***
Bu hafta benim için bir milat oldu. Tansiyon ve kalp ilaçlarımla kötü etkileşim yaptığı gerekçesiyle doktorlarım tek duble viski içmemi bile yasakladılar. Bu yasağın sadece bir hafta süreceğini öğrenince kaderime küsüp kabul ettim. Bu yüzden en ayık kafayla yazdığım haberlerimi okuyacaksınız. Kaygılanmayın, bunlar da fena olmadı.
İlk film bir belgeseldi. Baran Seyhan'ın kotardığı filmde başrolde Arif Keskiner nâm-ı diğer Çiçek Bar Arif vardı. Taksim'deki Çiçek Bar'dan geçmeyen gazeteci, oyuncu, yazar, şarkıcı, akademisyen, yönetmen, şair kalmamıştır.
Ben kendi adıma haftada en az iki gece Çiçek Bar'a gitmeden duramazdım. Kadir İnanır, Kemal Sunal'dan tutun da Yaşar Kemal'e bir dolu ünlü isimle kadeh tokuşturmak pek eğlenceli olurdu.
İlgiyle seyrettiğim filme en büyük itirazım da bununla ilgili. Bütün film boyunca keyifle Arif Keskiner'i dinliyoruz. Fakat gözlerimiz onun hakkında çok şey söyleyebilecek "Kızılçam" yönetmenlerini (Şerif Gören, Ali Özgentürk...) arıyor. Sadece o kadar değil; Türkan Şoray, Müjde Ar ve de haftada bir gece Işık Yenersu, Şerif Sezer ve Leyla Özalp gibi isimlerin toplandığı ve aralarına erkek olarak bir tek benim bazen kabul edildiğim kızlar masası eksik kalmış.
Ayık kafa gittiğim ikinci galam (neyse ki şaraplar çok pahalı değildi, gözüm kalmadı) Tamirhane filmi oldu. En favori yeni kuşak oyuncum olan Nejat İşler'in bu işini de kaçırmam tabii ki beklenemezdi.
Zaman zaman galiba sıkı bir absürt komedi izleyeceğimi düşündürdü ama tam da böyle olmadı. Fakat salonu dolduran benim dışımdakiler ben on beş dakikada bir gülerken üç dakikada bir kahkaha attılar. Bu kahkahaların daha çok neredeyse 'punctuation' (noktalama) yerine kullanılan "a.... koyarım"dan sonra olması eğlenceli bulduğum filme en büyük itirazım.
Bülent Şakrak, Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu, Erkan Kolçak Köstendil, Ali Seçkiner Alıcı ve de özellikle yaşı bana en yakın olan sevgili Erkan Can gibi filme katkıları olan insanlara devam filmi yaparlarsa bir önerim var. Kendilerinde olmayan organla ilgili "amk" demek yerine kendilerinde de bulunan "gtk" diyebilirler. Toplumsal cinsiyet eşitliğine saygı göstermiş olabilirler.
Bütün bunları yazmama neden, galada yanıma gelip benimle bir tek fotoğraf bile çektirmezken toplu halde T24'ün Muammer Brav'ının programına katılmaları değil. Öyle olsaydı bu röportajın linkini vermezdim.
Tamirhane, izlemek isteyenler için bugün (11 Kasım) sinemalarda vizyonda.
Cihangir'deki evime benim yürümemle bile 15 dakika mesafede Çukurlu Çeşme Sokak'ta olan İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) de bu hafta birkaç kez gittim. Hem "Barış İçin Bir Araya Geliyoruz" hem de LGBTİ+ Komisyonu toplantıları vardı
Pazar günü de müthiş bir kahvaltı eşliğinde İHD Marmara Bölgesi, İstanbul Şube'de bir araya geldi. İlk kez Balıkesir ve Çanakkale'den gelen hak savunucularıyla tanışma şansım oldu. Kahvaltının poğaça ve börekleri Leman Yurtsever'den, peynirler ve meyveler ise Eş Başkanımız Eren Keskin'dendi. Biraz geç kaldığım için yumurtalı kavurmaya yetişemedim.
Bu arada İnsan Hakları Derneği aralıktaki İnsan Hakları Haftası için hummalı bir faaliyet içinde.
Tarihimden, ilk tekzibini yedi
Geçen hafta Aydın Doğan Vakfı'ndan ödül alan seramik sanatçısı Alev Ebuzziya'yla Paris'te 1970'lerde yemek yediğimi yazmıştım. Yemeği bilen arkadaşlarım derhal uyardılar.
Yemeği 1989 yılında Paris Kürt Enstitüsü'nün düzenlediği bir toplantıya gittiğim sırada yemişim. Tabii ben de hatırladım. Umarım yine yanlış yapmıyorumdur. Ebuzziya'nın evinde benden başka ressam-akademisyen Ayşegül Beton ve Nora Şeni de vardı ama daha önemlisi Erdal İnönü'nün eşi Sevinç İnönü de konuklardan biriydi.
Yemeğin konferansla bir ilgisi yoktu ama Sevinç İnönü'yle aynı anda Paris'te olan Kürt SHP milletvekilleri partiden ihraç edilmişlerdi. Düzeltir, 15 senelik bir hata için özür dilerim. Bu arada ekleyeyim, ben konferansa Madam Danielle Miterrand'ın davetlisi olarak gitmiştim.
