8 Mart Pazar günü Ankara’da, İzmir’de, Hopa’da, Samsun’da, Adana’da, Datça’da, Diyarbakır’da… kadınlar yeri yerinden oynattılar. Televizyonların, haber sitelerinin, gazetelerin internet sitelerinin yüzde 95’inde tık yoktu. Lâ havle çekip müziğime döndüm.
Cihangir’de oturduğum için saat 6’dan sonra dışarıdan önce bağırtılar, sloganlar; bir süre sonra ambulans sesleri ve helikopterler tepemizde uçmaya başlayınca “artık İstanbul’u da atlamazlar” deyip yeniden haber taramasına giriştim. Nafile. En çok tahammül edebildiğim Fox Haber’de bile 10 dakika “canavar Yunanlıların” mültecilerine yaptığını dinleyip durdum. Ahlaksızlar, bir de biber gazı atıyorlarmış. Aynı şeyler bizim burnumuzun dibinde oldu, üstelik Türkiyeli kadınlara, çıt çıkmadı. Hadi "Yunanlılar Hristiyan, mülteciler Müslüman onlara eziyet ediyorlar"; peki bizim Müslüman devlet neden Müslüman kadınlara eziyet ediyor (!) Neyse.
Yarıma doğru yattığımda en iyi bianet’ti (Evrim Kepenek’e övgüler), onu bizim T24 ve Gazete Duvar takip etti. Cumhuriyet 'bile' utangaçtı.
Aslında niye “bile” dediğimi de anlamadım. Aynı gün 3 gazeteci gözaltına alınmıştı ama Cumhuriyet dâhil bütün gazeteler, siteler Yeniçağ’dan Murat Ağırel’i öne çıkarırken ezici çoğunluk, Yeni Yaşam Gazetesi Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’i neredeyse görmezden gelmişti. Ne diyelim, Allah kimseyi Türkiye’de olduğu gibi kadın veya azınlık yapmasın, çünkü işleri çok zor.
Haftanın bütün günlerini medyaya, siyasilere, dünyaya, şuna buna kızarak kendime zehir ettiğimi düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Cihangir Firuzağa Kahvesi’nden çeşitli muhtarlar, doktorlar, Alman ve yerli gazeteciler toplanıp Tophane’yle Karaköy arasındaki “Naif”e gittik. İlk defa gidiyorum ve ilk 45 dakika beni oraya götürenlere hayatı zehir ettim, “meyhane mi lokanta mı, müzikhol mü burası?” deyip sinirlendim.
Canlı müzik vardı, inanmayacaksınız Türkçe çalıyorlardı ve daha da inanmayacaksınız ben çok eğlendim. Ev sahipleri avukat Sidar bey, Berivan ve Çiçek hanımlar bana pek bir ihtimam gösterdiler. Dostum, şimdi içeride olan Mahmut Alınak'ın akrabaları. Onlar aracılığıyla Mahmut'a bol bol selam gönderdim.
Cihangir’de Kaktüs’ten sonra ikinci mekân olan 22’ye gittim geçen akşam. Bu ara Kaktüs tadilattaydı. İyi ki de gitmişim. Aslında “gitmişiz” demem daha doğru olacak çünkü haftalar sonra Yıldırım Türker’i de dışarı çıkmaya ikna etmem mümkün oldu.
İyi ki de gitmişiz. Bir masada eski mahkûmlar Eren Erdem (CHP) ve Ayşegül Tözeren (yazar), gazeteci Ceren Kumbasar’la oturuyorlardı.
Epey bir muhabbet ettik. 34 yaşında olduğunu dehşetle öğrendiğim Eren Erdem, Halk TV’den kurtulmuş ama bu sefer de Tele1’e gitmiş. Hangisi daha iyi bilemedim. Neyse kıskançlık etmeyeyim, gençken beni de her taraftan davet ederlerdi.
Çarşamba gecesi muhtarımın ve Necmiye Alpay'ın ısrarıyla Tophane Tütün Deposu yanındaki BeReZe Tiyatro'da sahnelenen tek kişilik bir oyuna gittim. Oyunun adı Aqua Minerale'di ve de benim tanımadığım Merve Engin oynuyordu. Gerçekten muhteşem bir genç kadındı. Güzellikse güzellik, enerjiyse enerji, kıvrak zekâysa kıvrak zekâ; hepimizi kendine hayran bıraktı.
Tek kişilik oyunu Aralık ayından beri boş bulduğu sahnelerde oynuyormuş. 30-35 kişilik salon tıklım tıklım doluydu. Keşke Yunan tragedyalarından çıkış noktası yapan ve son derece yerinde güncel göndermelerle dolu bu, bir saatlik oyunu herkes görebilse.
