Gezi olaylarından bugüne ülkenin ‘gizli gündem’lerinden biri de 14 yaşındaki Berkin Elvan.
‘Gizli’ diyorum çünkü aslında ana gündem konusu olmayı, ayan beyan tartışılmayı gerektiren mağduriyetler yaşanıyor.
Bu mağduriyetlerden sadece biri Berkin.
Henüz 14 yaşında.
Okmeydanı’ndaki evinden ekmek almak için çıktığı esnada polisler tarafından başından vurularak yaralanıyor.
Hastaneye ulaştırıldığında kalbi durmuş, beyin kanaması geçirmiş halde.
Suçu Gezi olayları yaşanırken ekmek almaya gitmiş olmak.
Berkin hemen ameliyata alınıyor.
O gün bugündür yoğun bakımda uyutuluyor.
Hastaneye yattığından beri dördüncü defa amelliyat edilen küçücük bir can 151 gündür yaşam mücadelesi veriyor.
Olayın hemen ardından avukatıEvrim Deniz Karatana suç duyurusunda bulunuyor. Berkin’in başına gelenin “işkence ve insan öldürmeye teşebbüs suçu" kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Cumhuriyet Başsavcılığı ise “zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” olarak değerlendirmeyi uygun buluyor.
İşte tam da bu noktada Gezi Parkı sebebi ile mağdur ve şikayetçi olmuş herkesle aynı dosyaya giriyor Berkin.
Mesela benim Taksim’de polisler tarafından tartaklanmam ve Berkin’in aylardır hastanede olması da aynı dozda "yetkili şiddette sınırın aşımı" olarak kabul ediliyor.
Suç duyurusunda bulunulan iki farklı konu. Tek ortak özellikleri o aylarda şehre gezi olaylarının hakim olması ve polis şiddeti. Ancak şiddetin dozu bir değil! Şikayetçilerden biri; polis tarafından tartaklanmış, hakarete uğramış, diğeri ise polis şiddeti ile ölümle yüzyüze getirilmiş bir çocuk.
Savcı önüne gelen bu iki hadiseyi kanaatini kullanarak eşitliyor.
Berkin ve ben aynı soruşturma dosyasının müştekileri olarak yerlerimizi alıyoruz.
Tıpkı diğer yüzlerce insanla olduğu gibi;
Gözünü kaybeden, beyin kanaması geçiren, sakatlanan insanlar ve o günlerde polisten şikayetçi olan herkes aynı dosyada yer alıyor.
Özetle bir ‘torba soruşturma dosyası’ açılıyor ve kimin ne yaşadığına bakmaksızın oraya ilave ediliyor.
Elbette Berkin’in mağduriyeti, polis şiddeti ve hakkını hukuksal çerçevede aramasının "kısıtlanması" ile sınırlı kalmıyor.
Anne-babası katıldıkları bir eylemde tartaklanıyor, Berkin hastaneden atılmaya çalışılıyor ve son noktadaterörist ilan ediliyor.
Gençlerin sokaklarda yaptıkları eylemlerde adını bağırıyor olmaları onu polisin gözünde otomatikman terörist olarak konumlandırıyor.
Ve sorgulara "teröristin adını sloganlarınızda kullandınız" diye geçiyor Berkin.
Berkin’in suçu belli; ekmek almak için sokağa çıkmak.
Yüzlerce mağduriyeti aynı dosyaya sokuşturmak sadece adaletin yerini bulmayabileceğinin göstergesi olmakla sınırlı değil.
Polis mağduru olmuş yüzlerce insanın haklarını aramak için uzun yıllar mahkeme sırası beklemesi anlamına da geliyor.
Tüm bu haksızlıkların arasında bir diğer mesele de şu;
151 günlük yaşam mücadelesinde devlet erkanından tek bir kişi Elvan ailesinin kapısını çalmış değil.
Devletin polisinin mağdur ettiği bir çocuk tamamen sahipsiz bırakılıyor.
Emri verenlerde tek bir mahcubiyet emaresi kabul edilebilecek girişim yok.
Bazen algılamakta zorlanıyorum;
tartışmalı, karanlık valilere ve sahip çıkmaktan, onu yedirtmemekten daha mı zordur 14 yaşındaki mağdur bir çocuğa sahip çıkmak, ailesinin elini tutmak? Anlamak mümkün değil.