2022-23 sezonunda Süper Lig'de tam sekiz İstanbul kulübü mücadele edecek. Bu takımlar Başakşehirspor, Beşiktaş, Fatih Karagümrükspor, Fenerbahçe, Galatasaray, İstanbulspor, Ümraniyespor ve Kasımpaşaspor. Yani ondokuz takımlı Süper Lig'in yüzde 42'si İstanbul takımlarından oluşuyor. Bu durum futbol yapılanmamızda anormal bir yapıyla karşı karşıya kaldığımızı bize gösteriyor. Zaten Süper Lig'de İstanbul kulüplerinin açık ara ekonomik, finansal ve sportif haksız rekabet üstünlükleri söz konusuyken, şimdi İstanbul kulüpleri lehine bu haksız rekabet daha da artmış olacak.
Öncelikle coğrafi olarak Süper Lig kulüplerinin haritada dağılımlarını bir görelim.
Tablo 1'den de görülebileceği üzere 2022-23 sezonunda Süper Lig'de yer alacak kulüpler Marmara Bölgesi, İç Anadolu, Akdeniz Bölgesi, Karadeniz Bölgesi ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinde yer alıyor. Türkiye'nin en büyük üçüncü kenti İzmir'den ve Ege Bölgesi'nden takım bulunmuyor. Marmara Bölgesi'nden sekiz, İç Anadolu ve Akdeniz'den dörder, Karadeniz'den iki ve Güneydoğu Anadolu'dan da bir takım Süper Lig'de yer alıyor.
Aşağıdaki haritadan da görülebileceği gibi Süper Lig'in demografik dağılımı son derece dengesiz. İstanbul'da görülen yoğunlaşma adeta Süper Lig'i İstanbul ligine dönüştürmüş durumda.
Süper Lig'de yer alan sekiz İstanbul takımının altısı Avrupa yakasında, ikisi de Anadolu yakasında yer alıyor.
Daha çok merkez ve batıda yoğunlaşan takımlardan oluşan Süper lig yapılanmasını demografik olarak Avrupa'nın diğer ligleriyle karşılaştırdığımızda, Süper Lig'in demografik anlamda Avrupa'nın açık ara en dengesiz dağılıma sahip ligi olduğunu görüyoruz.
Süper Lig dengesiz demografik dağılımda İngiliz Premier Lig ile adeta yarışır durumda. 2022-23 sezonunda İngiliz Premier Lig'de Londra'dan altı kulübün yer aldığını görüyoruz. Bizde ise sekiz…Premier Lig'i dörder takımla İspanyol La Liga ve Bulgar 1.Futbol Ligi izliyor. İspanya'da Madrid'ten 4 takım La Liga'da mücadele ederken, aynı şekilde komşumuz Bulgaristan da Sofya'dan 4 takımın 1.Ligde yer aldığını gözlemliyoruz.
Diğer Avrupa liglerinde 2022-23 sezonu itibariyle demografik yoğunlaşmayı incelediğimizde,
olduğunu gözlemliyoruz.
2022-23 Süper Lig sezonunda sekiz takımın İstanbul'dan katılıyor olması, futbolumuzda demografik bir dengesizliğin olduğunu bize gösteriyor. Futbolumuzda zaten var olan ekonomik, finansal ve sportif dengesizlikler İstanbul kulüplerine bazı rekabet üstünlükleri sağlıyor. Şimdi buna bir de artan takım sayısı eklendiğinde, Süper Lig'de oluşan bu İstanbul konsantrasyonu zamanla futbolumuzdaki dengesiz ve haksız rekabeti daha da pekiştirecek gibi görünüyor.
Süper Lig'de rekabet İstanbul kulüpleri lehine haksız ve dengesiz bir şekilde devam ediyor. Son dört senede İstanbul takımlarının Takım Harcama Limitlerinden yüzde 45, toplam gelirlerden de yüzde 44 pay aldığı görülüyor. Yine toplam borçlanma kaynaklarının yüzde 78'i de İstanbul kulüplerine gidiyor. Yani hem gelirde, hem kaynakta, hem de harcamada İstanbul'un açık ara rekabet üstünlüğü bulunuyor. Süper Lig'in bütçesi İstanbul takımlarına akıyor. Bu durum da futbolumuzdaki dengesiz ve haksız rekabetin giderek artmasına ve sportif başarının düşmesine neden oluyor.
