“Eğer Barça bir futbol kulübünden daha fazlasıysa, Pep Guardiola da bir teknik direktörden daha fazlasıdır.” (Miguel Angel Violan)
Sadece oyun felsefesi ve anlayışıyla değil, sahip olduğu vizyon ve misyon ile de tüm futbolculara ve teknik adamlara rol model olabilecek bir kişilik Pep Guardiola...Bana göre kazanmak ve kazandırmak için yaratılmış bir beyin. Ona yatırım yapan hiç bir kulüp bugüne kadar hayal kırıklığına uğramadığı gibi, her gittiği takıma sportif ve parasal olarak çok önemli katmadeğer sağlamış bir "kazandıran" o aslında...
Nedir Pep Guardiola'yı bu kadar farklı kılan? Sadece sahip olduğu oyun anlayışı ve felsefesi mi onu başarıya götüren?
2017-18 sezonuna Premier Lig'de fırtına gibi giren Manchester City ne Lig'de, ne de Şampiyonlar Ligi'nde durdurulamıyor. Şampiyonlar Ligi’nde de fırtına esmeye devam ediyor. Kuvvetle muhtemeldir ki, rüzgarın hızı kesilmezse, Manchester City Pep Guardiola ile tarihinin en başarılı dönemini yaşamaya aday görünüyor.
Premier Lig’de oynadığı 15 maçta 14 galibiyet ve bir beraberlikle 46 puan toplayan, 46 gol atıp sadece 10 gol yiyen lider Manchester City, bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde de beşte beş yapıp 15 tam puanla gruptan lider olarak çıkmayı garantiledi. 5 maçta 12 gol atıp 2 gol yiyerek +10 avantaja ulaştı.
Futbolun felsefesini değiştiren ustası Johan Cryuff’tu, oyunu değiştiren de Cruyff’un çırağı, bugünün ustası Pep Guardiola oldu.
Barcelona futbol kulübünde top toplayıcılıktan gelip daha sonra takımın kaptanı ve en sonunda da teknik direktörü olan Pep Guardiola, Barcelona’nın başında olduğu dönemde toplanmadık kupa bırakmamış ve Barça’yı Real’e karşı ezeli rekabette ezici bir üstünlüğe taşımıştı.
Top toplayıcılıktan, kupa toplayıcılığına
Pep Guardiola'nın etkileyici olduğu kadar, ilginç bir futbol kariyer gelişimi var...Bu başarı öyküsü, ülkemizde de futbolcu olmayı önüne hedef koyan çoğu genç yetenek için de bir yol gösterici mahiyette.
18 Ocak 1971 Santpedor doğumlu olan Josep "Pep" Guardiola, kendi ifadesiyle Barcelona Futbol Akademisi La Maise’da top toplayıcısıyken, 13 yaşında FC Barcelona'nın altyapı kulübü olan FC Barcelona B'ye geçti. Yaklaşık 6 yıl FC Barcelona'nın altyapısında oynayan Guardiola, 1990 yılında profesyonel oldu. FC Barcelona ile La Liga'daki ilk maçına 16 Aralık 1990 tarihinde Cádiz CF ile oynanan maçta, defansif orta saha futbol yeteneğiyle öne çıkan Pep Guardiola 1997'de José Mari Bakero'dan takım kaptanlığını devraldı. 1990-2001 yılları arasında FC Barcelona ile ligde 263, toplamda ise 379 maça çıkan Guardiola, 17 Haziran 2001'de Valencia FC ile oynanan lig maçıyla FC Barcelona kariyerini noktaladı.
Guardiola'yı tek kelime ile ifade etmek gerekirse o bir kazanan(Winner). Guardiola, futbolu bıraktıktan sonra adeta bir kupa kolleksiyoncusu oldu.
Futbolda teknik adam olarak ilk kariyerine 21 Haziran 2007'de FC Barcelona B'nin başına geçerek başladı. Frank Rijkaard'ın 2007-08 sezonunda kötü bir performans sergilemesiyle de, FC Barcelona başkanı Joan Laporta onu 8 Mayıs 2008'de FC Barcelona'nın başına getirdi ve 5 Haziran 2008'de ise onunla 2 yıllık sözleşme imzaladı. Barcelona ile ilk sezonunda, yani 2008-09 sezonunda çok başarılı bir yıl geçiren Pep Guardiola'nın takımı o sezon 105 gol ve 87 puanla, ezeli rakibi Real Madrid'e 8 puan fark atarak, +70 gol averajıyla şampiyonluğa ulaştı.
