Endüstriyel futbolun en üst aşaması olan Finansal Futbol, son yirmi yılda UEFA aracılığıyla Avrupa futbolunda önemli strateji değişikliğine yöneldi. Bu değişim bir tarafta merkez ligler diye nitelendirdiğimiz beş büyük lig yapılanmasını (İngiliz Premier Lig, Alman Bundesliga, İspanyol La Liga, İtalyan Serie-A ve Fransız Lig1), diğer tarafta ise ülkemizin de bulunduğu çevre ligler (periferi ligler) yapılanmasını doğurdu.
Bu süreçte UEFA merkez liglerin lehine, çevre liglerin aleyhine olacak çok önemli iktisadi, mali ve sportif politika ve stratejileri birbiri ardı sıra uygulamaya aldı. Pratiğe geçirilen her yeni düzenleme ile kulüpler ve ligler arasındaki eşitsizlik her geçen gün arttı. Futbol gelirleri ve kaynaklarının zengin liglere daha fazla aloke edilmesiyle, merkez liglerin gelirlerinde olağanüstü artışlar yaşandı. Merkez liglerin gelirlerinde yaşanılan geometrik artışlar, bu liglerde aşırı kar yoğunlaşması ve buna bağlı çok önemli servet birikimlerine neden oldu. Futbolda rekabeti daha da dengesizleştiren bu durum merkez liglerin devasa kadrolar kurmalarına olanak sağladı. Merkez liglerde gözlenen servet artışları, çevre liglerle aralarındaki dengesiz ve haksız rekabeti kurumsallaştırılıp kalıcılaştırdı. UEFA eliyle uygulamaya alınan "eşitsizlik politikaları" süreç sonunda ortaya bir "eşitsizlik ekonomisi" çıkarttı. Eşitsizlik ekonomisinin geçerli olduğu futbol iklimi ise, haksız ve dengesiz rekabeti yücelterek en üst seviyeye çıkarttı. Finansal futbolun patronu UEFA'nın izlediği bu rekabeti dengesizleştiren politikalar sonuçta, merkez ligleri refaha kavuştururken, çevre ligleri de krizler sarmalına sürükledi. Zaten var olan sorunlarıyla boğuşmak durumunda kalan çevre liglerde kriz artık bir bunalıma dönüşmüş vaziyette. Merkez liglerin hegemonyası daha da genişlerken, bunalımlı iktisadi, mali ve sportif yapı artık çevre ligler için bir yaşam biçimine dönüştü. Avrupa kulüp futbolunda yaşanılan bu dönüşüm ve değişim süreci, merkez ligleri daha da zenginleştirirken, bizim gibi çevre ligleri de yoksullaştırıp sefalete sürükledi.
Finansal Futbol isimli kitabımızda da çok detaylı olarak ortaya koyduğumuz üzere, "Eşitsizlik ekonomisi, kendi dinamikleri içinde zenginlerin servetlerinin artmasını beraberinde getirdi. Zengin liglerdeki servet artışı, bu dönemde büyüyen ekonomik ölçek ekonomisinin bir sonucu olarak yoksulların gelirlerinin de artışına olanak sağladı."[1] Daha az artış göstererek (damlayarak) büyüyen liglerde yoksulluk zenginliğe dönüşmedi ama gelir seviyesi damlama ekonomisinin çalışmasıyla göreceli de olsa büyümeye başladı. Bu gelişime 'damlama ekonomisi' adı veriliyor. [2]
Bugünkü finansal futbol yapılanmasında merkez ligler (beş büyük lig) Avrupa futbol varlıklarının yüzde 77'sine sahip duruma geldiler. [3] Yani, merkez liglerde yaşanılan varlık artışı, bu liglerde sermaye yoğunlaşması anlamına geliyor. Merkez liglerde oluşan sermaye artışı, çevre liglerde sermaye azalışı ile eşanlı çalışıyor. Merkez liglerde gerçekleşen aşırı gelir artışı, bu liglerde net borçluluğu azaltırken, karlılığı artırıyor. Yükselen karlılık ise sermaye birikimi aracılığıyla servet artışına olanak sağlıyor. Servet artışı ise bu liglerin kadro yapılarından altyapısına, statların modernizasyonundan naklen yayın gelirlerindeki artışa kadar her alanda onlara rekabet üstünlüğü sağladı.
