"Babam ve Oğlum", "Mavi Gözlü Dev" ve de mânâsız bir diziden tanıdığım Yetkin Dikinciler'i epeydir görürüm Kaktüs'te. Bazen karısı Aslı ve kızıyla, genellikle de yalnız. "Fena biri değil galiba" diye düşünürdüm ve pandemi döneminde kaldırımda kahve içerken ahbaplık başladı.
Genellikle benden gençleri kıskanan ben, Dikinciler'e neden kanımın kaynadığını çözdüm. İkimiz de İstanbul doğumlu memur çocuklarıyız. Ben hayata Diyarbakır'da ilkokula başlayarak, o Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda oynayarak başlamış. İkimiz de, çeyrek asırlık farkla, Londra Globe Tiyatrosu ve Stratford-upon-Avon'da Shakespeare izlemişiz. "Dirty Duck" pub'da içki içmişiz. Daha ne olsun. Üstelik kahve paralarını da o ödüyor.
Aklı fikri tiyatroda olan Yetkin Dikinciler ve ben. (Foto: Sigortacı Oğuz Bey)
Cihangir'in muhtarları ve doktorları
Cihangir yalnızca ünlü, ünsüz oyuncular, yazarlar, müzisyenler ya da gazetecilerden oluşmuyor. Türkiye'nin en iyi muhtarları ve aile hekimleri de bizim semtte. Muhtarlarımız, yani Halil ve Adnan Beyler ve de Fehime Hanım. Bunlardan en az biri, mutlaka bir talepte bulunacak bir huysuz olduğumu bile bile, "Tuğrul Bey nasılsınız? Bir sıkıntı var mı" sorar camımın önünden geçerken.
Kıssadan hisse ise şu: Muhtarınız yıllardır bu işi yapıyorsa, ilk seçimde mutlaka değişmesi için kampanya yapın. Kendini kamu görevlisi değil de bürokrat sananlardan mahallenizi kurtarın.
Cihangir Semt Konağı'ndaki doktorlar da, bilmem bizim şansımızdan mı, dört dörtlük. Yine bilmem ama iş yükünden bunalmış kaç aile hekimi "Aman aşısı çıktı gelsin", "Şu saat daha rahat o zaman gelin" der. Doktorlarımız Hatıra Topaklı ve Hakkan Hekimoğlu'nu daha hiç asık suratlı görmedim. Üstelik de Covid-19 aşılarının yükümlülüğü de onların zaten dolu olan sırtlarına bindirildiği hâlde.
Peki hiç mi kusurları yok? Var tabii. Benden çok daha genç ve çekiciler. N'apayım sağlığım için bu kadarına katlanıyorum artık.
Cihangir Pürtelaş Mahallesi Muhtarı Fehime Esen yine "hizmeti kapıma kadar" getirmiş
Tarihimden yapraklar
Çok üzüldüm ama zaten Mavişehir, Karşıyaka sayılmaz
Anne tarafından Samsun, baba tarafından Dersimli, İstanbul'da doğmuş orta sınıf bir ailenin çocuğuyum. Fakat Türkiye'nin en ünlü sorusu olan "Hemşerim memleket neresi"ne cevabım hiç değişmedi. "Karşıyakalıyım".
Bu yüzden arkadaşım Enver Nalbant "Ya sana biraz destek atayım taksitle bir eve gir, yaşın 60'a geliyor" dediğinde derhâl Karşıyaka Mavişehir'deki sitelerden birine yazıldım. Dört sene taksit ödedim. Biraz da kıdem tazminatıma başvurdum. Neyse. Yaşadığım en lüks evdi. Havuzlar, kafeler, 24 saat teknik destek...Fakat aidatı bile kira gibiydi. Üstelik site sakinleri, bence, hiç Karşıyakalı gibi değillerdi. Acaba benden başka herkes, Menemenli, Çiğlili, Bucalı hatta zengin Alsancaklılar mı diye çok düşünmüşümdür.
Bu dediklerimin üstünden 10 yıldan fazla geçti. Evi sattım. Karşıyaka iskelesine 12 dakika mesafede küçük bir evim var. Mülkiyeli kardeşim Nilgün Eser bu fotoğrafı gönderince yıllar sonra kendimi kutladım. Lüks villa, ev, arabalar su içinde...Doğaya, plansız programsız müteahhit hırsıyla çok fazla tasallut ettik galiba. Geçmiş olsun herkese.
Yeşilçam'ın "Yeşilçam" olduğu günlerde sinema emekçilerinin 1 Mayıs yürüşü
Bu haftaki "Tarihimden" hem geçmiş, hem güncel. Yıl 1976. 1 Mayıs yürüyüşünde megafonlu muhteşem kadın Fatma Girik. Bu ay 78. yaşını kutladı. Fotoğrafta ise daha 35 bile değil.
Arkadaki bayrak taşıyan delikanlı da Kadir İnanır. Sarı noktam izin vermediği için ötekileri siz çıkarın. Sevgili Fatma Girik, 86 yaşındaki Sophia Loren daha bu yıl başrol oynadı. Happy Birthday.
