15-20 yıldır adımımı atmadığım Bodrum'un Gümüşlük köyüne nihayet avanta bir tatil için gittim. İnanın nostalji yapmıyorum, gelişmeye de karşı değilim fakat oraları bu hâle getirenler eminim öbür dünyada Halikarnas'a hesap veremeyecekler!
Bodrum'u zaten yok sayıyorum, ne var ki güzelim Gümüşlük'ün neredeyse tur atılacak sahil şeridinin kalmadığını gördüm, 3-4 yabancı gelmeyen mekân dışında. Eh, yüzde 10'luk bu oran yine de yeterli gelmedi.
Buna karşılık, nispeten yeni mekân sayılabilecek Ferah Aydın'ın 'Off Gümüşlük'ü ve Deniz Karaağaç'ın 'Greta'sında gerçekten eğlendim. 'Greta'da güneşin batışını izlemek, tıpkı Nemrut Dağı tanrılarının arasında güneşi batırmak gibi bir his veriyor.
Benim için Gümüşlük'ün en güzel sürprizi, yaşıtım Faik Muslu ile Tamarisk Otel'in sahilinde 69-70'lerin, yani gençliğimizin Gümüşlük'ünü anmak oldu. Önce nasıl Alman ve İngiliz 'hippie'lerin geldiğini, onlardan bir iki sene sonra da yerli 'hippie'lerin sökün etmeye başladığını hatırladık. Beni davet eden arkadaşım Berna Semercioğlu'nun şimdi Ertuğrul Özkök'le program yapmaya kadar düşen eşi Cengiz Semercioğlu, 68'lerden günümüze bir Gümüşlük belgeseli yapabileceğini bile söyledi. Umarım Cengiz'in belgeselciliği, şoförlüğü ve ev sahipliği kadar iyidir.
Ha bir de unutmadan ekleyeyim; Gümüşlük'tekiler müzisyen Ahmet Aslan ve kendini ünlü sanan Cengiz Semercioğlu'ndan daha çok bana ilgi gösterdiler. Şimdi bütün Gümüşlük müzik festivallerine ve gençlerle atölyelere ev sahipliği yapan Kumda Cafe'de, beni tanıyan genç kadınların hatırlarını kıramayıp onlarla bir fotoğraf çektirdim. Tabii ki içkimin parasını onlar verdiler...
Öte yandan becerebildiğim kadar eski arkadaşlarımı da görmeyi ihmal etmedim. Bence Gümüşlük'ün en şık evinin sahibi Feza Aygen ve de 30 yıl önce Gümüşlük'te mütevazı bir ev alan Mülkiyeli arkadaşlarım Ferhan ve Ahmet Babalıoğlu'nu görmeden dönmedim.
Bol bol fotoğraf koydum, onlar zaten kendileri anlatıyor. Bodrum'un neminden sonra şimdi İstanbul'un nemi daha fazla uzatmama engel. (Fotoğraf editörü: Cengiz Semercioğlu)
Ben Myndos'ta ünlülerle ve güzellerle fink atarken Cihangir'in muhtarları aşure kaynatıyorlarmış. Nereden baksan 25 bin liradan fazla harcama yapmışlar. 3-4 bin Cihangirli gariban da aşure yemiş olmuşlar bu sayede. Muhtarlara maddi destek sağlayan Cihangirli zenginin adını şimdilik açıklamıyorum.
Bu hafta, irtifa kaybedip yandaş medyaya bulaşacaktım. Fakat sağ olsun bizim "muhalif medyamız" o kadar aklımı karıştırdı ki onlarla ilgili bir şeyler karalayayım dedim. Ben Halikarnas'tayken Halk TV birbirine girmiş. Artı TV, ne demekse, yeniden yapılanıyormuş. Bir sürü aklı eren arkadaşıma sordum, üstelik çoğu da bu yerlerde çalışmış, fakat çok kesin bir şey söyleyemediler. Ben, yaşımı ve magazin merakımı öne sürerek yine de bir şeyler hatırlatmaya çalışacağım size...