Günümüzde finansal futbol, merkez liglerin servet birikimine olanak sağlayan ortamı ve olanakları haksız rekabet yoluyla sağlıyor. Haksız rekabet sayesinde, merkez liglerde oluşan aşırı gelir, finansal dönemin temel stratejisi olan kadro değeri- marka değeri- piyasa değeri maksimizasyonuna da olanak sağlıyor. Bu ise, dengesiz ve haksız rekabetin temel dinamiğini oluşturuyor. [4] Bu nedenle, endüstriyel dönemin ayırt edici özelliklerinden olan dengesiz rekabet, finansal futbol tarafından yüceltiliyor ve onu kendi gelişiminin ana eksenine oturtuyor. İşte, tam da bu bağlamda dengesiz rekabet hem bugünün, hem de gelecekteki futbolun en temel problemlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor.[5]
Avrupalı futbol kulüplerinin 2009-2018 arasında toplam varlıkları yüzde 79,5 artarak 36.8 Milyar Euro'ya yükselirken, varlıklar içinde en çok artış da (yüzde 120'lik bir artışla) sahip olunan oyuncuların bonservis bedellerinde yaşandı. Oyuncuların bonservis bedelleri üzerinden aktifler içindeki değeri 4.9 Milyar Euro'dan 10.8 Milyar Euro'ya yükseldi.[6]
İkinci en büyük artış ise liglerin gelirlerinde yaşandı. Son yirmi yılda Avrupa futbol gelirleri tam yüzde 330 artarak 24.8 Milyar Euro'ya ulaştı.[7]
Avrupa futbolunda üçüncü önemli artış da, kulüplerin sabit varlıklarında yaşandı. Başta statlar olmak üzere kulüplerin sahip oldukları tüm sabit varlıklar bu dönemde yüzde 71,4'lük bir artışla, 9.6 Milyar Euro'ya ulaştı.[8]
Deloitte'un son futbol finans raporuna göre Avrupa futbolunun parasal büyüklüğü bir önceki sezona göre yüzde 11,13 artarak 28.4 Milyar Euro'ya ulaştı.[9] Bu gelirin yüzde 55'i olan 15.6 Milyar Euro gelir beş büyük lig (merkez ligler), yani İngiliz Premier Lig, Alman Bundesliga, İspanyol La Liga, İtalyan Serie-A ve Fransız Lig1 tarafından paylaşılırken, kalan yüzde 45'lik kısmı oluşturan 12.8 Milyar Euro'luk gelir ise Türkiye'nin de içinde bulunduğu çevre liglere gidiyor.
Bu dönemde merkez liglerde lig başına ortalama gelir 484,8 Milyon Euro'dan, 3.118 Milyon Euro'ya yükselirken; çevre liglerde ise lig başına ortalama gelir 29,5 Milyon Euro'dan 256 Milyon Euro'ya artış kaydetti.[10]
Merkez liglerde sermaye birikimi sonunda oluşan varlık artışı rekabeti de kalıcı olarak bozuyor. Çünkü, merkez liglerde gerçekleşen aktif (varlık) artışı, bu liglere rekabet üstünlüğü sağlıyor. Kurdukları çok değerli ve yüksek maliyetli kadrolar, merkez liglere haksız rekabet üstünlüğü sağlarken, çevre ligler ise dengesiz ve haksız bir rekabete maruz kalıyorlar. Ligler arasındaki dengesiz ve haksız rekabet, UEFA'nın Fair-Play ruhunu da yok ediyor. UEFA, kulüpler arasında adil bir oyun (fair play) arzularken, uygulamaları tam bunun tersi bir yönde gerçekleşiyor. Yani, UEFA söylemleri ile eylemleri arasında büyük bir çelişkiye imza atıyor. Bu çelişki, kulüplerin aynı kaynaklara eşit bir şekilde ulaşamamaları anlamına geliyor. Bu durum bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Bu bağlamda günümüz finansal futbolunun temel problemi: Var olan kaynaklara kulüplerin/liglerin eşit şekilde ulaşılamaması sorunudur.