K.G.G.
Tuğrul Eryılmaz "hafta sonu içki yasağı"nı değerlendirdi. Desen: Kemal Gökhan Gürses
Bu linkler ihmâl edilmesin
- Gomidas oyunu için kampanya, Instagram'ın Af Örgütü sansürü, 7-14 Aralık sansür gündemi Susma Platformu'nda
- Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi ve Kaos GL Derneği'nden kamu sektöründe ve özel sektörde LGBTİ istihdamı raporları
- 805 imzaya destek çağrısı: "Onurlu, huzurlu ve güvenli bir ortak yaşam istiyoruz"
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
- Yerli ve millî olmayan Netflix'im, "Çıplak"ı kaldıran Blue TV'im, Spotify'ım falan yok. 65+ oldukları için hapse atılmalarına ramak kalan grubun bir ferdi olarak keyifle TRT Radyo 3 ve ızdırap çekerek Kablo TV izlemekten başka şansım yok. İşte bu gecelerden birinde Radyo 3'ün Wagner'inden kaçıp TV'ye zapladığım anda çakılıp kaldım.
Şarkıcı Serdar Ortaç, elinde bir kağıt mendille gözyaşlarına boğulmuş İbrahim Tatlıses'in önünde yere çökmüş nâme yapıyordu. Sayın Tatlıses, bu arada, arka koltukta oturan ve ağlayan bir hanımefendiye de kağıt mendil yetiştiriyordu: sayın Gülben Ergen'e. Sayın Ergen'in yanında 'iyi bir kötü adam' diye tanıdığım Mustafa Üstündağ. Onun da yanında tanımakta biraz zorlandığım sayın Nilgün Belgün vardı. Konukların tümü "had bilmek" üzerine konuşan Tatlıses'in zekâsına, geçmişine, belleğine övgüler yağdırıyorlardı. Bunda bir sorun yok. Sokak çetesi tarafından vurulan ve yıllarca ekranlardan uzak kalan meslektaşlarına moral veriyorlardı. Abartmak, tabii ki haklarıydı.
Fakat ne zaman ki sayın Tatlıses yine işe Urfa-Oxford'u karıştırıp durduk yerde "her tarafa üniversite, hastane açan" iktidara bağlılığını bildirdi, ben hemen zaplama hakkımı kullanıp Radyo 3'üme döndüm.
Aklıma darmadağın edilen üniversiteler, Korona test kuyrukları, dolu yoğun bakımlar gelmişti. Wagner dinlerken düşünüyordum, acaba bu kısa magazini yazarken "haddimi" aşıyor muydum?
İbo Şov kelimenin her anlamıyla tam bir "freak show"du. Elde mendil herkes ağladı
- Hayır yanılıyorsunuz. Kadir İnanır, Dalaman'a "göçtüğü" günden beri yasaklarda içkisiz kalmadım. Sadece "viskisiz" kaldım. Zaten bu aralar şöhretimin onu geçtiğinden kuşkulandığı için aramız biraz standart.
Neyse yine içkiye dönersek, La Cave'in Esat Ayhan'ı ortak tanıdıklarımız uğradığı zaman bana güzel şarap ve likör göndermeyi hiç ihmâl etmiyor. Bireysel olarak da gözüme girmeye çalışan Işıl Cinmen ve Ceren Kumbasar gibi genç gazeteciler de şarapsız gelmiyorlar.
Ama esas bombayı sona sakladım. Amsterdamlı arkadaşım Muzaffer, ki ben ona kısaca Muzo diyorum beni jestiyle çok mutlu etti. Şahika Yüksel'di, Füsun Özlen'di, Seray Şahiner'di derken Kaktüs'ün Tahir Buca'sına ulaşmaya becermiş (ne de olsa Avrupalı). Koca bir şişe Jameson evime servis edildi, hem de Black Barrel olanından. Kimseye ikram etmeden hepsini kendim içtim. Cheers...
Son dakika baskıya girerken...
Tam bu işler bitti derken tansiyonum dörde düştü, halbuki bir gün önce 16'ydı. Yere düşüp yerlerde süründüm ve belimi incittim. O sırada T24'ten Melis Karaca muhallebili kadayıf, Deniz Işık peynirli patatesli börek ve Metin Kaan Kurtuluş şekersiz muzlu kekle kapıda bittiler. Onları da eklemeden olmazdı. Yiyeceklerin enfes olduğunu söylemeliyim. Gerçi elleri mahkûm, beni küstürürlerse nüfuzumu kullanıp onları Duvar, bianet ya da Medyascope'a sürdüreceğimi ziyadesiyle biliyorlar.
Advertorial
Bilgehan Uçak, bizim Haftalık yazarlarımızdan o yüzden başka bir açıklamaya gerek yok. İlk romanı “Akşamlar Artık Serin” Everest Yayınları’ndan çıktı.
Müzik önerisi
Bu haftanın müzik önerisi akademisyen olmayan çok ünlü bir fanımdan.
Buyurun 'Angara' havası ve raks...