Türkiye'deki Bireysel Emeklilik Sistemi bugünkü çalışan kesimler için birikim sağlama ve gelecekte emeklilikte ilave bir gelir akışı sağlamayı hedefliyordu. Buna devlet katkısı da sağlandı. En fazla yıllık brüt asgari ücretin yüzde 25'i kadar devlet katkısı sağlandı. Bu yıl yüzde 30'a çıkarıldı. Buraya kadar güzel. Ancak büyük bir yangın gibi kavurup geçen 'ev yapımı' enflasyonla bu birikimlerin bir bölümü yandı kül oldu.
Sayılara ve ayrıntılara gireceğim. Ancak tam bu verilerle uğraşırken gelen haber şuydu: Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), 500 bin dolarla BES'e katılacak olan ve bunu 3 yıl fonlarda tutacak olan yabancılara Türk vatandaşlığı verilmesine olanak sağlama kararı almıştı.
En az 500 bin dolar veya karşılığı döviz tutarında katkı payı, kurumun belirleyeceği fonlarda tutulacak, 3 yıl sistemde kalacaktı. Böyle bir karar, siyasetçilerin büyük bir çaresizliğini ortaya sererken, ülke yurttaşları için de utandırıcı bir tablo.
Bu kurumun, yani SEDDK'nın asli görevi BES sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesi.
Kurul, Ankara'nın 'dövizi olan her kimse yapışın, peşine düşün' mottosuna sarılıp koşa koşa yabancı ülke yurttaşlarının 500 bin dolarını alma peşindeyken, ülkenin BES'e katılmış 7.5 milyon yurttaşının emeklilik fonlarının bir bölümü enflasyonla eriyordu.
Denilebilir ki "buna kurul ne yapsın?" Yanıt basit: Kendi işini yapsın.
Bakın anlatayım.
Son bir yılda gelirleri TL cinsi olan ya da tasarrufları TL olanların bu varlıkları enflasyonun çok altında olan faizler nedeniyle satın alma güçleri reel olarak en az yüzde 30 eriyip gitti.
İki alan var ki devasa kayıplar söz konusu.
Bunlardan birincisi İşsizlik Fonu. Buradaki fonların enflasyon karşısında eridiğine hiç şüphe yok. Şeffaflığı olmadığı için ölçebilecek veri yok elimizde. Ancak yılsonundaki raporlarda bunu göreceğiz. Bunu yönetmekle sorumlu olan bir kurul var; sorumlusu Hazine ve Maliye Bakanlığı ve İŞKUR yönetimi.
İkincisi ise Bireysel Emeklilik Sistemi'ndeki (BES) kamu katkı fonları.
Malum, BES'e dahil olan katılımcılara, kendi ödedikleri katkıya devlet de en yüksek ölçekte brüt asgari ücretin yıllık toplamının yüzde 30'u kadar katkı veriyor.
Bir BES katılımcısı bir yıl içinde ilgili yıl için belirlenen brüt asgari ücret tutarı toplamına kadar yapmış olduğu katkı payı ödemeleri için (2022 için 68.850 TL) devlet katkısından yararlanabilir. Sınır bu tutar.
Her yıl kendi katkı payı yanında devletten de katkı alan bir BES katılımcısı, kendi yatırdığı katkıların nasıl bir risk çerçevesinde yönetileceğine kendisi karar veriyor. Riskleri ve enstrümanları, bunların da ağırlıkları farklı yapıdaki portföyleri serbestçe seçiyor. Hatta katılımcı, yıl içinde 12 kez değişiklik yaparak seçtiği portföy yapısından farklı risk kategorisindeki başka bir portföye geçebiliyor.
Bu yazının asıl konusuna gelelim. O da devlet katkısının nasıl bir portföy yönetimine sahip olduğu.
Katılımcı için yatırılan devlet katkısı da katılımcının portföy tercihi yapmasına bırakılmadan ayrı olarak yönetiliyor. Kuralını da devlet koyuyor.
Katılımcılar kendi portföy risk tercihlerini belirleyebilirken, bunu da yıl içinde 12 kez değiştirebilirken; devlet katkısı emeklilik şirketleri nezdinde yine devletin belirlediği yatırım kriterleri paralelinde yönetiliyor.