* Ragıp Duran'ın Özgürüz Radyo'daki programında İranlı müzisyen de var Leonard Cohen de Bob Dylan da var.
* Ailenin korunmasına dair yasayla ilgili İHD'den yayınlanan itiraz.
Ta Oprah Winfrey'in programına konuk olmaya başladığı yıllarda, burada Türkiye'nin gururu olarak ünlenen ve habire televizyonlara çıkan Dr. Mehmet Öz, ABD ara seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin senatör adayı olarak Pennsylvania'da girdiği yarışı kaybetti. Üstelik de Trump onu destekliyordu.
Şimdi bu dış haber merakın nereden çıktı diye soracaksınız. İnanmayacaksınız ama Cihangir'de evimin iki sokak aşağısında bir Dr. Mehmet Öz Sokağı olduğunu farkettim. Yüzyıllık Aslan Yatağı Sokağı'nın adının bir kısmını, belediye ne hikmetse Dr. Mehmet Öz diye değiştirmiş. Umarım Öz kampanyasında harcadığı milyonlarca doların yüzde birini Beyoğlu'nun yoksulları için bağışlamıştır. Hiç sanmıyorum.
Dörtte üçü yandaş olan medyadan bıkanların mecburi favorisi Halk TV şaşırtmaya devam ediyor. Sözcü'ye rakip olsun diye çıkarılacak Halk Gazetesi'nin başına, Cumhuriyet'i karıştırıp ayrılan Aykut Küçükkaya getirilmişti. Meslektaşım Küçükkaya dört ay uğraşıp yarım da olsa bir ilk sayfa hazırlamışken birdenbire işine son verildi. İlk sayfaya koyduğu İsmail Saymaz, Ayşenur Arslan, Mehmet Tezkan ve hatta iki Mustafa K. Erdemol onu kurtaramamış.Pardon: Sayın Aykut Küçükkaya magazinimde yazdığım gibi işten atılmadığını, gurur ve onuruyla istifa ettiğini T24 yönetimine bildirdi. Düzeltir, 'Pardon' derim...
Kısaca eski Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın yeri hâlâ boş. Gazete çalışanları da paraların azlığı yüzünden sürekli Medya Radar'a şikayet mektupları gönderiyorlar.
Herkesin ağzında çok para aldığı söylenen İsmail Küçükkaya'ya karşın geçen hafta haksızlık ettiğim İsmail Saymaz tabii ki geçim darlığı çekenlerin yanındaymış.
Cihangir HomeRoom'dan ve daha önce Cumhuriyet'ten arkadaşım Gürsel Göncü'nün çıkardığı #Tarih dergisinin son sayısı müthiş. Kapağını geçen hafta 50 yaşına basan Kutlukhan Perker'in yaptığı derginin kapak konusu 'dezenformasyon yasasıyla' ilgili ve mutlaka okunmalı.
Yunanlıların müze, Türklerin jilet yaptığı efsane gemilerin öyküsü de çok iyi bir bonus.
Cumhuriyet'in 100. yılını kutlamaya hazırlanırken 100 yaşındaki hepimizin hocası Nermin Abadan Unat uçağa binip İzmir'e giderek bir sempozyuma katılacak. Tahmin edeceğiniz gibi toplantıda mektebim Mülkiye'nin de ciddi katkısı var.
Bu hafta müzik önerimiz gazeteci Güldal Kızıldemir'den geldi. Her taraf Leonard Cohen'le doluyken bu müthiş ozan ve müzisyeni biz de keyifle çalıyoruz: Hey, That's No Way To Say Goodbye.
Tuğrul Eryılmaz kimdir? Tuğrul Eryılmaz, kendisini "sadece gazeteci" olarak tanımlıyor. Dünyayı etkileyen 1968 rüzgârı sırasında üniversiteye gitti. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. Bir süre Londra'da öğrenim gördükten sonra Türkiye'ye döndü. Mülkiye'de yüksek lisans eğitiminin ardından Ankara'da TRT Haber Merkezi'nde gazeteciliğe başladı. Bir dönem Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda iletişim dersleri verdi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından üniversiteden ayrıldı. İstanbul'da haftalık Nokta, Yeni Gündem, Tempo ve Sokak dergileriyle Cumhuriyet ve Yeni Asır İstanbul gazetelerinde çalıştı. Ankara, Bahçeşehir, Bilgi, İzmir Ekonomi ve Kadir Has üniversitelerinin iletişim fakültelerinde gazetecilik dersleri verdi. 1996’daki kuruluşundan 2013 yılına dek yaklaşık 16 yıl Radikal İki’nin yayın yönetmenliğini yaptı. “Gazeteci olarak yaptıklarımın çok azından pişmanım. Neyse, ‘önemli’ bir köşe yazarıymışım gibi sizlerin sütunlarından çalmayayım. Bize güvenerek yazı gönderen herkese bol minnettarlık ve sevgiyle…” satırlarıyla Radikal İki'ye veda etti. Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği'nden yargılanan gazeteciler arasında yer aldı; bu nedenle açılan davada 1 yıl 3 ay hapis ve 6 bin lira para cezasına çarptırıldı. Sinema ve dizilerde senaryo ve kurgu danışmanlığı da yapan Eryılmaz, IPS İletişim Vakfı kurucusu ve Yönetim Kurulu üyesi. Rolling Stones ve Marianne Faithfull hayranı. Asya'nın dedesi. |