Kısacası, bugün Avrupa futbolunda gözlemlenen dengesiz gelir ve kaynak dağılımı, çevre liglerde sürekli kriz üreten bir yapıyı da beraberinde getiriyor. Eşitsizlik ekonomisi olarak nitelendirdiğimiz bu durum, adeta krizlerin oluşumuna olanak sağlayan bir dinamo görevi yapıyor. Bu dinamo çalıştıkça, ligler arasında eşitsizlik daha da artıyor. Artan eşitsizlik, kendi ekonomisini ve rekabetini yaratıyor. Bu güç kaynağı merkez liglere kesintisiz para akışı sağlıyor. Bir süre sonra merkez ligler rekabet enerjilerini bu temel güç kaynağından alır hale geliyorlar. Burada özellikle vurgulamak gerekir ki, UEFA Finansal Fair Play kural setlerinin başında, "futbol dışı fonların futbola girmesine izin verilmemesi" kuralı gelmekteydi. Hatta, bu kapsamda kulüplere aktarılan futbol dışı fonların kaynaklarına iadesi gerekmekteydi. Ancak, bugün gelinen nokta da, bırakın kulüplerdeki var olan futbol dışı paranın kaynağına iadesini, aksine petro-dolarların bu liglere akışının önünde artık hiçbir engel kalmadı. "Petro-dolarların yeşil sahaya böyle hızlı akışı takımlar arasındaki eşitsizlikleri de hızla artırdı. Örneğin, İngiliz kulüpleriyle aşık atabilen bir avuç Avrupalı rakip kaldı. İtalya'nın köklü takımları Milan, Inter bile İngiliz kulüpleri karşısında yeni sermaye girişlerine muhtaç kaldı. Avrupa'nın tepesinde kümelenen 0n zengin takım, parayı ve unvanları aralarında kırışır duruma geldiler."[11]
Özetle finansal futbol aşaması, kulüpler ve ligler arasında eşitsizliğin kurumsallaşarak kalıcılaştığı, eşitsizlik ekonomisinin geçerli olduğu, haksız ve dengesiz rekabetin en üst seviyeye ulaştığı bir aşamadır. Bu aşama futbolun yükseliş değil, düşüş aşamasıdır. Çünkü bu dinamiklerle futbolun uzun vadede yaşaması mümkün değildir. Bu ekonomik, finansal ve sportif habitat futbolun adil bir oyun olmaktan, UEFA eliyle hızla uzaklaştırıldığı, UEFA'nın temel mottosu olan "fair play"in -adil oyunun yerini 'unfair play'in - adil olmayan oyunun- aldığı bir evredir.
Avrupa kulüp futbolunda bugünkü gelinen durum, bize kulüpler ve ligler arasında giderilmesi mümkün olmayan bir eşitsizliğin ve dengesizliğin bulunduğunu gösteriyor. Finansal futbolun neden olduğu patolojik yapı merkez ligler ile çevre ligler arasında eşitsizliği daha da artırıp çevre ligleri istikrarsızlığa ve kaosa sürüklüyor. Artan eşitsizliğin sonucu doğan istikrarsızlık tekrar merkez ligler ile çevre ligler arasındaki dengesizlik ve haksızlığı daha da artırıcı bir etkiye sahip…Bu sürecin olumsuz sonucu olarak karşımıza çıkan dengesiz ve haksız rekabet ise futbolu adil oyun olmaktan çıkartıyor ve süreç içinde giderilmesi olanaksız adaletsizliklere yol açıyor. Burada gündeme gelen eşitsizliğin bedeliyse: çevre liglerin sportif performans ortaya koyabilecekleri rekabetçi yeteneklerinin daralması şeklinde oluyor.