Tam olarak söylemek gerekirse Hazine 2017 yılında "devlet katkısı fonları için karşılaştırma ölçütü" belirleyerek emeklilik şirketlerine duyurmuş. Buna göre, faiz içeren devlet katkısı fonları için ölçüt, "yüzde 85 BİST-KYD DİBS Uzun Endeksi + Yüzde 10 BIST-KYD 1 Aylık Mevduat (TL) + Yüzde 5 BIST 100 Endeksi" olarak belirlenmiş.
Görüleceği gibi, yüzde 85'i uzun vadeli devlet tahvili ile yüzde 10'u banka mevduatı ağırlıklı bir ölçüt bu. Uzun vadeli sabit getirili devlet tahvilinin vadesi tanıma göre en az 1096 gün olmalıydı. Yani 3 yıl ve üzeri.
2019'da yeni bir kararla, bu formülle ilgili kararın iptal edildiği, Sermaye Piyasası Kurulu'nca yenisi belirlenene kadar yürürlükte olacağı bildiriliyordu.
16 Aralık 2021 günü Sermaye Piyasası Kurulu yeni formülü şöyle belirliyordu:
"Yüzde 8o BİST-KYD DİBS Uzun Endeksi + Yüzde 10 BIST-KYD 1 Aylık Mevduat (TL) + Yüzde 10 BIST 100 Endeksi".
Özetle, tahvil payı azaltılıp hisse senedi endeksinin payı 5 puan arttırılıyordu. Ne zaman? Tam da dolar kurunun 18'e vurduğu kur patlaması günlerinde: 16 Aralık günü. Amaç neydi? BES'in devlet katkısındaki fonların yüzde 5'ini daha ilave olarak borsaya akıtmak ve sözüm ona döviz alanların ilgisini çekmek! Ne büyük deha değil mi?
Oysa kur artışının çok kısa sürede yüzde 100'ü geçtiği bir dönemde, enflasyonda patlamanın olacağı çok açık; ama "küçük yatırımcıları korumakla" görevli kurum, işini yapmak yerine, ekonomideki politika hatalarına işe yaramayacak pansumanlar yapma peşinde.
Eylül ayından itibaren Merkez Bankası'nın faizleri indirerek kuru ve enflasyonu patlatması sonrasında 5 yıllık tahvil faizlerinin seyri şöyle oldu; yüzde 17.5 seviyesinden yükselerek mart 2022'de yüzde 28.5'e kadar çıktı. Sonrasında ise düşüşle en son yüzde 17'lerde seyrediyor. Çok açık ki yüzde 80'lere çıkan enflasyon karşısında 5 yıllık tahvil getirisi orantılı biçimde takip etmemiş durumda. Bunun nedenleri ayrı bir yazı konusu. Oysa TÜFE'ye endeksli bir tahvil ölçütü konulmuş olsaydı ya da kamu otoritesi bu koşulu değiştirmiş olsaydı BES yatırımcısının devlet katkısı eriyip gitmeyecekti.
BES katılımcısının süre koşullu olarak kendi mülkiyet hakkı dahilinde olan ama bu süre zarfında yatırımların kurallarını devletin belirlediği katkı paylarının getirilerine ne olmuş ona bakalım.
Emeklilik Gözetim Merkezi'nin (EGM) verilerine göre; son bir yılda (Temmuz 2021-Temmuz 2022) devlet katkısı fonlarının (25 adet) reel getirileri şu aralıkta gerçekleşti: yüzde -10.86 ile yüzde -36.25 oranında. Yani reel olarak negatif getiri. Pozitif reel getiri sağlayan bir fon dahi yok. Enflasyonla reel olarak erimiş.
Yıllarca çalışarak emeklilik birikimi yaptığını zanneden BES katılımcıları, devletin kendileri için yatırdığı katkı paylarının erimesine tanık oluyorlar.
14 bireysel emeklilik şirketinin yönettiği 25 devlet katkı fonunun tamamı reel olarak kayıpta. En iyi yöneten şirket bile yüzde 10.8 negatif reel getiride kalabilmiş.
Bunun anlamı şu: Tasarrufçuları koruması gereken otoriteler, uydurma bir para ve ekonomi politikasının içi boş özgüvenine dalarken, vatandaşın bireysel emeklilik fonlarının erimesine de seyirci kalmışlar.
