Önceki hafta Bloomberg, Türk yetkililere dayanarak yayımladığı haberde Akkuyu Nükleer Santrali için kurulan şirkete (Akkuyu Nükleer A.Ş.) Rusların yaklaşık 5 milyar dolar gönderdiği ve benzer ölçekte transferlerin izleyen haftalarda devam edeceği yer alıyordu. Parayı gönderen ve şimdilik santralin tek söz sahibi (Türkiye’den henüz yüzde 49’luk hisse için ortak bulunamadı, belki de şimdilik bulunması istenmiyor) Rosatom yetkilisi ise söylenen rakamdan düşük olduğunu not ediyordu.
Rosatom’un kontrolündeki Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin ise santralin yapımında yer alan yerli şirketin (IC İçtaş İnşaat) sözleşmesini de feshettiği haberi ayrıca basında yer aldı. İçtaş ise “Bu fesih girişimi açıkça kanunlara, sözleşmeye aykırı, hileli ve geçersiz bir işlemdir” diye açıklama yapıyordu.
Middle East Eye’ın haberine göre, Rosatom Akkuyu Nükleer Santrali'nin inşası ve geliştirilmesini finanse etmek için, hem de Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ihraç ettiği dolar tahvillerine geçici olarak yatırım amacıyla 29 Temmuz Cuma ile biten hafta içinde 6.1 milyar dolarlık bir kredi çağrısına çıktı.
Bu da oldukça ilginç; Akkuyu’nun çoğunluk hissedarı Rosatom, iştiraki olan Atomenergoprom şirketini kredinin garantörü olarak kullanmayı ve eğer borç verenler kabul ederse kredinin teminatı olarak dolar cinsi Türk tahvillerini (Eurobond mu yoksa yurtiçinde ihraç edilen dolar tahvilleri mi belli değil) vermeyi planlıyormuş. Potansiyel kreditörler kimlerse? Böyle bir mekanizma böyle bir süreçte normal gibi sunulsa da tuhaf.
Zamanlaması ve biçimi çok ilginç bu gelişmelerin durup dururken birden neden şimdi ortaya çıktığını konunun uzmanlarına bırakalım. Ancak, bu tablo ‘Rosatam-Akkuyu-Dolar Tahvili’ üçgeninin nihai olarak Rusya’ya ‘geçici olarak’ rezervleri kısmen park etme konusunda alan açma çabası olduğunu düşündürüyor. Santrali ön plana çıkararak.
Sonuçta Merkez Bankası’nın döviz ve altın rezervleri 26 Temmuz günü 98.9 milyar dolarken, günlük verilerden hesapladığım kadarıyla 4 ağustos günü 108.1 milyar dolara çıkıyordu. Bunun büyük bölümünün, bankalar üzerinden dolaylı olarak Merkez Bankası’na park eden ‘Rus parası’ olduğuna şüphe yok.
Bu gelişmelere hâkim olduğu çok açık olan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de geçen hafta çıktığı bir TV yayınında, “Şu anda girişler oluyor. Her hafta Merkez Bankası açıklar. Geçen perşembe açıkladığı rezerve bakın, yarın açıkladığı rezerve bakın, sonraki haftaya da bakın. Bu iş başladı, devam edecek. Nereden geldiğinin önemi yok” diyordu.
Yaptırım ve kısıtlamalar içindeki Rusya, kendi ekonomisine Türkiye üzerinden yeni bir soluk borusu açmaya mı çalışıyor? Uydurma bir ekonomi teorisi ile döviz rezervlerini tüketen, borç harçla rezerv gösteren, kurunu patlatıp enflasyonunu azdıran bir siyasi yönetime yaklaşan seçimlerde destek mi çıkmaya çalışıyor? Sadece nükleer santral sözleşmesinde inşaat sürecini hızlandıracak masum bir finansal transfer mi? Yoksa ikincil yaptırımları tetikleyerek Türkiye’yi kendisine yoldaş mı edinecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmenin ardından yapılan yazılı açıklamada çok açık bir tanımlama yoktu ama Rusya Başbakan Yardımcısı Alexander Novak, iki liderin Türkiye’nin gaz ödemelerini kısmen ruble ile yapması konusunda anlaştıklarını söyledi.
