Deniz Türkali’nin doğum günü partisindeydik. Efendim? Nereden bileyim? Üç aşağı, beş yukarı benim yaşımda. Merakınızı da peşinen gidereyim, tişörtümde yazan cümle ‘Normal insanlar beni korkutur.’ Parti bayağı eğlenceliydi, 70’ler pop-rock ve bol bol Sezen Aksu dinledik. Ama nedense Deniz Türkali dilimin bile dönmediği İtalyan yemeklerinin yerine lezzetli ama küçük kanepeler çıkarmayı tercih etmişti. Bu kadar birbirine benzemez insanın bir araya gelmesi ve kavga çıkmaması da bir mucizeydi tabii. Murat Çelikkan, Yıldırım Türker ve Ayşe Cemal fotoğraf karelerine girmeyi reddettiler. Geri kalanlar huzurunuzda… Üstte ben ve hanımefendiler, alt katta ben ve erkekler.
Aslında yaş ortalaması biz gittikten sonra bayağı düşmüş, çünkü oyunlarından çıkan bütün genç tiyatrocular gelince yeni bir ses düzeniyle parti sabaha kadar sürmüş.
Bu arada unutmadan, bütün gece beni rakısız bırakmayan genç senarist yazar Bilal Dede’ye bol bol öpücükler.
Söz tiyatrodan açılmışken şeytanın bacağını kırıp bir oyun seyretmeye gittim; adı 'Tanrı'nın eli''. Şenay Gürler, Barış Gönenen, Cansu Diktaş, Şencan Güleryüz ve Alp Özbayram rol alıyordu. Şeytanlı tanrılı Amerikan oyununu tam olarak anladığım söylenemez, ama sıkılmadan seyrettim. Özellikle kuklasının esiri olan Barış Gönenen dört dörtlüktü. Şimdi bazılarınız benim bu tiyatrolara, konserlere gitmeden, uydurarak yazdığımı savunuyorsunuz. Aşağıda kanıtımı sunuyorum, yanımdaki de Profesör Doktor Hacer Ansal. Ayrıca bedavaya değil, 75 lira tam ücret ödeyerek girdim Gmall'daki oyuna.
Sanki 'Tanrı'nın eli' değişmiş gibi ertesi gün Cihangir Kaktüs'te iki tiyatrocuyla kahve içme şansım oldu. Komşum Gonca Vuslateri ve Nihal Yalçın. Vuslateri ile muhabbetim vardı ama Yalçın'la ilk kez uzun konuştum. Genç tiyatro ve sinemacılar hakkında öyle hem acımasız hem övgü dolu şeyler söyledi ki gerçekten ben de öğrenmiş oldum. Gerçi biliyordum ama kavramsallaştıramıyordum.
Bu arada size komşumla ilgili bir haber daha vereyim. Vuslateri, Fırat Tanış ile birlikte "Erkek Arkadaşım Bir Feminist" isimli oyunu sahneliyor bir süredir. Oyunu önümüzdeki günlerde İstanbul, İzmir ve Ankara'da seyredebilirsiniz ama elinizi çabuk tutun, 26 Kasım'daki oyunun biletleri şimdiden tükenmiş bile.
Çarşamba gecesi televizyonda milyonlarca erkeğin konuştuğu tartışma programlarından kendimi dizilere atayım dedim. İddialı olduğunu bildiğim 'Kurşun' dizisini izlemeye başladım. İnanın, ben hayatımda bu kadar paranoyakça bir dizi az gördüm. Halbuki Burçin Terzioğlu en beğendiğim oyunculardan biridir ama çizdiği gazeteci karakteri evlere şenlikti. Herhalde yönetmenin kabahati. O kanal bu kanal zıplarken, birden bire karşıma Vakıfbank reklamı çıktı, inanmayacaksınız Kurşun'da gururla devleti savunduğunu söyleyen başrol oyuncusu Savcı Engin Altan Düzyatan banka reklamındaydı. İnanamadım gözlerime. Hepsinden vazgeçtim, TRT Radyo 3'üme sığındım.
Hafta ortasının benim için en üzücü olayı 'Mekteb-i Mülkiye ve Modernleşme' sempozyumuna eleştirel bir şeyler söylerler korkusuyla alınmayan öğrencilerin coplanması oldu. 65'te, 70'te bizim başımıza gelenler, 2019'da onların başına geliyordu; yani bize vuran coplu polisler, onlara vuran özel güvenlikçiler olsa da değişen bir şey yoktu. Yoktu dedim ama, şimdiki atanmış dekanın yerine Cahit Talas, Mümtaz Soysal, İlhan Unat gibi "Öğrencilerime dokunmayın" diyen hocalarımız vardı. Rektörü İbiş olan Ankara Üniversitesi'nin dekanı da böyle olur.
Özel muhabirimin bildirdiğine göre, 1976 yılında Diyarbakır'da işkenceyle öldürülen İzmirli İsmail Gökhan Edge, memleketinde anılacak. Karabağlar Paşaköyü Mezarlığı'nda 24 Kasım günü yapılacak anmaya Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Dinçer Demirkent ve İstanbul Şube Başkanı Yunus Işın da katılacak. Anma 13.00'te, saat 12.30'da da Konak Sabancı Kültür Merkezi önünden otobüs kalkacak.
25 Kasım Erkek Şiddetiyle Mücadele Günü dolayısıyla ben aradan çekiliyorum, sizi Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği'nin videosunda yer alan kadınlarla baş başa bırakıyorum.
Kitap önerisi. "Hep müzik, hep sinema" diye eleştirenlere karşılık bir kitap önerim var. Panait Istrati'nin 'Baraga'nın Dikenleri'. Profesör Orhan Tekelioğlu, kitabın ilk baskısının Türkçede 1943 yılında Salah Birsel çevirisiyle çıktığını söyledi ama o zaman adı 'Baraga'nın Deve Dikenleri'ymiş.
Metin Münir, geçen haftaki yazımdan sonra arayıp, "Tuğrulcum teşekkür ederim ama ben 74 mezunu değilim, Hasan Cemal'in sınıf arkadaşıyım" dedi. Vallahi bizim bir suçumuz yok, fırçasını Doğan Akın'a atsın.
Haftanın müzik önerisi: MIA’dan Borders, yani sınırlar. Mültecilere ithaf edilen ve özgürlük talebiyle başlayan MIA’nın şarkısını sizlere öneriyorum.