Copa del Rey'i Athletic Bilbao'yu 4-1 yenerek, UEFA Şampiyonlar Ligi'ni Manchester United'ı 2-0 yenerek, Supercopa de España'yı Athletic Bilbao'yu 2-1 ve 3-0'lık sonuçlarla geçerek, UEFA Süper Kupası'nı, UEFA Kupası şampiyonu FK Shaktar Donetsk'i uzatmalarda 1-0 yenerek, FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nda yarı finalde Kuzey Amerika temsilcisi olan Meksika takımı Atlante'yi 3-1, finalde ise Güney Amerika temsilcisi olan Arjantin takımı Estudiantes'i uzatmalarda 2-1 yenerek 6 turnuvada da Barcelona'yı şampiyon olan ilk teknik direktör oldu.
2008-2012 arası Barcelona’da çok başarılı bir dönem yaşayan Pep Guardiola, 27 Nisan 2012 itibarıyla Barcelona'daki görevini bırakarak ve 16 Ocak 2013'te açıklanan anlaşmayla 2013-14 sezonundan itibaren Bayern Münih teknik direktör oldu. Bundesliga’da Bayern’le 2 Lig şampiyonluğu yaşayan Pep Guardiola, ne var ki Şampiyonlar Ligi’nde istediği başarıya ulaşamadı ve sadece iki kez Şampiyonlar liginde yarı finale kalabildi. Bayern'de motivasyonunu yitiren Pep Guardiola'nın tüm spor camiasınca Manchester United'a gitmesi beklenirken, o farklı bir karar vererek, Manchester şehrinin bir başka takımı Manchester City'e gitti.
FC Bayern München'de 161 maçta 124 galibiyet aldıktan sonra, 2016/17 sezonu itibarıyla 30 Haziran 2016'da görevi bırakıp 1 Temmuz 2016’da Premier Lig’in güçlü ve en zengin ekiplerinden Manchester City’e giden Pep Guardiola, Manchester City ile Premier Lig'de kasırga gibi esiyor. 15 maçta 14 galibiyete imza atan Pep Guardiola'nın takımı, 2017-18 sezonunda 15.hafta itibariyle Premier Lig'de lider konumunda.
Şampiyonlar Ligi'nde ise beşte beş yapan Pep'in takımı 15 puanla gruptan lider olarak çıkmayı garantilemiş durumda.
|
Kulüp
|
Tarih
|
Başarı
|
|||||
Takım
|
Başlangıç
|
Bitiş
|
O
|
G
|
B
|
M
|
Başarı %
|
|
|
FC Barcelona B
|
21 Haziran 2007
|
30 Haziran 2008
|
42
|
29
|
8
|
5
|
69.05%
|
|
FC Barcelona
|
1 Temmuz 2008
|
30 Haziran 2012
|
247
|
179
|
47
|
21
|
72.47%
|
|
FC Bayern München
|
26 Haziran 2013
|
30 Haziran 2016
|
134
|
102
|
15
|
17
|
76.12%
|
Toplam Kariyer
|
422
|
309
|
70
|
43
|
73.22%
|
Pep Guardiola’nın çalıştırdığı kulüplerdeki performansı yukarıda bir tabloyla sizlerle paylaşılıyor.
Pep Guardiola futbol kariyerinde Johan Cruyff, Boby Robson gibi oyunun liderliğini yapan, Cruyff gibi oyunun felsefesini değiştirebilen teknik ve usta adamlarla çalışma şansı yakaladı. Gençliğinde çevresel oyun görüşü, taktik zekası, saha içi anlama ve algılamadaki başarısı, teknik ve hareket potansiyeli yüksek bir oyuncu olarak Pep Guardiola, Cruyff'un gözünden kaçmadı. Bu özellikleri nedeniyle, Cruyff ona “saha içindeki beynim” sıfatını yakıştırmıştı. Futbol oynadığı zamanlarda zeki bir oyuncu olan Pep Guardiola, aynı zamanda taktik, teknik ve stratejik olarak da rakiplerine üstünlük sağlayabilecek yetkinliklere ve felsefi donanıma sahipti. Cruyff'un Rinus Michels ile Barcelona'da da uygulama şansı bulduğu "Total futbol" felsefesi, Pep Guardiola'yı da düşünsel olarak etkiledi. Bu esinlenme, onu futbolun oyun felsefesine katkı sağlayabilecek yüksek entelektüel düzeye ulaşmasında, sıradışı ve usta bir teknik adama dönüşmesinde önemli bir rol oynadı.
