Müthiş bir haftaydı. Bayram, matem, İHD toplantısı için yokuş inip asansörü bozuk binanın en üst katına tırmanmak, arkadaşım Sezin Akbaşoğulları'nın partisinde benden 35 yaş küçük herkesi kıskanmak, 1 Mayıs'ı nerede kutluyacağıma dair yaşıma uygun karar vermek, bastığım Ece ve Yakup 2 fotoğraflarından sonra nazara gelip orasına burasına hasar veren Hasan Cemal'i merak etmek...
Sezin Akbaşoğulları'nın manzarasız ama pek zevkli Galata Salon'daki doğum günü partisinin baş köşesi bana ayrılmıştı. Bir Irish Coffee ısmarlayan herkesle fotoğraf vermeyi kabul ettim. Yani ısrarcı olan, biri hariç... Bütün geceyi evli bir çiftle aynı masada geçirmek sıkıcı olabilirdi ama sık sık konsomasyona çıktım.
Mekânda çok miktarda parlak ve gençlikleriyle beni sinirlendiren tiyatrocu, dizici ve sinemacı vardı fakat magazin değerleri düşük olduğu için onları bahis konusu etmeyeceğim. En çok zaman geçirdiğim masa şöhretleri bana yakın olduğu için Engin Günaydın ve Devin Özgür Çınar'dı. Çok eğlenceli oyuncular. Ne var ki Irish Coffee ısmarlamayan tek masa da onlarınki oldu. Yine de alınmadım çünkü yaşları 45+ idi.
Pandemi denen şeyin başladığından bu yana bana en zor dördüncü günü, İnsan Hakları Derneği yaşattı. "Demokratik Mücadelede Durum, Yeni Yol ve Yöntem Arayışları Çalıştayı"nda moderatör olmamı istediler. Hayatımda, 'münafık', 'sempatizan', 'ortalık karıştıran' dâhil onlarca sıfatla anıldım ama hiç 'moderatör' olmamıştım. Yeri de Baro binası diye anlayınca hemen kabul ettim. İşte burada duralım.
Meğer İstiklal'deki değil, Galata-Karaköy-Tünel üçgeninde trafiğe kapalı sokakta olan Baro Kültür Merkezi imiş. Önce kaybolup sonra çeşitli bireylerin yardımıyla Çalıştay'a 1 saat 20 dakikada ulaştım. Asansör bozukmuş katları ancak 15 dakikada katedebildim. Tabii bu yüzden çok otokratik bir moderatör oldum. Kimseyi 22 dakikadan fazla konuşturmadım ve en başta "mânâsız soruların sorulmasına" izin vermeyeceğimi söyledim.
Neyse ki konuşmacılar çok parlaktı. İsmi nüfus memurunun gadrine uğrayan Lülüfer Körükmez ve Hülya Dinçer hem güzel hem akıllıydılar. Diğer konuşmacı, benim gibi bir boomer olan Erdoğan Aydın'dı. Bütün edepsizliğime rağmen program 35 dakika uzadı.
Cihangir HomeRoom'da otururken karşımdaki güzel kadından bir türlü gözlerimi alamıyordum. Galiba onu Kız Kardeşler filminde görmüştüm: Cemre Ebuzziya. Hemen yanına gidip daha kendisi doğmadan, Paris'te yaşayan halası, ünlü sanatçı Alev Ebuzziya ile iki kez yemek yediğimi söyleyip benimle fotoğraf çektirmeye hayır demesini engelledim. Gerçi eğer doğru söylediyse -ki neden söylemesin- T24'teki yazılarımı düzenli olarak okuyormuş.
Gezi 2013
Haftanın başında, bırakın aklıbaşında herkesi, beni bile dehşete düşüren bir "sonuçla" Gezi davası nihayete erdi. Sokağa çıkan yüz binlerce insana gözdağı vermek için sekiz kişi seçilmişti.
Ben bile bir gece kalkıp gösterilere katılmaktan kendimi alamamıştım. Bundan iki gün sonra ise gaz fişeğinden kaçanların çaldığı Cihangir kapılarını açanlardan biri de bendim. O gece on bir kişiyi konuk ettim. Kadın da vardı, erkek de, yaşlı da vardı genç de, Kürt de vardı, MHP'li de... İnanmayacaksınız, ısrarlarıma rağmen uzunca kalanlar bile bir kahvemi içmediler. Daha fazla ısrar etmemem, içime derttir.
* Demokrasi İçin Birlik , 22 Nisan toplantısının sonuç bildirgesini yayınladı: "Gerçek bir demokrasi programı etrafında ortak mücadele örülmeli "
* 1 Mayıs için çok sayıda NGO'dan katılım çağrısı var ama ben torpil yaparak üyesi olduğum İnsan Hakları Derneği'ninkini kullanıyorum.
Hemen bir günah çıkarmayla başlayayım. Uzunca bir süre istedikleri kadar kasabalı olsunlar, HalkTV, KRT, Gerçek TV, Gerçek Gündem TV ve hatta Tele1'e çook çook gerekmedikçe bulaşmayacağım. Eğer "gerçek" kısımları karıştıysa kabahat bende değil, isim bulmakta yaratıcı olamayan meslektaşlarımda. Neyse...
Gezi davası haberlerini veren yandaş akım televizyonlara hiçbir şey söylemeye değmez. Sadece, davanın ertesi günü çıkan dört gazetenin ilk sayfalarını vermekle yetiniyorum. Dördü de davayı Kavala üzerinden ve yine dördü de haberi birinci sayfalarının sol alt köşesinde görmüşler. Biliyorum, "bunları biliyoruz" diyeceksiniz ama yine de neşriyat müdürü, yazı müdürü olan bir iki kişinin bundan rahatsız olacağı umudunu taşıyorum.Bunlara karşılık bir de hemen salı günü New York Times'ta çıkan Şafak Timur ve Elif İnce imzalı haberi iliştiriyorum.
* Hasan Cemal'in yeniden bastonlu yürüdüğü haberini Cihangir'de Ayşe Cemal'le buluşan Deniz Türkali ağzından kaçırdı. Eğer daha fazla merak ediyorsanız, Deniz Türkali'nin bütün kahvaltı davetleri bensiz oluyor. Arkadaşım Prof. Hacer Ansal geldiğinde bile haber vermedi. * Hayır, çok yanılıyorsunuz. Sadece İstanbul-Ankara ya da Mülkiye haberleri vermiyorum. İşte bunun bir kanıtı olarak, Diyarbakır'da has Amedli Mıgırdiç Margosyan anısına yapılacak etkinliğin duyurusunu sunuyorum.
Mebuse Tekay yeniden
Zaman zaman T24'te de yazılarını okuduğunuz avukat Mebuse Tekay'ın 20 yıl önce yazdığı öykü kitabı, yeni tasarımıyla Kafka tarafından yeniden basıldı.
Belki o zaman atlamışsınızdır diye, bu yeni baskıdaki öyküleri orta şiddette öneririm.
Haftanın beni en çok mutlu eden olayı, Sezin Akbaşoğulları'ın partisinde Gaye Su Akyol ile tanışmak oldu.
Kendisi, benim Nina Simone, Sezen Aksu, Janis Joplin'den sonra en beğendiğim dördüncü kadın ses. Kadın diye ayırım yaptım, Mick Jagger görürse hışmından kurtulmak için.
Gaye Su Akyol'dan taze taze İstersen Hiç Başlamasın. Evet evet hatırladınız, Murathan Mungan'ın sözlerini yazdığı, Yeni Türkü'nün bestelediği şarkı.