İngiliz hemşerilerimin dediği gibi, "misfortune never comes singly" yani, talihsizlik tek başına zuhur etmez. Buyrun size içinde bulunduğumuz haftanın Türkiye'si. Salgının saçtığı acılar yetmezmiş gibi memleketin en güzel yerleri günlerdir yanıyor, işsizlik ve enflasyon her geçen ay yeni rekorlar kırıyor, liyakatsız yöneticiler ya top çeviriyorlar ya da topu bize atıyorlar. Sanki hepimizi eve tıksalar ve söyledikleri her şeye inanmamızı sağlasalar işin içinden çıkacaklarını düşünüyorlar. Ama yağma yok!
* Kundura Sahne'nin Remote İstanbul etkinlikleri bu Cumartesi başlıyor. Ayrıntılar için linki tıklayın. Pişman olmayacaksınız.
Temmuz'da 16 gazeteci saldırıya uğradı. 49 gazeteci yargılandı.Bu bilgiler bianet'ten. Neredeyse eş zamanlı bir RTÜK tehditi çıkıyor karşıma: "Sürekli yanan yerleri göstermeyin." Aynı gün Faruk Bildirici Yeni Şafak eski GYY'si yeni köşecisi Karagül'ün yangınlar-CHP- PKK zırvasını gündeme getiriyor.
Ve yine aynı salı, Hürriyet'in İmam Hatipli'si yangın faciasından dolayı herkesin kahrolmasından "nifakçıları" sorumlu tutuyor. Yani eski ana akım yeni yandaş medya, iç paralayacak kadar kötü.
Bir ara akıllar başa geliyor diye düşündüğüm Cumhuriyet'te değişen bir şey olmuyor. Meğersem, sendika konusunda patron, Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya'ya baskı yapmamış. Kimse yalan söylememiş. Koskoca gazete az kalsın bir "iletişim kazası"na kurban gidiyormuş.
Neyse ki şimdi her şey süt liman. Küçükkaya'nın beni mahcup etmesi üç gün bile sürmedi. Bu arada sessiz sedasız "Madem iş tatlıya bağlandı, ben de artık istifa edebilirim" diyen Cihangirli Mine Söğüt dışında kimseden ses çıkmadı. İstifasını küçük bir notla Cumhuriyet'te duyurduğu gün Mine Söğüt'le Yakup'ta karşılaştık. Resim altına "Mine Söğüt Cumhuriyet'ten kurtuluşunu kutluyor" diye yazmayacağım sözünü vermem üzerine Mine ve arkadaşları bu sayfada gördüğünüz pozu verdiler.
Tanıdığım en çalışkan genç meslektaşlarımdan İsmail Saymaz'ın nerede çalıştığını saptamak benim için hep bir sorun oluşturdu. Dün İsmail Saymaz'ın kendi yazısından (itiraf edeyim Medya Radar'dan aparttım) son durumu kesinlikle öğrenmiş oldum.
Kendisine hiç karışmayan ama aralarında görüş ayrılığı olan Atatürkçülerin kalesi Sözcü'den ayrılmış. Tam bir sene önce ayrıldığı Halk TV'ye geri dönmüş. Saymaz'ın Sözcü'deki son yazısı herkesi memnun edecek biçimdeydi. Tek itirazım Saymaz'ın "tercih" yerine "yönelim" demeyi öğrenememiş olması.
* Kebapçı istilası
Aslında 30 metre ötemdeki Soğancı Sokak'ta sabah 07.00'den akşam karanlığına kadar süren dayanılmaz gürültülerin nedenini öğrenmeseydim bu yazıyı yazmayabilirdim.
CZNBurak'a geçmeden önce, Cihangir'de geçen filmi başa sarayım. Önce Cihangir Caddesi'nde 01 Adana Ocakbaşı açıldı. Neyse ki küçük aile işletmelerinin ve sevimli cafelerin yanında fazla dayanamadı ve kapandı. Yerine Pürtelaş Kebapçısı açıldı.
Birbirimize dokunmadan yaşarken iki gün önce inanılmaz bir şey oldu. Kaktüs'te buluştuğumuz Gazete Pencere'den Boray Acar ile Süryani usulü içli köfte yemek için mekâna gitmeye kalktık. Saat 21.00'e geliyordu ve Pürtelaş'ın neredeyse yarısı boştu. Şef garson "Rezervasyonumuz doludur" demez mi? Öfkeden beynim attı.
Kendime göre yorum yaptım. Londra'dan gelme şortum çok kısaydı ya da Güldal Kızıldemir'in getirdiği David Bowie t-shirtüm çok renkliydi ve sayın şef bizi oraya uygun bulmamıştı.
İşte bunun üzerine daracık Soğan Sokak'ta hem de vegan dükkânın tam karşısında fabrika usulü bir kebapçı açılacağını duyunca hemen muhtarımız Adnan Bal'a "ihbar"da bulundum. O da bütün mahalleyi yaz sıcağında gürültüye boğan ve hem de o sokağı tamamen felç edecek bu girişime karşı Beyoğlu Belediyesi'ne şikâyette bulunduğunu söyledi. Tabii ki biz Cihangir Mahallesi sakinlerinin CZNBurak'la başa çıkmamız çok zor. Ama yine de bir şansımızı deneyelim dedik.
Bu haftanın hüznüne uygun olarak sizler için Nina Simone seçtim. Blues ve cazdan oluşan 35 dakikalık müthiş bir albüm.