Doğan Holding'in 60. yılına tabii ki davetli değildim ama Doğan Kitap'ın 20. yılına çok şükür çağırdılar. Doğan Kitap Yayın Müdürü Cem Erciyes beni kapılardan karşıladı. Hilton Oteli'nin balo salonuna epeydir gitmemiştim, ne güzelmiş.
Önce eleştirimi yapayım. Saat 19'dan 20'ye geçinceye kadar bir lokma yiyecek vermediler, sürekli rakı içince de hafif çakırkeyif oldum galiba. Aydın Doğan'ı kapıda karşılayan gruba katılamadım. Neyse zaten yeterince kalabalık varmış.
Girer girmez ilk karşılaştığım Doğan Hızlan ve Yazgülü Aldoğan oldular. Hızlan, Gümüşsuyu'ndan taşınmış. Yazgülü Aldoğan da köşe yazısının üzerine bir de kültür sanat editörü olmuş. Ne yalan söyleyeyim hafif kıskandım ama Cumhuriyet'in kültür sanat sayfalarına baya gençlik katmış. Keşke köşe yazarlarını ikna etse de sayfanın sağından soluna geçirse onları. Ama kendisi de köşe yazarı olduğu için bilmem ki yapar mı. Yeni Yaşam gazetesinin yanısıra zaman zaman Cumhuriyet de almaya başladım. Tabii haftalık Agos'u da ihmal etmiyorum.
Gecede Doğan ailesinden Aydın Doğan'dan başka Vuslat Doğan Sabancı ve Begüm Doğan Faralyalı vardı. Gazeteci abimiz Altan Öymen'le aynı masayı paylaşıyorlardı. Ben bir ara Begüm Doğan'la kazara karşı karşıya gelince hemen tanıdığım en iyi iki patrondan biri olan (Öteki Ercan Arıklı) Hanzade Doğan Boyner'e selamlarımı iletmesini rica ettim sonra güldüm. Neyse ki genç kadın "Tabii ki ileteceğim" dedi. Daha sonra birileri Begüm Doğan Faralyalı'nın holdingin başına geçtiğini söyledi. İnanın bilmiyordum. İnanması zor ama galiba hayatımda elini sıktığım ilk holding başkanıydı.
Tabii ki çevrede başta Nedim Gürsel olmak üzere çok sayıda edebiyatçı vardı. Ben daha çok gençlerle takıldım. İsim mi? Peki veriyorum: Murat Özyaşar, Yavuz Ekinci, Çağnam Erkmen ve tabii ki çok eski dostum Nazlı Eray. Gecenin sonunda 'çakırkeyif olduğum için' eve gençler tarafından teslim edilmişim.
Geceleri nadir sokağa çıkarım ama çıktığım zaman da iki favori mekânım vardır; biri Cihangir'deki Kaktüs diğeri ise Asmalımescit'teki Ece'nin Yeri (9). Bunun bir sürü nedeni var ama temel neden kadınların erkekler kadar hatta bazen onlardan biraz daha fazla göründükleri yerler buralar. Egosu şişik yaşıtlarım erkeklerden kurtulmak için kendimi hep buralara atarım. Ve becerebildiğim kadar da erkek milletine bulaşmamaya çalışırım. Bu konuda hain olduğum için kendimle gurur duyuyorum.
Aşağıdaki fotoğraf bu hafta içinde Ece'de çekildi. Masadaki mükemmel cinsiyet eşitsizliğine dikkatinizi çekerim.
Mesele toplumsal cinsiyetten açılmışken bir de küçük sitemim olacak. T24'te Leyla Alp'in "Yaşlı erkeklerden neden kurtulmayız?" yazısını görünce büyük bir iştahla okumaya giriştim. Keyiften ölüyordum. Hasan Cemal, Aydın Engin, Mehmet Yılmaz, Doğan Akın ve daha yüzlercesi şimdi sinir krizi geçirecekler diye mutlu oldum. Ama Leyla Alp'in meseleyi neredeyse biyolojik farklılığa indirgediği yazısı Amerika'da yayımlansa 'ageism' yapıyor diye dava konusu olabilirdi.
Halbuki biz biliyoruz ki Leyla Alp'in kastı yaşamın her tarafında sürekli karşımıza çıkan ve erkek kısmında vücut bulan ataerkil ideoloji. Ben kırıldım. Ayrıca üzülerek bir şey daha söyleyeceğim bu ataerkil ideoloji yaş da dinlemiyor. Aksi halde eski başbakan Tansu Çiller, İyi Parti lideri Meral Akşener, Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'u nereye koyardık? Ama yazıda hiç bunun önlemi alınmamıştı. Tabii ki Mahir Çayan'ı, Deniz Gezmiş'i, Che'yi 40 yaşın altında kaybettik ama bizim o dönemlerde de ben dahil olmak üzere, genellikle kadınlara 'bacı' denirdi, genellikle bütün çayları ve yemekleri onlar yapıp getirirlerdi. Yani bu 'sıkıcı erkek egemen toplum' hep olageldi. Tabii ki değişecek. Feministler hepimize öğretiyorlar.