Pep Guardiola’nın bu başarılı geçmişinde rol model gördüğü 2 büyük teknik adamla çalışması, Barcelona gibi kazanma kültürünün egemen olduğu bir futbol kulübünde oynaması, onun oyuncu ve teknik adam olarak, oyunu değiştiren bir teknik ve taktik potansiyele ulaşmasına olanak ve ortam sağladı.
Bu faktörlerin Guardiola’nın teknik adamlık kariyerine etkilerini çalıştırdığı kulüplerde elde ettiği sportif başarılarda görebiliyoruz.
Bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum ki, bugüne kadar hiçbir İspanyol takımı, Pep Guardiola’lı Barcelona’nın başardığı La Liga- Kral Kupası ve Şampiyonlar Ligi üçlemesini bugüne kadar başaramamıştır.
Barcelona’nın başına geçtikten sonra takımına oynattığı kısa üçgenlere dayalı, bıktırıcı pas oyunu (her ne kadar kendisi bu oyunun Tiki Taka olmadığını belirtiyorsa da) sayesinde üst üste üç kez (2009-2010-2011) La Liga şampiyonluğu, 2 kez Copa Del Rey (2009-2012), 3 İspanyol Süper Kupası (2009-2010-2011), 2 kez UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve 2 kez FIFA Dünya Kulüpler Kupası Şampiyonluğunu (2009-2011) kazandı. Bu süreçte, diğer takımlar Pep Guardiola’nın Tiki-Taka’sını çözemediler, Barcelona’nın oyun anlayışını bozamadılar. Pep bu oyun anlayışıyla toplanabilecek tüm kupaları FC Barcelona ile kazandı.
Bu oyun anlayışı ile futbolda Rinus Michels’in total futbol anlayışını yeni baştan dizayn eden Pep Guardiola, topa hakimiyetini ilk plana koydu. Rakibe alan bırakmayan, sahanın her yerinde rakibe pres yapan, kısa al-verler ile sahanın hemen hemen her yerinde oyuncularına üçgenler kurdurarak, takımını zincirleme birbirine bağladı. Bu anlayışla, tüm takımı aynı anda topluca hareket ettirip rakibe top göstermeyerek oyunu koparan futbol anlayışını geliştirdi. Sir Alex Ferguson, "Barcelona ile oynarken, topu kaptırmaya görün, bir kez kaybettiniz mi, başka bir top bulmanız gerekir" diyerek, Pep Guardiola'nın hakkını veriyordu. Bu futbol anlayışı ve felsefesiyle, ezeli rakibi Real Madrid’i de saf dışı bırakan Pep Guardiola, adeta 0-1-10 taktiği ile kaleciyi de aktif oyuna dahil eden bir futbol anlayışını geliştirdi. Özellikle, bu konuda en başarılı olduğu kulüp Manuel Neuer ile Bayern Münih oldu. Nitekim, Bayern Münih’in paylaştığı bir fotoğrafta, Guardiola’nın arkasındaki taktik tahtasında, Guardiola kaleci Neuer’i defansın en son adamı olarak gösterdiği görülmekteydi. Çoğu gazeteci bunun bir fantastik düşünce olmadığını, ertesi gün Bayern’in Köln’ü 2-0 yendiği maçta net olarak gördü. Bu maçta Bayern zaman zaman 10 isimle hücum ederken orta sahayı kaleci Manuel Neuer’e bırakmıştı. Kaleci Neuer belki de onun bu felsefesini hayata geçirme imkanı bulduğu en mükemmel kalecilerden birisiydi. Neuer bu anlamda bugün bir takım için “bir kaleciden fazlasını” ifade ediyor.
