İnanın bu kez Muhterem Nur varî bir melodram oynamaya çalışmıyorum. 23 Ocak Pazartesi günü yapılacak geleneksel mesane kazıma operasyonu için, hafta sonu Taksim İlkyardım'a yatıyorum. Yani bir mucize olmazsa, ki olmayacak gibi görünüyor, fanlarım ve okurlarım önümüzdeki haftayı bensiz geçirecekler.
Bütün güçlüklere rağmen gazeteci arkadaşım Ayşen Şahin, doktorlar İncilay Hanım ve Sadık Bey'in himmetiyle oy vermeyi fena hâlde düşündüğüm Emek ve Özgürlük İttifakı'nın Kartal'daki mitingindeydim.
İlk kez Marmaray'a da binmiş oldum. Mesafe biraz uzak ama çok iç bayıltıcı değildi. Mitingde tabii ki yüz binler yoktu ama kalabalık rahat rahat 50 binin üzerinde ve miktar-ı kâfi coşkuluydu. Gençlerin ve kadınların yoğun olması içime ayrıca su serpti.
Yarım saatlik de olsa kötülük duygularımı kontrol edebildim. Fakat nedense HDP'nin benim yakın olduğum Türkiye İşçi Partili ortaklarının kürsüye çıkmaması fena hâlde canımı sıktı. Nedeni için yapılan açıklama ise beni iyice üzdü.
TİP'liler, HDP'lilerin "özensiz davranışlarından" dolayı kürsüye çıkmamışlar. Magazinci aklımla, haddim olmayarak bir uyarı yapayım: Bu tip anlaşmazlıkları siyasetçiler önce kendi aralarında çözmeye çalışsınlar. Kendilerine destek vermek için Cumhur İttifakı'nın yanı sıra Millet İttifakı'nı da karşısına alan kitlelerini sinirlendirmesinler.
Kardeşim Hrant
19 Ocak benim doğum günüm. 19 Ocak'ta 60'ıncı doğum günümü kutlarken Hrant Dink de konuklarım arasındaydı. Ertesi yıl, alçakça ve hâlâ faili belli olmayan bir cinayete kurban gitti Hrant Dink.
O gün bugündür, bütün doğum günlerim yarı hüzünlü yarı eğlenceli geçti ama hiç neşeli olmadı.
Onu, öldürülmesinden 16 yıl sonra Agos'un eski bürosuna yansıtılan bu fotoğrafla anıyorum.
Bu hafta iyice acılı geçti
Geçtiğimiz hafta içinde sınıf arkadaşım ve Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ümit Hassan'ı da kaybettim. Beş yıl aynı yurtta kalıp aynı amfilerde ders görmüştük. Hayat arkadaşı Süheyla Hassan'a sabırlar diliyorum.
Yine bu hafta İzmirli Mülkiye Angara grubundan 78'li feminist ve insan hakları savunucusu Emine Sözüdoğru da aramızdan ayrıldı.
* Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Oxfam'ın bu hafta yayımlanan raporunu paylaştı: Son on yılda milyarderlerin sayısı ve serveti ikiye katlandı!
Neredeyse bir haftadır 'TV100'de yayınlanan gazeteci Uğur Dündar ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu röportajının içine yerleştirilen SADAT reklamı' haberleriyle yatıyoruz, kalkıyoruz. "Muhalif kanal" ve "muhalif gazetecilerden" işe karışmayan neredeyse kalmadı. Benim için de gözardı edilemez bir magazin malzemesi oluşturdu.
İşin içinde eski yeni KRT'ciler, Halk TV'ciler, TV100'cüler kimler kimler yok ki... "Tele1’den bir süre önce Merdan Yanardağ’la tuhaf bir şekilde anlaşıp 'yolunu ayıran' Enver Aysever, neden Şirin Payzın ve Emin Çapa'ya saldırıyor?" diye düşünürken SADAT meselesi o merakımı gündemden düşürdü.
SADAT'ın ne menem bir şey olduğunu ben bile biliyorum ama nasılsa TV100'ün sorumluları bu grubun reklamını kendi deyişleriyle "5 bin 600 lira karşılığında" basmışlar. Fakat durumun farkında değillermiş. Bu yüzden sorumlu bir iki üst yöneticiyi derhal işten kovmuşlar. Tamam derken bir de ne duyayım? Yufka yürekli Kemal Kılıçdaroğlu, "Ben biliyorum onların suçu yok" diye atılanları tekrar işe aldırmış. Siyasal iklimin medya üzerindeki etkisinin iyi bir örneği.
Durun, daha bitmedi. TV100'ün yalanlamalarından sonra programın sahibi Uğur Dündar, ayrıca bir açıklama yaparak "Böyle bir komplo olabileceğine ihtimal verseydim derhal istifa ederdim" diyerek kanalını savundu. Ama izin verin şu cümlesini bir kullanayım yorumsuz:
"Bağımsızlık, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk gibi benim de karakterimdir.".