Aslında aynı akşam muhalif(!) Halk TV'yi izleyince tek gördüğüm sıra sıra erkeklerdi. Yani Leyla Alp'e de fazla haksızlık etmek istemem.
Prof. Dr. Celal Şengör’ün 'Türklük, Müslümanlık, gerilik' üzerine söyledikleri Rahmi Turan’ın 'Saray’a giden CHP’lisi kadar çok tartışıldı. Ben durumu Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yazısında fark ettim. Eski televizyon arkadaşını savunmak için yazdığı yazıda sağ-sol antimilitaristler diye bir kavram kullanmıştı. Hah dedim, şimdi ben İlber’e gösteririm.
"Tarih biliyorsun ama siyaset bilimin zayıf, sağ antimilitarist nerede görülmüş" diyecekken birdenbire Mehmet Barlas’ın aynı konuda Celal Şengör’den çok İlber Ortaylı’yı öven yazısını görünce vazgeçtim. Kendi kendime dedim ki "Ah sıra arkadaşım İlber Ortaylı seni Mehmet Barlas savundu ya, bu ayıp da sana yeter." Konunun daha fazla üstüne gitmemeye karar verdim.
İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları Haftası'nı son derece başarılı ama nedense gereken ilgiyi görmeyen ( yani kapılar camlar kırılmadı) bir dizi etkinlikle kutladı.
Senin gibi magazincilerin orada ne işi vardı diyenlere çok sıkı bir cevabım var: Bir panelin moderatörüydüm. İstediğimi konuşturup istediğimi susturdum. TMMOB'nin Karaköy binasında yapılan panelde bu yaşımda bir sürü şey öğrendim. Orman politikaları ve çevre hakkı, engellilerin duyarlılıkları, yerel yönetimlerde kadın ve demokrasinin tasfiyesine kadar bilmediğim ne kadar çok şey varmış onu farkettim.
İnsan Hakları Haftası'nın son gününde ise çok keyif verici bir gelişme yaşandı. Belki de üzüntü verici demem gerekirdi. 15 kadar hak savunma örgütü, hak savunmacılarını savunan bir ağda bir araya gelmişler. Düşünebiliyor musunuz Türkiye'de artık hak savunucuları savunmak için ağlar oluşturuluyor. Açılışı Hafıza Merkezi Direktörü Murat Çelikkan ve İHD İstanbul Şube'den Leman Yurtsever yaptılar. Bana kalırsa İHD önümüzdeki sene bu haftayı büyük bir şenlikle bitirmeli. Galiba öyle bir niyetleri de var. Avukat Eren Keskin başta olmak üzere bir grup kadını haftaya benimle dans ve halay çekmeye gitmeye ikna ettim.
Ağa katılan gruplar: Af Örgütü Türkiye Şubesi, Civil Rights Defenders, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, İnsan Hakları Derneği, Hak İnsiyatifi Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kaos GL, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği, Yurttaşlık Derneği
İstanbul son zamanlarda görülmediği kadar bir tiyatrolar şehri oldu. Benim bildiğim bizim Cihangir'de iki sahne var. Biri Tatavla öteki CAS (Cihangir Atölye Sahnesi). Örneğin bu hafta Cumartesi günü CAS'ta Can Yücel'in çevirisiyle Saloz'un Mavalı oynayacak. Oyun 20.30'da başlayacak. CAS'a ulaşmak için: 0212 293 28 98
Geçen hafta Ezhel önermem bazılarını şaşırttı. Tamam haklılar ben öyle Türkçe pop, rap falan pek sevmem ama o kadar da değildi. İşte örnekliyorum: Sezen Aksu severek dinleme limitim 5 şarkı, Ahmet Kaya, Grup Yorum, Mor ve Ötesi 3, Kardeş Türküler, Nazan Öncel 2 ve birer şarkıyla Adamlar, Duman, Selda Bağcan, Nilüfer.
Şarkımız benim Türkçe Diva'm olan Sezen Aksu'dan gelecek. Üstelik de bir taşla iki kuş vuracağım, iki gözüm iki çeşme seyrettiğim Kadın dizisinden müthiş bir sahne. Kısaca bilgi vereyim: Hırsız sandıkları çocuk kendi biyolojik çocukları ama yeni kavuştular, otizmli sevimli çocuk ise Ceyda'nın (Gökçe Eyüboğlu) kendi biyolojik çocuğu olmadığı hâlde vazgeçemediği oğlu. Müthiş bir sahne. Siz boşverin doktorlu, mafyalı dizileri kadınların özne olduğu Kadın dizisini seyredin.
Bu arada Damla Uğantaş'tan sonra Gonca Tokyol'u da kaçırmayı başardım. Şimdi sıra bu sayfayı beraber yaptığımız editörüm Melis Karaca'da. Bence birkaç ay dayanır.