Pep Guardiola’nın Barcelona’sı, Pep’in özgün düşüncelerini tam anlamıyla hayata geçirme fırsatı ve olanağı yakaladığı bir futbol laboratuarı gibiydi. Pep’in temel oyun felsefesini topa sahip olma anlayışı oluşturuyordu. La Liga’da Barcelona’nın başında olduğu zamanlarda, klasik bir başarılı takımın bile zor ulaşacağı topa % 60-65 sahip olma yüzdesini, Guardiola Barcelona’yla birlikte LaLiga’da % 73’e, Şampiyonlar Ligi'nde de % 72’ye çıkartmıştı. Pep Guardiola’nın topa hakim olma anlayışı, diğer takımların topa sahip olma anlayışlarından farklılıklar taşıyordu. Çünkü, topa hakim olmak demek, her şey anlamına gelmediğini biliyordu. Nitekim, Mourinho’nun 2010’da Inter’le ulaştığı Şampiyonlar Ligi finalinde Barcelona'ya karşı mahkum bir futbol anlayışı ve %45 topa sahip olmasıyla Barça'yı yenip şampiyon olması, topa sahip olma düşüncesinde de derin felsefi ve pratik sonuçların bulunduğunu bize anımsatıyor. Ona göre topa sahip olmak ama sahanın her yerinde sahip olmak çok önemli, ancak sahip olduğunuz topla sonuç alamıyorsanız, o zaman bu fantastik bir düşünce olarak kalıyor. Kısacası, etkin bölgelerde sonuç odaklı topa sahip olmak, günümüz modern futbolunda çok anlamlı. Yoksa, istatistiklerin tek başlarına bir anlam ifade etmediğini Pep Guardiola çok iyi biliyor.
Pep Guardiola’nın Barcelona ile oynadığı 'Tiki Taka' adı ile anılan oyunun temel hedefi topa hakimiyetti. Bu oyun anlayışının üç boyutu vardı. Birincisi topa hakim olan takım, rakibin gol şansını azaltırken, kendi gol şansını da arttırır. İkincisi, top takımda olduğu sürece rakip psikolojik olarak hırpalanır. Üçüncüsü de üstün teknik ve çabukluk sahibi olan Barcelona oyuncularının meziyetlerine uygun, yani takıma avantaj sağlayan bir futbol oynanmış olur. Usta gazeteci yazar Deniz Gökçe bu konuyu, oyuncu yapısı bakımından da çok güzel ortaya koymuş. “…kaldı ki, Barcelona'nın altyapısından gelen oyuncular aslında kısa boylu ama çabuk, yaratıcı, çok yer değiştirebilen oyuncular. Topa hakim olma ve çok pas stratejisi onların altyapıda geliştirilen becerilerinin oyuna etkisini maksimize ediyor. Bir başka bakışla kullanılan sistem ve taktik oyunculara mükemmel uyuyor. Eğer Guardiola, Manchester United veya Milan'ı çalıştırsaydı ya sistemini değiştirirdi ya bir sürü yeni oyuncu getirirdi ya da takım uyum sağlayamazdı.” (Deniz Gökçe, “Futbolda Paradigma Değişimi, 3 Ocak 2011)
Bayern’in yıldızı Frank Ribery, televizyonlara verdiği bir röportajda, Pep’in başarılı bir teknik adam olduğu kadar, farklı oyun anlayışına da sahip olduğunu ifade etti. “Pep’in klasik 3–4–3’ünden sonra, 4–1–4–1 gibi çok farklı futbol dizilişi bana (bize) çok garip geldi. O bizden bir tren gibi hızlı ve seri olmamızı istiyor. Bugüne kadar çok farklı teknik adamla çalıştım, her birisi farklı şeyler denedi ama Pep Guardiola, bugüne kadar gördüğüm en ilginç teknik direktörlerden birisi” diye konuştu.
Pep’in Bayern’deki bir başka yıldızı Arjen Robben ise; “Biliyorsunuz onun çok farklı bir futbol felsefesi var, adapte olmak gerekiyor. Adapte olamazsınız. Sürekli olarak önde baskı istiyor. ‘Topu kalemizden uzak tuttuğumuz sürece bize gol atma ihtimalleri yok’ diyordu. Sürekli olarak yüksek tempoda oynamak istiyor, bol bol koşmanız gerekiyor” diyor.
