebilir ki?
Sonuçta yüksek yargının sembolü olan Yargıtay’ın binasının açılışının, yüksek yargıç cübbesi altında dualar okunarak yapıldığı bir Türkiye’den bakıyoruz dünyaya, değil mi?
Cihadçı bir örgütün yönetimini tanıyan, ilk fırsatta masaya oturacaklarını belirten ve hatta “İnancıyla ters yanımız yok” diyen bir hükûmetçe yönetiliyoruz değil mi?
Afganistan’da korkunç şeyler yaşanmakta sevgili okur.
Korkunç ne demek?
Ne kadar korkunç?
Bizlerin de korkunç eşiği nasıl yükselmiş farkında mısınız?
Ama evet tabii ki bir Afganistan değiliz, ama eski Türkiye de değiliz o kesin.
Bakınız gözlerimizin önünde Amerika bir ülkenin elinden kendi kaderini tayin etme şansını öyle veya böyle aldı.
Tüm haklarını gözlerimizin önünde yıllarca gasp etti. Yok etmek uğruna savaştığını iddia ettiği Taliban’a; düşünen, ilerici insana, kadınlara yaşam şansı tanımayan cihatçı bir örgüte ülkeyi gözlerimizin önünde hediye etti ve çekti gitti.
Giderken oluşan tepkilere de “Yerine daha iyisini kurma vaadimiz hiç olmadı” cevabını verdi.
Bir ülkenin kanını emdi ve posasını tükürdü.
O tükürdüğü posada da milyonlarca insan vardı.
Milyonlarca ‘kıymetsiz insan…’
Milyonlarca ‘önemsiz insan…’
Uçak tekerleklerine sarılarak ülkeden kaçmaya çalıştılar.
İşte canlı canlı izledik, izliyoruz, biliyorsunuz yaşananları tekrar tekrar anlatmanın lüzumu yok.
Zaten belki de en kritik eşik bu; izleme hâli.
Dünya çapında ve bu düzeyde bir olay yaşanırken izleniyorsa olanlar, bundan sonra dünyada yaşanacak her olayın da aynı şekilde seyredileceği anlamına gelmektedir aynı zamanda.
Evet insanlık suçu sadece işleyene değil, seyredene de yazılır şüphesiz, ama iş işten çok geçtikten sonra!
Bugün ‘Nazi Almanyası’ özelinde yapılan öz eleştiriler yarın Taliban ve dünyaya yayacağı etkisi, cihatçı bir örgütün devletleşmesinin etkileri için de söz konusu olacak şüphesiz.
Ölen ölecek, acı çeken çekecek, işkence gören görecek, bunlar yaşanırken de dünya izleyecek.
İnsanlık bir araya gelip bu yaşananların hesabını soracak düzeye geldiğinde de ‘gelişmiş devletler’ tek tek özür dileyecekler tehlikeyi ayamadıkları ve seyirci kaldıkları için.
Özetle ‘ılımlı Taliban olur mu olmaz mı’ tartışmalarıyla oyaladıkları insanlığı, bir aşama sonra ‘yanılmışız’ açıklamalarıyla rahatlatacaklar.
“A yanılmışız, Taliban ılımlı olamazmış!”
Maalesef bu yaşananlardan da anlaşıldığı üzere…
Herkes, yani tüm büyük dünya ülkeleri sadece kendi yaşamının sürmesine odaklanacak önümüzdeki dönemlerde.
“Ben yaşayayım da gerisi ne olursa olsun” diye bakacak devletler.
Bu maalesef görünüyor, açıkça ortada.
“Kapitalizm çöküyor, sosyalizm yükselecek” diyorlar ya.
Komik bile değil!
Kanlı kapitalizm döneminin âlâsı başlıyor aksine.
Sen susuz kaldığında suyunu paylaşmayacak kimse seninle.
Susuzluktan geberip gitmeni izleyecekler sadece.
Herkes her şeyi ‘canlı’ izleyecek, vicdanı kaldırmayan da görmezden gelecek.
Durum belli.
“Afganistan’daki kadınlara nasıl yardım edebiliriz” konulu onlarca davet alıyorum sürekli.
İçerik her konuda olduğu gibi…
İmza ver…
Para yardımı yap…
Sosyal medyada destekle…
Çoğu iyi niyetli elbette, ama adı ‘bir şeyler yaptım’ olan hiçbir şeyler özetle!
Açıkçası…
Afganistan için ayaklanmayan yarın kendisi için de ayaklanacak ülke bulamaz.
Bakın; yol yakınken seyircisi olduğumuz bir ‘ülkenin katledilmesi’nin karşısında çok daha etkin bir şekilde duralım.
Taliban’dan gelen gün aşırı “Türkiye’yle dostuz, beraber işler yapacağız” açıklamalarını fazlasıyla ciddiye alalım.
Ve karşısında duralım bu durumun.
Bu ‘dostluk’ beraberinde geri dönüşü olmayan bir çamura batışı getirecek -hâlâ batacak daha dipler var, inanın- unutmayalım.
Ve Taliban’ın ne olduğunu her an tekrar tekrar hatırlayalım.
Mesela, “bizim dostumuz olacak” bu Taliban geçen haftalarda 38 yaşında Hindistanlı bir foto muhabirini, Danish Siddiqui’yi parçalara ayırarak öldürdü.
Parçalara bölünen bedeni üzerinden araçla geçti Taliban militanları.
Reuters’ın haberine göre Afganistan’a mesleğini icra etmeye gideceğini duyan yakınlarının endişesine “Biz de gitmezsek kim gidecek” diye yanıt vermişti genç foto muhabir.
Evet biz gitmezsek kim gidecek?
Gidenler, umursayanlar, dünya üzerindeki kuvvetli kimliklerini Afganistan’da yaşam hakkını savunmaya ayıranlar sayıca çoğalsaydı şüphesiz ki Siddiqui de öldürülmeyecekti.
Ama çoğalmadı.
Aksine hızla kanıksandı!
Taliban’a ve zulmüne karşı çıkan sesin kısıldığı her an, kabullenmenin hâkim olduğu her saniye orada yaşamakta olan halk için zulüm çok daha kolaylaşacak, olağan hale gelecek.
Ve evet birçok alanda bizden ileride olan batılı insanlar için kafayı çevirmek çok daha kolay olabilir.
Ama bizler için öyle değil.
Çünkü biz bundan 20 yıl önce bulunduğumuz ülkeden çok daha farklı bir iklimde yaşıyoruz, gerilemenin mümkün olduğunu biliyoruz, gördük öğrendik.
Cihatçı gruplarla muhatap olan bir ülkenin ileriye dönük perspektifinden de endişe edilmesi gerektiği şüphesiz.
O yüzden avazımız çıktığınca Afganistan’da yaşananlara tepki vermek, Taliban zulmünü gündemden düşürmemek zorundayız.
“Bu onların doğalı” gibi veya “batılı zulmündense Taliban’ı yeğlerler” tarzı aldatmacalara paye vermeyip insanlık adına, insanlığımız adına önce kendi ülkemizin Taliban’la ilişki kurmasına, Taliban’ı meşrulaştırmasına itiraz edelim.
Ardından da Afganistan’da demokratik bir seçim ortamı kurulması, halkın kendi kaderini tayin hakkını yeniden elde etmesi için, hiç susmayalım. Taliban’ın varlığı ve eylemlerinin normalleşmesi karşısında direnelim.