"Need I say more?" diyecektim ama birden bire karşıma eski öğrencim Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici'nin küçük bir uyarısı çıkmaz mı! Meğersem TV100'ün yeni patronu, Alaattin Çakıcı'nın arkadaşıymış. Yarım aklım iyice karıştı. Necat Gülseven, Alaattin Çakıcı gibi isimlerin yanı sıra TV100'ün son transferleri (benim bildiğim kadarıyla) Ece Üner, Barış Yarkadaş, Uğur Dündar, Gürkan Hacır, Ertuğrul Özkök, Cengiz Semercioğlu gibi isimler aklıma gelince kısa kesip yeniden Enver Aysever'e dönüyorum.
Enver Aysever, KRT'nin sahibi olduğunu iddia ettiği Tuncay Özkan'ın gözünü Tunç Soyer'den sonra İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na diktiğini söyledi. Eh, İzmir'de olup bitenleri Aysever'den daha çok kim bilebilir ki?
Geçen hafta dünyaya din penceresinden bakan ve bakmayan insanları anlatan, Cem Karcı'nın yönetmenliğini yaptığı Ömer dizisini övmem kimi okurlarımı şaşırtmış. Şaşırtmaya devam edeceğim.
Bugünün Türkiye'sinde bıçak sırtı olan bir konu bence olabildiğince yansız işlenmiş. İkinci bölüm de beni yanıltmadı. Gökçe Bahadır, Selahattin Paşalı, Barış Falay gibi oyuncuların yanına bu hafta bir de Merve Dizdar'ı ekliyorum. Başı örtülü de açık da çok hoş. Bir şans verin derim. En fazla, bir iki bölüm sonra beğenmezseniz düğmeyi kapatırsınız.
Geçen hafta Behice Boran'ın fotoğrafını aldığım 40 Kadın 40 Hayat kitabının esas yükünü Kadın Eserleri Kütüphanesi'nin kadınları ve editörlerinin çektiğini yazmayı atlamışım. Hepsinden özür diliyor eksiğimi tamamlıyorum.
* Bu yıl doğum günü kutlama mesajlarım sanki biraz azaldı gibi. Yine de ilk mesaj gönderenleri her zaman yaptığım gibi açıklıyorum. Ün değil, arama sırasına göre: Torunum Asya, Güldal Kızıldemir, Işık Alumur, Füsun Özlen, Nilay Karaelmas, Elif Ekinci, Asu Maro, Feza Aygen, Nurcan Akad, Londra'dan Seray Şahiner... Gördüğünüz gibi hepsi kadın ve de hepsi meslektaşım.
* Evet, doğum günümü HomeRoom'da mütevazı bir şekilde iki pasta ve şampanyayla kutladılar. Pastalar Nihal Yalçın ve T24 editörlerimden, şampanya İsmail Güneş’tendi
Şimdilerin en moda akımı galiba 'vegan takılmak'
ODTÜ'lü makina mühendisi İ. Can Şiram, vegan kahvaltıdan mezelere, hamurişlerinden burgere bir sürü tarif veriyor.
Bana sorarsanız tam bir vegan olmak için sanki biraz zengin olmanız gerekiyor. Oğlak Yayınları'ndan çıkan "Vegan Yarim" çok bilgilendirici bir kitap. Evde kendiniz deneyebilirsiniz.
Bizim mahallenin HomeRoom civarında takılan gençlerin ilk single'larından bir tanesi. Ben beğendim. Siz de bir dinleyin: Çiçekli Gömlekler ve Gökcan Sanlıman.
Tuğrul Eryılmaz kimdir? Tuğrul Eryılmaz, kendisini "sadece gazeteci" olarak tanımlıyor. Dünyayı etkileyen 1968 rüzgârı sırasında üniversiteye gitti. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. Bir süre Londra'da öğrenim gördükten sonra Türkiye'ye döndü. Mülkiye'de yüksek lisans eğitiminin ardından Ankara'da TRT Haber Merkezi'nde gazeteciliğe başladı. Bir dönem Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda iletişim dersleri verdi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından üniversiteden ayrıldı. İstanbul'da haftalık Nokta, Yeni Gündem, Tempo ve Sokak dergileriyle Cumhuriyet ve Yeni Asır İstanbul gazetelerinde çalıştı. Ankara, Bahçeşehir, Bilgi, İzmir Ekonomi ve Kadir Has üniversitelerinin iletişim fakültelerinde gazetecilik dersleri verdi. 1996’daki kuruluşundan 2013 yılına dek yaklaşık 16 yıl Radikal İki’nin yayın yönetmenliğini yaptı. “Gazeteci olarak yaptıklarımın çok azından pişmanım. Neyse, ‘önemli’ bir köşe yazarıymışım gibi sizlerin sütunlarından çalmayayım. Bize güvenerek yazı gönderen herkese bol minnettarlık ve sevgiyle…” satırlarıyla Radikal İki'ye veda etti. Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği'nden yargılanan gazeteciler arasında yer aldı; bu nedenle açılan davada 1 yıl 3 ay hapis ve 6 bin lira para cezasına çarptırıldı. Sinema ve dizilerde senaryo ve kurgu danışmanlığı da yapan Eryılmaz, IPS İletişim Vakfı kurucusu ve Yönetim Kurulu üyesi. Rolling Stones ve Marianne Faithfull hayranı. Asya'nın dedesi. |