Katalan teknik adam, Barcelona ve Bayern Münih teknik direktörüyken sahaya koyduğu futbol anlayışıyla Avrupa ve dünya futbolunu domine etmeyi başarırken, en önemli taktik anlayıştan birisini, “Bir kanun olmamakla birlikte, kaptırılan topun en kısa sürede (5 saniye içerisinde) geri kazanılması” anlayışını da futbola monte etti.
NBC'ye konuşan Manchester City’nin Türk asıllı Alman oyuncusu İlkay Gündoğan, "Bu, duruma ve rakibe bağlı. Eğer çok defansif bir pozisyondaysak ve topu kaybetmişsek, savunmadaki pozisyonlarımızı almaya çalışıyoruz. Ama eğer rakip ceza sahasına yakınsak ve burada topu kaybedersek, anında geri kazanmaya çalışıyoruz. Bir kanun olmamakla birlikte, bu süre beş saniyeyi geçmemeli" şeklinde konuştu.
Pep Guardiola, bizi her zaman üç savunmacı, iki merkez oyuncu ve önlerinde iki atağa dönük orta saha oyuncusu dizilişiyle oynatmak istiyor ve oynatıyor. Bu dizilişle, oyun bizim için daha kolay hale geliyor. Rakibe daha kolay üstünlük kurabiliyoruz. Bu dizilişle oynarken, bu oyuncular arasında kısa paslar yapıyoruz ve en önemlisi de, öndeki iki oyuncumuz David Silva ve Kevin De Bruyne için alan yaratmaya çalışıyoruz. Onlar da dönüp, kendilerine gelen topu kanatlardaki ikilimize Rahaem Sterling ve Leroy Sane’e aktarmaya çalışıyorlar. Tabi ki, burada temel amaç, topu son olarak ideal durumdaki Sergio Agüero ile buluşturuyoruz."
Manchester City bu sezon Şampiyonlar Ligi ve Premier Lig’de Liverpool, Chelsea, Arsenal, Napoli gibi zorlu takımları yendi. Sky Sports ile röportaj yapan Kevin De Bruyne, Pep Guardiola'nın takımın başına geçtiğinden bu yana futbol oynamaktan tüm oyuncular olarak çok keyif aldıklarını belirtirken, bu işin sırrını da mülakatta muhabir ile paylaştı.
Belçikalı yıldız Kevin De Bruyne’e göre Pep Guardiola’nın her şeyi kolaylaştıran bir futbol stili var. Onun bu tarzı, takımdaki her oyuncunun oynadığı futboldan keyif almasını sağlıyor. Oyuncular sistemin birer üyesi olduklarında da, takım olarak daha iyi futbol oynuyorlar ve işler daha kolaylaşıyor."
Guardiola'nın sisteminin tamamen topa sahip olma üzerine inşa edildiğini ifade eden Kevin De Bruyne, Pep Guardiola’nın kaleciye yönelik geri pas ağırlıklı oyundan nefret ettiğini, laf olsun diye atılan isabetsiz ve gereksiz pasları hiç sevmediğini, maç içerisinde herkesin bulunması gereken yerlerde gerekli pasları almalarını sağlayacak bir pas oyunu sistemine adapte olduklarını, sürekli dikine oynayarak, ileri uç oyuncularının topla buluşturulmasını, yaratıcı paslarla oyuna hükmetmeyi” kendilerine felsefe olarak aşılamaya çalıştığını belirtiyor. Topa daha çok sahip olabilmek için sürekli olarak toplu antrenmanlar yaptıklarını, 5'e iki ya da 6'ya 2'lik çemberlerle, Pep Guardiola’nın Rondo adını verdiği pas oyunu oynayarak antrenmanları tamamladıklarını” dile getiriyor.
Çoğu takımın sadece maç öncesi ısınma, antrenmanlarda ise eğlence amaçlı oynadığı “Ortada Sıçan” pas oyunu, Pep Guardiola antrenmanlarının temelini oluşturuyor. Antrenmanlar “Rondo” ile başlayıp “Rondo” ile bitiyor. Mükemmel pas oyunu ve isabetli pas trafiğinin arka planında bu teknik ve oyun anlayışının büyük payı bulunuyor. Usta oyuncu Xavi Hernandez’in 2011’de The Guardian’a verdiği bir demeçte bakın bunu nasıl açıklıyor. “Bizim Barcelona’daki antrenmanımızda her gün sürekli ortada sıçan oynanır. Topa hakim olacaksın, sorumlu olup topu kaybetmemeye ciddi şekilde çalışacaksın, Topu kaybedersen ortaya girer ve sıçan olursun. Bizim futbolumuzda teknik yetenek fiziki güçten daha önemli bir faktör olarak değerlendirilir.”