Novak, iki ülkenin kademeli biçimde ulusal paralarla ödemeye geçmeyi konuştuğunu söylerken, ilk aşamada Rusya tarafından sağlanan gaz tedarikinin kısmen ruble ile olacağını anlatmış. Bunu da parasal ve finansal ilişkileri geliştirmek için “yeni bir aşama, yeni fırsatlar” olarak değerlendirmiş.
Malum Rusya, Ukrayna işgali sonrasında karşılaştığı yaptırımlara karşı, 31 Mart tarihinde “dost olmayan ülkelere” gaz satışında ruble ile ödeme koşulu koymuştu.
Rusya için kendi parasını korumak için talep yaratırken, sonucu da rublenin değerlenmesi olmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Soçi dönüşü uçağındaki gazetecilere, “Putin’le ruble üzerinde mutabık kaldıklarını” söylüyordu. Ruble ile alışveriş yapılacağı için mali olarak Rusya’ya da Türkiye’ye de güç kazandıracağını anlatıyor, sözü Rusların MİR kredi kartına getiriyordu: “Bir de Rusya’nın Mir kartı var. Şu anda bizim beş bankamız bunun üzerinden çalışmalarını sürdürüyor. Burada da çok ciddi gelişmeler var. Bu da tabi Rusya’dan gelen turistleri çok çok rahatlatan bir süreç. Onlarla alışverişini, otel ödemelerini yapabiliyorlar. Bu da tabi hem onlar için hem bizim için çok çok rahatlatıcı bir sistem. Bu ziyaretimizde Rusya Merkez Bankası Başkanı ile bizim Merkez Bankası Başkanımız da görüşmelerini yaptılar.”
Peki Türkiye rubleyi nereden bulacak? Görünen yol şimdilik MİR Kartı işaret ediyor.
Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak ettikten sonra karşılaştığı yaptırımlar sırasında MIR kredi kartı sistemini kurdu. 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından MİR’in Türkiye’de de altyapısının oluşturulması önerisini yapmasıyla da Türkiye’nin gündemine girmişti. Sonrasında da pek bir ilerleme olmadı.
2019’da o günün Rusya Enerji Bakanı olarak Türkiye’ye gelen Novak, bir bankanın ATM’sinden MİR kartı ile 100 TL çekiyordu. Ona eşlik eden o günün Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ise artık MİR’in Türkiye'de kullanımının başladığını ve 4 milyon lira hacme ulaştığını söylüyordu.
Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında konuştuğum bankacılar, Türkiye’de 4-5 bankanın bu kartı kabul ettiğini ve işlemlerin 100 milyon TL’yi geçmediğini söylemişlerdi. Rusya’nın yaptırım dalgası karşısında yurttaşlarının kullanabileceği uluslararası kart kalmamıştı.
Nisan sonunda Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ise "Rusya’nın Mir sistemi var. Mir kart çok iyi bir şekilde kullanılıyor. Türkiye’de Mir kart kullanan işletmelerin oranı yüzde 15’lerdeydi, şimdi bankalar hızlı bir şekilde dağıtım yapıyorlar. Sıkıntı olmayacak" diyordu.
MIR’in alanını Türkiye’de genişletmek için şimdi çaba gösterildiği çok açık. Zira hem VİSA ve Mastercard gibi kart sistemleri Rusların harcama yapmasına kapalı. Milyonlarca Rus turist Türkiye’ye gelirken seyahat ödemelerini önceden acentalarına yapıyor. Ancak gittikleri ülkelerde gündelik harcamaları için kredi kartına ihtiyaç duyuyorlardı.
3-5 ayda MİR kartın çok da yaygınlaşmadığı çok açık. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine bakılırsa MİR’i kabul eden banka sayısı hala 5 banka ile sınırlı.