Belli ki maharetli bir iş insanı olan Cafer Mahiroğlu; İsmail Küçükkaya, Özlem Akarsu Çelik ve Ferhat Boratav gibi "celebrity"leri transfer ederek sanırsam ana akıma yaklaşmaya çalışıyor. Çünkü, herkes benim asla oy vermeyeceğim Millet İttifâkı'nın iktidara geleceğini düşünüyor. En çok merak ettiğim ana akımın perişan edilmesinde fiilen oldukça önemli rol oynayan İsmail Küçükkaya ve Ferhat Boratav'ın kendilerini nasıl savunmak zorunda kalacakları.
Aslında Küçükkaya galiba fazla bekletmedi ve gerçekten zekâsına hiç yakışmayan bir açıklama yaptı. Artık bundan sonra iyi gazetecilik yapmak için nasıl zor bir karar verdiğini, bütün konforunu ve güvenini geride bırakıp nasıl Halk TV'ye geçtiğini anlattı attığı bir 'tweet'le. Sevgili okurlarım; sizce bu bir inkâr mı ikrâr mı?
Artı TV'ye gelince; onlar, Ali Duran Topuz'u başa geçirerek ne yönde ilerleyeceklerini göstermişti. Zaten Almanya bürolarını da kapayacaklarmış. Benim fanlarım ve okurlarımdan ricam: Ne olur bunlara muhalif medya derken yine de olan biteni görmezden gelmeyin. Çünkü gazetecilik, kamuya karşı sorumlu bir zanaattir. Neyse, gecenin bir saatinde YouTube'a girdim, "Artı TV'de ne oluyor?" yazdım ve programı bitirilen genç meslektaşım Erk Acarer'le konuşan birinin "Acarer Manifestosu" dediği an ekranı kapattım.
* Evet, Cihangirli Yıldırım Türker, çarşamba akşamı 65 yaşına girdi. Bu kez nasıl olduysa Jash'a beni de çağırdılar. Tahmin edebileceğiniz gibi fotoğraf çekmeme izin vermediler; çünkü magazin unsuru olmaktan hoşlanmazlar. Ben de çekmedim ama yazıyorum. Deniz Türkali, Ahmet Mümtaz Taylan, Ayşegül Doğan, İpek Bilgin, Sezin Akbaşoğulları, Ferzan Özpetek, Başak Kıraç, Murat Çelikkan ve kardiyoloğum Dr. Taylan Şahin.* Muğla yöresinde yaptığım tatilde benden daha zengin olan Hasan Cemal, Mehmet Y. Yılmaz ve Baskın Oran'ı aramadım. Buna karşılık, Güldal Kızıldemir, Samiye Aydar, Işık Alumur' ve de Cihangirli Mine Söğüt'ü aradım, ancak çok istediğimiz halde buluşamadık. * Ertuğrul Özkök, TV100'de kendini övüyordu: "Ünlü spor ve zengin iş insanı Sadettin Saran'ın doğum gününde her yıl çağırdığı 120 ünlüden biri de bendim..."Ah sevgili Özkök! Senin hiç mi arkadaşın yok? Hiç mi eleştirilmiyorsun programlarından sonra? * Evet, hâlâ İnsan Hakları Derneği'nin üyesiyim ve de bundan gurur duyuyorum. Artık derneğimizin bir de Gençlik Komisyonu var. Bence eksikliklerimizden biriydi ve tam oldu. Viva gençler!
* Cezaevi yönetiminin mektup sansürü, Meryem Ana Panayırı’nın şikâyetler nedeniyle iptali, YouTube videosuna ‘Cumhurbaşkanı'na hakaret’ soruşturması ve İBB’nin Kürt sanatçıya konser salonu tahsis etmemesi… 15-22 Ağustos 2022 sansür gündemi Susma Platformu'nda.
Yönetmen Yeşim Özsoy ve oyuncular Şenay Gürler ile Özgür Çoban'ın "Medea'ya Göre Ahlak" oyunu Selamiçeşme'de.
Bu haftanın müzik önerisi Gümüşlüklü arkadaşlardan geldi. Benim de şahsen tanıştığım Ahmet Aslan'dan 'De be Wayiro'...