İstanbul'un Türk ekonomisindeki yeri kuşkusuz tartışılmaz. Toplam milli gelirin neredeyse yarıdan fazlası İstanbul ve Marmara bölgesinde yaratılıyor. Olaya bu açıdan yaklaşıldığında, bugün İstanbul takımlarının Süper Lig'de sayıca fazla olması doğal karşılanabilir. Ancak, bu sayının toplam kulüp sayısının yüzde 42'sine ulaşmış olması bunun doğal ve doğru olmadığını bize gösteriyor. Bunun optimal dengesinin ne olması gerektiği tabi ki tartışılabilir. Ancak tartışılamayacak bir şey varsa, o da Süper Lig'deki takımların neredeyse yarısının İstanbul'dan geliyor olmasıdır. Dünyanın en büyük futbol ekonomisine sahip Premier Lig'de bile bu oran yüzde 30'dur. Yani mevcut durumda Süper Lig'de bir anomali söz konusudur. Bu durum bizi refaha değil, başarısızlığa ve sefalete götürür. Zaten var olan durumumuz da bundan farklı değildir.
İstanbul'dan sekiz takımın Süper Lig'de yer alıyor olması, bir yarışmanın sonucunda gerçekleşmiş olsa bile, bu sonucun gerçekleşmesine olanak ve ortam sağlayan koşulların nasıl geliştiğinde bakıldığında, bu sonucun tesadüfen oluşmuş bir durum olmadığını; tüm futbol kaynaklarının İstanbul'a akacak şekilde organize edildiğini görüyoruz. Bunun doğal sonucu ise altmış beş yılın sonunda geldiğimiz sportif başarısızlıktır.
Türk futbol üst yapılanması bugün Türkiye'de adeta merkez ve çevre (taşra) benzeri bir yapılanmayı hayata geçiriyor. İstanbul merkezli ve onun etrafında diğer bölgelerin çevresel oyuna dahil olduğu bir lig yapılanmasından söz ediyorum.
Futbol yapılanmamızı yönlendiren stratejilerin dengede ve adil bir rekabeti kurmaktan daha çok, dengesiz rekabeti artıran ve haksız rekabeti yücelten politikalar temelinde yükselmesi bu sonucu doğurmuştur. Oysa, adil ve dengeli bir futbol üst yapılanması rekabeti daha tabana yayacak, kaliteyi artıracak, futbolda da sosyal adaleti sağlayacak bir yapılanmaya dönüşmek zorundadır. Hiçbir kimse bu durumun futbolun doğal yapısından kaynaklanan ve bir yarışmanın sonucunda oluşan bir sonuç olarak açıklayamaz. Tüm futbol kaynaklarını belirli bir bölgeye aktarırsanız, ucunda bir yarışma olsa bile sonuç bundan farklı olmaz. Ortaya çıkan sonuç bilinçli izlenen ekonomik politik bir stratejinin ürünüdür. Bir tercihtir.
Süper Lig'de ve futbol yapılanmamızda ekonomik, finansal, sportif ve demografik olarak belirli bir bölgeye, belirli bir takıma ya da çevreye yoğunlaşma olanağı sağlanmamalıdır. Futbol kaynakları rekabeti artıracak, adil ve dengeli rekabeti sağlayacak, futbol kalitemizi yükseltecek şekilde dağıtılmalıdır.
Bugünkü Süper lig yapılanması dengede rekabetten daha çok dengesiz rekabeti kurgulayan; haksız rekabeti yücelten, belirli takımların ya da bölgenin çıkarını öncelikleyen, adil olmayan politikalarla yönetilen, başarısızlığı tescillenmiş sportif bir örgütsel yapıdır.
Bu sonucun oluşumunda;