Burada küçük bir not düşmek gerekiyor. MİR kartın kabul edilmesi demek, nihai satıcıdan bankaya gelen harcama kayıtlarının MİR sistemi ile karşılıklı teyitle takasının yapılması demek. Yani karşılığının MİR sisteminden Türkiye’deki bankaya gelmesi demek. Geçmişte VISA ve Mastercard üzerinden dolar ya da Euro cinsi döviz cinsleriyle yapılan takasın şimdi yaptırım ve kısıtlamalar nedeniyle Ruble ya da TL ile yapılıyor olması beklenir. Bu takasa Bankalararası Kart Merkezi bir alt yapı kurdu mu bilmiyoruz. Buna dair yatırım yapıldı mı onu da bilmiyoruz.
Asıl konuya dönersek; Türkiye’nin gaz ödemelerinin bir kısmını ruble ile yapacağı, MİR’in de masaya tekrar yatırıldığı anlaşılıyor.
Rusların, kendi yurttaşlarının dolar ya da Euro'ya ihtiyaç duymadan ruble harcayarak Türkiye’de tatil yapmasını, uluslararası yaptırım ya da kısıtlamalara takılmadan bu kanalda ödemelerin yapılmasını sağlamak istemeleri gayet normal.
Potansiyel tablo için tahminim şöyle: Rusların turizm için kredi kartlarıyla yapacakları harcamalar ruble cinsinden Türkiye’nin kredi kartları merkezinde alacak hanesine yazılır, Türkiye de bu alacağın tamamıyla gaz ödemelerinin sadece çok cüzi bir kısmını öder. Bunun tüm sezonda 500-700 milyon doları geçeceğini sanmam.
Türkiye haziran ayı itibariyle son 12 aylık toplamda Rusya’ya 6 milyar dolarlık ihracat yaparken, aynı dönemde tam 44 milyar dolarlık ithalat yaptı. 38 milyar dolarlık dış ticaret açığı, gaz fiyatları yükselmeden önce geçen yıl 16 milyar dolardı. Pandemi öncesi dönemde 2019’da 7 milyon Rus turist geldiği biliniyor. Buradan da kabaca 5 milyar dolarlık bir gelir elde ettiğimiz varsayılabilir. Bunun da önemli kısmının Türkiye’de kartla değil, önceden otel ve uçuş bedeli olarak Rusya’da acentalara ödendiği dikkate alınmalı. Türkiye’deki kredi kartı harcamalarının çok düşük bir boyutu olduğu da.
Nette Rusya’ya yıllık yaklaşık 33 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı veriyoruz.
Rusya’nın gaz ihracatında kısmi olarak ruble kabul etmesinin sebebi, uluslararası yaptırımlarla karşılaşması ve blokajdan kaçınarak ödeme kabul edebileceği kanalın kalmaması. Bunun da çok düşük bir miktar olmasının bir önemi yok. Önemlisi bunu gönüllü yapacak bir taraf bulmuş olması.
İkinci bir unsur da rublenin istikrarı için döviz satarak bunu yapma kanalının kalmaması nedeniyle dış ticaret partnerlerine ruble talebini yükseltecek kanal açtırması.
Soçi görüşmesinden yapılan açıklamalara bakılırsa şimdi yapılan şey, küçük ölçekli bir ‘ikili ödeme netleştirme’ (Clearing) mekanizması gibi görünüyor.
Eğer ihracatçılar ve turizmde otelciler ile diğer hizmet sağlayıcılar için de ruble tabanlı bir mekanizma kurulsaydı ve de içeride bu kesimler de ruble ile satış yapmayı, ödeme kabul etmeyi tercih etselerdi Rusya’ya 44 milyar dolarlık gaz ödemesi yerine 33 milyar dolar net ödeme yapılabilirdi. Ancak uluslararası platformda potansiyel ikincil yaptırımlar, en büyük risk olarak şirket ve bankaların tepesinde ‘Demoklesin kılıcı’ gibi duruyor. Soçi ziyareti bile bu konudaki dikkatleri yükseltti. Bugün için bu netleştirme de pek mümkün görünmüyor.
Peki bu sağlansaydı da içeride TL’nin değerine olumlu etki eder miydi? Benim yanıtım hayır. Ruslar TL ödemeyi kabul ediyor olsaydı Türkiye açısından önemli bir dönüm olurdu. Bunun olması için de enflasyonun düşük, paranızın istikrarlı olması gerekir.
Uğur Gürses kimdir? Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı. 1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı. 1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı. 2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı. |