Bir de BeReZe'ye kıyak yapalım; kendi oyunları An-Sızı-N 13 Mart Cuma 20:30'da, Olsa Olmalı Olabilir 14 Mart Cumartesi 20:30'da oynanıyor. Bilet fiyatları da ehven.
* Karaköy-Kadıköy İskelesi'nde iki sevimli genç vapura koşarken elime bir dergi tutuşturdular. Adı "İST(anbul)" . Hemen karıştırmaya başladım. Yine bazılarınız "kıskanç" diyebilirsiniz ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin parmağı olan bu dergi, +Haftalık Gazete gibi, beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. (Bu cümleyi değiştirdim, çünkü ilk halinde +Haftalık Gazete’de de “belediyenin parmağı olduğu” gibi bir anlam çıktığı sitemi geldi. Asla öyle bir şey kastetmemiştim, bağışlasınlar).
İlk muamma kapaktı. Kapaktaki güzel kızın kim olduğunu bir türlü anlayamadım. Derginin içinde bir işaret de bulamadım. Zaten üç aylık bu "İstanbul'a ve İstanbulluya dair yaşam kültürü" dergisinin içi de biraz gizemliydi. Dergiyi yapanlar herhalde İstanbulluların IQ'sunun 100 olduğunu düşündüğü için hiç bölüm başlığı da kullanmamışlar, başlıklar zayıf kalmış gibi. Kısaca bu dergi de ilk sayı olmanın zaaflarını taşıyor. Genco Erkal, Mert Fırat, Yetkin Dikinciler gibi yakışıklıların fotoğraflarını sola koyup, yazıyı sağdan başlatmak, bizim zamanımızda olsaydı yarı maaş kesilmesine neden olabilirdi.
Elitist olmaya çalışmak hiç kötü bir şey değil ama pop da bu kadar ihmal edilmemeli derim. Hayırlı uğurlu olsun.
* Koronavirüs Türkiye'ye geç geldi ama sanki biraz hızlı girdi. İzmir Belediyesi Gülten Akın Sempozyumu'nu, İstanbul Belediyesi benim de katılacağım Taksim Çalıştayı dâhil her etkinliği iptal etti, keza Eskişehir'de de aynı durum... Kemal Gökhan Gürses'in komik olduğunu düşündüğü bu sayfada yer alan çizgisine hiç kızmadım ama burada bir haksızlık var. Hasan Cemal, Aydın Engin, Oya Baydar, Yalçın Doğan, Tan Oral dururken neden beni konu mankeni yapmış anlayamadım.
*Geçen gün evde oturuyorum, telefon çaldı. Genellikle banka numarasına benzeyen numaraları açmıyorum ama bu kendi bankam Garanti BBVA’dan geldiği için artık açtım. Karşımdaki şirin hanım “Kredi limitinizi 40 bin liraya kadar çıkarabiliriz, sizin az ” diyerek beni ikna etmeye çalıştı. Ben de “Zaten 3 kuruş emekli maaşım var, boşuna fazla para harcamayayım. İstemem ” dedim. Genç kadın o kadar sevimliydi ki “Peki o zaman 15 bin veya 20 bin yapın” dedim. Aradan 5 dakika geçti ve telefonum yine çaldı. Aynı genç kadın, “Limitiniz arttıramıyoruz ” deyip telefonu kapattı. İnanmayacaksınız kendimi çok kötü hissettim. Ben reddetmiştim, onlar zorladılar ama sonunda onlar reddettiler. Gururum çok kırıldı. Bu bir "anti-advertorial"dır.
*Evet, bu dergi 22 sayıdır çıkıyormuş. Benim elime dün geçti. Galatasaray Lisesi Edebiyat Topluluğu, yani öğrenciler, çıkarıyormuş. Gayet sevimli. Üstelik çok da amatör değil. Ama satın alamazsınız, çünkü başına nal gibi yazmışlar: "Armağandır, satılamaz" .Okuldan tanıdığınız bir genç varsa, size armağan etmesini isteyin.
Mezopotamya Dans 15'inci yılını 15 Mart'ta Kadıköy Emek Sahnesi'nde iki performansla kutluyor.
HOOD Base hep farklı.
14 Mart Cumartesi günü de Mephisto'nun kitap etkinlikleri Kadıköy Bahariye'de Doğu Yücel ve Barış Müstecaplıoğlu söyleşisiyle devam ediyor. Etkinlik saat 16.00'da.
Cihangir Atölye Sahnesi'nin (CAS) telefonu: 0212 293 98 28 / 0532 234 27 81
Bundan böyle müzik önerilerimizi ünlülerden alacağız. Kiminle başlayayım diye düşündüm, taşındım; en çok Sezen Aksu'yu korkutabilirim diye ondan rica ettim. Korkudan mı sevgiden mi bilemeyeceğim, 10 dakika içinde muhteşem genç kadın Billie Eilish önerisi geldi.
Teşekkür, sevgi ve minnetle...