Avrupa futbolunun son yirmi yılında yaşanılan parasal genişleme, merkez liglere daha fazla refah getirirken, çevre ligler ne yazık ki bu gelişimden paylarına düşeni yeterince alamadılar ve rekabette geride kaldılar. Oysa, herkese yarar sağlamayan bir büyüme, kalıcı bir büyüme olamaz. Böylesi bir büyüme eşitsizlik ekonomisi yaratmış olur ki, bu durum da futbolun ömrünü kısaltır.
Buraya kadar vurguladığımız olumsuzlukları ortadan kaldırmanın yolu ise: Var olan Avrupa futbol yapılanmasının, ligler arasında rekabeti daha dengeli hale getirecek ve eşitsizliği en aza indirecek kapsayıcı kurumları oluşturmaktan ve daha dengeli bir gelir dağılımı sağlamaktan geçiyor. Bu değişimin gerçekleştirilmesi ve yönetimi sadece UEFA'nın inisiyatifine de bırakılamaz. UEFA'nın tercihleri, duruşu ve izlediği politikalar bellidir. Aynı zamanda benzer olaylar karşısında merkez liglerin kulüplerine ve çevre liglerin takımlarına farklı kararlar alması ya da yaptırımlar uygulaması, onun güvenilirliğini de ortadan kaldırmıştır. Ayrıca, pandemi döneminde bile bankalarda milyarlarca Euro rezervi bulunan UEFA'nın kulüplere destek sağlayabilecek herhangi bir politika içinde olmaması da, UEFA'nın gerçekten futbola ilgisinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda çevre ligler UEFA'ya karşı güçlerini birleştirebilecekleri, dayanışmalarını artırabilecekleri ortak bir platform oluşturmak zorundalar. Bu, UEFA'nın gizli faullerine "dur diyebilmenin" de ilk adımı olabilir.
Bugünkü Avrupa kulüp futbol yapılanması, UEFA'nın finansal futbol tercihleri doğrultusunda ortaya çıkmış bir yapıdır. UEFA tercihini, merkez liglerden yana yaparak, dengesizliği bir denge noktası olarak planlamış ve futbolun içsel dinamiklerinden gelen rekabeti, çevre liglerin aleyhine olacak şekilde iktisadi, mali ve sportif olarak kurgulamış ve kalıcılaştırmıştır. Bunu hayata geçirirken de, yeri geldiğinde elindeki araçları çevre liglere despotik bir şeklide kullanmaktan da kaçınmamıştır. Bu süreçte merkez liglerin büyük kulüplerini koruyup kollamış; aynı durumlarda çevre lig takımlarına ise aynı toleransı göstermemiştir. UEFA bu seçimleri nedeniyle temel mottosu olan "fair play"den uzaklaşarak, açıkça olmasa da "unfair play"i tercih eden bir örgüt haline gelmiştir.
Bugün Avrupa futbolundaki olumsuzluklar, doğal olarak lokal federasyonlara ve onların takımları arasındaki dengesizliğe de neden oluyor. Dengesiz ve haksız rekabet, futbolun fair play ruhunu olumsuz etkiliyor. Dengesizlik, haksızlığı; haksızlık ta eşitsizliği beraberinde getiriyor. Bu da, zaman içinde ligler ve takımlar arasında giderilmesi olanaksız adaletsizliklere yol açıyor. Tüm bu olumsuzluklar: haksız rekabet, dengesizlik, eşitsizlik ve adaletsizlik, Avrupa futbol yapılanmasının taşıyıcı kolonlarındaki çatlaklardır. Bu çatlakları gidermeden Avrupa futbolunun ayakta kalması çok zordur.