Bu bir ihmal de sayılmaz. Tersine sabit getirili devlet tahvillerinin faizlerini düşürmek için bankalar bile bu tahvilleri almaya zorlandı. Merkez Bankası bankaların açık piyasa işlemleri için kendisine getirdiği teminat koşullarını değiştirerek, TÜFE'ye endeksli kâğıt ağırlığını azaltıp sabit getirili tahvil ağırlığını yükseltmişti. İsteniyordu ki sabit getirili düşük faizli kâğıtları alsınlar, orada kalsınlar.
Uzun vadeli tahvil ihaleleri ise 3-4 bankanın ihalenin büyük bölümünü kapattığı ve dolayısıyla faizleri belirlediği bir düzlemde yapılıyor. Bu bankaların kamu bankaları olup olmadığını ise bilmiyoruz. Hangi banka negatif reel faizle tahvil alır ki?
BES sisteminde katılımcıların istediği risk profilinde katkı paylarının negatif getiriye düşmesi bireysel bir tercihin sonucudur. Ancak devlet katkı paylarının nasıl yönetileceğine dair bir portföy kuralı koyarak fonları yöneten şirketleri buna yöneltiyorsanız ve sonunda zarar ortaya çıkıyorsa katılımcılara devletin verdiği fonların çarçur edilmesinde kamu otoritelerinin sorumluluğu vardır.
Enflasyonun tırmandığını gören yetkililer, BES içinde yer alan katılımcıların haklarını korumak için önlem almaları, düzenlemeleri gözden geçirmeleri gerekirdi.
Devlet katkısı fonları için baz alınan ölçütün değerlerine Temmuz 2021-Temmuz 2022 döneminde ne olduğunu not düşelim:
Yüzde 80 ağırlıktaki "BİST-KYD DİBS Uzun Endeksi" yüzde 21.1 artmış.
Yüzde 10 ağırlıktaki "BIST-KYD 1 Aylık Mevduat (TL)" endeksi yüzde 17.25 artmış.
Yüzde 10 ağırlıkta yer alan "BIST 100 Endeksi" ise yüzde 86.1 artmış.
Ağırlıklarına göre toplandığında yüzde 27.2 yapıyor. Devlet katkı paylarını yönetenlere SPK'nın verdiği ve değiştirmediği kılavuz bu. SEDDK da seyrediyor.
Aynı dönemde yüzde 79.6'lık enflasyonla arındırıldığında, reel olarak yüzde 29.2'lik negatif getiri çıkıyor. Yani BES şirketlerini ve onların portföylerini yönetenlere verilen kılavuz bu.
Oysa duruma seyirci kalmayacak aklı başında bir otorite bu 'kılavuza' müdahale eder, en azından "BIST-KYD TUFE" endeksini kılavuz olarak değiştirirdi. Bu endeksin de aynı dönemde yüzde 113 arttığını not düşelim. Yani yüzde 18.5 net reel getiri sağlatılabilirdi.
En azından bu tabloyu görüyor olması gereken Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun ve SPK'nın, önceden konulmuş 'kılavuz kuralı' kaldırarak enflasyona karşı koruma sağlayacak TÜFE'ye endeksli tahvillerin tutulmasına pencere açması gerekiyordu.
EGM verilerine göre, 31 Temmuz 2022 tarihi itibariyle katılımcıların fon tutarı 263.3 milyar TL. Devlet katkısı fon tutarı ise 32.4 milyar TL. İşte bu 32 milyar TL'lik devlet katkısı, devletin ilgili kurumlarının belirlediği portföy kriterleri nedeniyle kabaca enflasyonun üçte birinde kalan getirisiyle satın alma gücü reel olarak erimiş halde. Tam olarak 7.5 milyon kişiyi etkiliyor.
Ankara'daki politikacılar ve onların direktifiyle iş yapan bürokratlar, ekonominin her alanında olduğu gibi yarattıkları enflasyonla çalışanların bugünkü alım güçleri kadar, gelecekteki ekonomik güçlerini de emeklilik planlarını da darmadağın ettiler.
Ankara'nın yapacağı iş şu: Enflasyonun patladığı ve ufukta düşüş de görülmeyen bir görünümde, bir an önce bu kriteri değiştirmek ve devlet katkısının daha fazla erimesini durdurmak.
Uğur Gürses kimdir?Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı. 1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı. 1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı.2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı. |