Rondo ile Pep Guardiola oyuncularının dar alanda, baskı altında maksimum olumlu pas yapabilme yetilerini geliştirebilmeyi, kaybedilen topun kısa süre içinde kazanılması için mücadele gücünü arttırmayı amaçlıyor. Bu antrenman tekniği, oyuncuların baskı altında ve dar alanda oynarken, çok hızlı karar verebilmelerine ve isabetli pas yapabilmelerine olanak sağlıyor.
Pep Guardiola başında olduğu her takımda kendisine belirlediği bir lider oyuncu etrafında, oyun felsefesini hayata geçirmeye ve buna göre oyun anlayışını dizayn etmeye çalışıyor. Çalıştırdığı takımlara bakıldığında, Barcelona'da bu karakterde oyuncu olarak Sergio Busquets’i görürken, Bayern'de bu görevi Thiago Alcantara’ya, bazı zamanlarda da Xabi Alonso veya Philipp Lahm'dan birine verdiğini gözlemledik. Tıpkı, kendisini Johan Cruyff’un saha içinde gördüğü gibi Pep bu oyuncuları görür ve onlara özel görevler yükler. Bu oyuncular, Pep’in oyun anlayışını yeşil sahaya aktarmada kritik oyunculardır. Pep bu görevleri “Kritik Başarı Faktörü” olarak değerlendiriyor. Bu oyuncular, ona göre mükemmel çalışan pas oyununda temel dişlilerdir. Bu oyunculardaki olası bir form düşüklüğü ve oyun içindeki aksamalar, tüm sistemi olumsuz etkiler. Bunu bilen ve anlayan kurnaz rakip hocalar, öncelikle bu oyuncuları kilitlemeye çalışırlar. Bu pas trafiğini felç etmeye çalışırlar.
Pep'in Manchester City’de bu görevi verdiği kritik oyuncu ise Belçikalı yıldız Kevin de Bruyne. Premier Lig istatistikleri de gösteriyor ki, Belçikalı yıldız, isabetli pas, top kazanma, etkili pas verme, gibi oyunu yönlendiren temel istatistiklerde çok üstün durumda.
Pep Guardiola’nın Bayern’deki yıllarını anlatan ve kendi özel “sırlarını” açıkladığı “Pep Confidential"da, Pep Guardiola ‘Hücum’u doğuştan gelen bir yetenek olarak nitelendiriyor. Savunmayı ise çok çalışmayla geliştirilecek bir şey olarak değerlendiriyor. Eğer hücumcu bir takım yaratmak istiyorsanız, kesinlikle çok iyi bir defansif stratejiye sahip olmanız gerektiğini vurguluyor. Hücum futboluyla bir leşen güzel futbolla sonuca ulaşmak, Pep Guardiola için büyük bir haz demektir. Kısa paslarla hızlı ve etkileyici üçgenlerle, son derece hızlı bir oyunla topa sahip olup rakibin elini kolunu bağlayan Pep Guardiola, bu konudaki stratejisini de kendisi ifade ediyor. “Benim temel amacım rakiplerimi mahvetmektir.”
Kısacası, Pep Guardiola bugün futbol oyununu felsefe ve teknik olarak geliştiren sıra dışı bir teknik adam. O kenarda oturup saha içinde oyuncularını yönlendiren bir hoca olmaktan daha çok, oyuncuların düşünsel yapılarını değiştirmeyi ve buna göre futbolu geliştirmeyi amaçlayan bir futbol bilgesi, bir futbol ustası. Oyuncularına kazanma kültürünü aşılayan, çalıştığı kulüpleri kupa koleksiyoncusu yapan, top toplayıcılıktan kupa toplayıcılığına ulaşma başarısı göstermiş bir başarı abidesi....Ondan sadece yeşil sahalarda değil, saha dışında da öğrenilecek çok şey var. Bir sonraki yazımızda Pep Guardiola'nın futbol birikimi ve düşüncelerinin iş yaşamına da nasıl ışık tuttuğunu sizlerle paylaşacağım.