Bana göre geçen hafta insanlığın bitişinin ilanı niteliğindeydi.
Nasıl mı?
Şöyle;
Fatih’te geçim sıkıntısı çeken 4 kardeş siyanür içerek intihar etti ve öldü.
Evlerinin kapısında "Dikkat siyanür var, girmeyin" yazılı bir not.
Geride;
Bakkala borç.
Elektrik idaresine borç.
Ev sahibine borç...
Bırakarak terk etmişlerdi dünyayı.
Bizler sabah uyandığımızda bu haberle sarsıldık.
Cansız bedenlerinin evden çıkarılmasıyla mühürlenen elektrik sayacı görüntüleriyle kavruldu kalbimiz.
O hiç tanımadığımız kardeşleri düşündük. Soluksuz kaldık ve hatta belki de utandık, hâlâ hiçbir şey yokmuşçasına hayatlarımıza devam edebildiğimiz için.
Ama yine azınlıktık. Çok uzun zamandır olduğu gibi bu olayda da azınlık olduğumuz bir kere daha yüzümüze vurulmuştu.
Çünkü çoğunluk başka sorgulamalarla ilgileniyordu…
Mesela 4 kardeş de hiç evlenmemişti ve beraber yaşıyordu. Mutlaka bu intiharların altından başka bir şey çıkmalıydı!
Mesela kardeşlerden biri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde 'canlı manken' olarak çalışıyordu. Bu, intiharlarda başka bir sebep olduğu şüphesini arttırıyordu!
Kitaplıklarında inanç sistemini, dinleri ve Allah’ı sorgulayan bir kitap bulunmuştu. Fatih inançlı bir yerdi, bu profilde bir aile neden ve nasıl Fatih'te yaşardı?
Bu sorularla ve bu sorgulamalarla bir kere daha sarsıldık. Oysa hayatın ne hâle geldiğini, yaşamanın, ayakta kalmanın nasıl zorlaştığını, parasızlığın nasıl hızla toplumun her kesimine yayıldığını çok iyi biliyor, ama yine de 'yüz kızartıcı sebepler' arıyordu insanlık…
Sonuçta; aranan 'yüz kızartıcı sebep' bulunamadı ve üzerinden bir hafta geçmeden bu olay da unutuldu. Geriye ölü bedenler üzerinden havalara saçılan çirkin 'acaba'lar kalmıştı…
Aradan iki gün geçti.
Benzer, ama bu kez odağında çocuklar olduğu için çok daha büyük bir acıya uyandık.
Antalya’da ikisi çocuk 4 kişilik bir aile ölü bulunmuş, babanın arkasında bıraktığı mektupla bu olayın da bir intihar olduğu anlaşılmıştı.
Geçim derdi nedeniyle, babanın kararı olduğu anlaşılan felaket bir olay daha gelmişti insanlığın başına.
Çocuklar küçücüktü ve düşündükçe çıldırmamak elde değildi.
Ama insanlık yine bir kenara bırakıldı ve sanki yitip giden hayatlardan değil de bir televizyon dizisinde izlenen olaylardan söz edilir gibi pervasız yorumlar, sorgulamalar havada uçuşuyordu.
Baba bir kahraman mıydı, yoksa katil miydi tartıştı durdu insanlık!
Acaba annenin bu ölüm kararından haberi var mıydı tahminleri yarıştırıldı.
Kimi diyordu ki “Adam haklı, bu dünyaya arkanda çocuk bırakıp veda edemezsin." Kimine göre de, “Vay pislik katil, iyi ki gebermiş”ti!
Yine sadece insanlığı alakadar eden bir olayda insanlığın kıyısından bile geçemiyordu insanlar.
Sonuç; bir hafta geçmeden unutuldu konu, arkasında insanlığı sıkıntıya düşüren yorumlar bırakarak…
Yine aynı hafta bir başka haber de Aksaray’dan; bir ilkokulda veliler ‘normal çocuklarının’ da ellerinden tutup bir eylem düzenlemiş ve okulda öğrenim görmekte olan otizmli çocukları yuhalayarak “Sizi bu okulda görmek istemiyoruz” diye haykırmışlardı.
Bu eylemin duyulmasıyla olay yerine giden gazeteciler okulun zaten otizmli çocuklara farklı bir kapıdan giriş-çıkış yaptırdığı ve çocukların sadece velilerden değil okul yönetimi ve personelinden de kötü muamele gördüğünü öğrenmişti.
Sosyal medya yıkıldı; kimine göre “vay şerefsiz veliler”di. Oysa hepimiz çok iyi biliyorduk ki çoğu göstermelik tepkiydi. Türkiye’de çoğu okula 'özel çocuklar' kabul edilmiyordu. Sadece okul da değildi konu, hayatın içinde bu özel insanların yeri bile yoktu.
Bunu biliyor ama mesele kendi meselesi olmadığı için parmağını bile oynatmıyordu insanlık. Bu sefer de iki yüzlülüğün arkasına sığınıp ‘twit at vicdanen rahatla’ metodunu devreye sokmuştu insanlık.
Sonuç; daha hafta bitmeden bu konu da rafa kalkmıştı. İnsanımızın otizmli çocuklara duyarlılığı o günle sınırlı kalmış, konu çoktan unutulmuştu
Devlet ise netti; yaşanan intihar olaylarından sonra 'maddi sıkıntı' söylemlerini 'algı operasyonu' kabul edecek ve 'terör suçu' bile sayabilecekti.
Kimsenin maddi sıkıntısı, yoktu bu tarz söylentileri dillendirenler vatan hainiydi. "Ekonomi kötü" diyen 'terörist'ti ve gerekli tüm hukuki süreçler başlatılmıştı.
Otizmli öğrenciler de yuhalanmamıştı, Türk insanı otizmli kardeşlerini hep kucaklamış, sahiplenmişti. Bunlar hep fitnecilerin işiydi.
Gelgelelim tüm bu tartışmalar, laf ebelikleri, engin yorumlar, bilirkişi görüşleri filan bizi tek bir sonuçta buluşturuyordu.
Bu sonucu göz ardı etmek istesek bile nafile çünkü avaz avaz bağırıyor; insanlık öldü ve bizim insan olmaktan başka bir şansımız yoktu!
Yıllardır espri yapmak için kullanılan 'insanlık ölmüş' lafı çağımızı anlatan, durumları özetleyen, karanlık gerçekliğimize dönüştü.
İnsanlık öldü ve bizler de insanmış gibi yaşamaya mahkûm edildik.