İktidarın kriz yönetme kademeleri artık ezberlendi; önce hafife al, sonra "en iyi biziz" de, işler kötüleştikçe "dış güçler" diyerek dışsallaştır, veriler üzerinden somut eleştiriler geliyorsa hemen verileri perdele, sakla, yayımlama.
Üç önemli krizde bunların izi rahatlıkla gözlenebiliyor. 2019'da Merkez Bankası'nın döviz pozisyonu izlenemesin diye rutin olarak yayımlanan swap verileri saklanıp örtülenmişti. Hâlâ da 2021 başına kadar olan veriler saklanmaya devam ediliyor. Bir başka kriz Covid-19 krizi. Burada da Sağlık Bakanlığı'nın günlük olarak yayımladığı verilerin sınıflaması birkaç defa değiştirilerek zaman serisinde izlenebilirlik zorlaştırıldı. Asıl önemlisi TÜİK rutin olarak her yıl açıkladığı ölüm istatistiklerini yayımlamayı durdurdu. En son ise doğal gaz krizi patlak verdiğinde tartışmalar artınca EPİAŞ'ın adı üzerinde 'şeffaflık platformunda' yayımlanan doğal gaz stok verilerinin yayımlanması durduruldu.
Verilerin yayımının durdurulması ya da örtülenmesinden beklenen yarar her ne ise tersi oluyor; daha fazla söylenti ve buna eklemlenen olumsuz beklentilere yol açıyor. Saklama kararını verenler ise 'devekuşu' misali 'vatandaş görmezse mutluluğu bozulmaz' diye düşünerek işleri daha da berbat ediyorlar.
Son örnek de 20 Aralık 2021'de 'icat edilen' Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesabı ile ilgili.
KKM hesapları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasına göre, 25 Ocak itibarıyla 203 milyar TL'yi aştı. Bunun 58.6 milyar TL'lik bölümü ise döviz hesaplarından dönüşen tutar.
KKM hesapları 20 Aralık günü ilan edildi; birkaç gün sonra kamu bankaları, onları da özel bankalar izleyerek hesaplar açılmaya başlandı. O günden beri bu hesaplara dair veriler ne Merkez Bankası ne Hazine ne de BDDK'nın web sitesinde yayımlanıyor.
Nereden öğreniyoruz? Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati çıkıp bir yerde konuşursa ya da Cumhurbaşkanı'ndan.
Oysa BDDK her gün, bankacılık sistemine ait günlük mevduat ve kredi verilerini TL ve döviz cinsinden yayımlıyor.
Cumhurbaşkanı'nın açıklamasına dönelim; 25 Ocak günü itibariyle KKM hesaplarının bakiyesi 15 milyar dolar ediyor. Bunun 4.3 milyar dolarlık kısmı ise döviz hesaplarından geçişlerden olmuş.
Bunun anlamı şu; 4.3 milyar doların Merkez Bankası'na getirilip satılmış olduğudur.
Peki biz Merkez Bankası'nın bilançosuna baktığımızda ne görüyoruz? Merkez Bankası'nın net döviz pozisyonu sadece 634 milyon dolar artmış. (27 Aralık-25 Ocak). Brüt rezervler ise 1.1 milyar dolar azalmış.
Peki ne olmuş da 4.3 milyar dolar artış olması gerekirken tersine brüt rezerv kaybı yaşanmış?
Yanıt belli; Ankara aralık ayından itibaren 'örtülü-arka kapılı' döviz satışlarına devam ediyor. Dolar kuru 13.50'ye sabitlenmiş durumda. Konunun uzmanları, bankacılar bunu teyit ediyor. 'Nöbetçi dealer' kurun 10 kuruş bile dalgalanmasına izin vermiyor. Küçük satışlarla kur neredeyse sabitlenmiş gibi tutuluyor. Tabii ki Merkez Bankası'nın döviz rezervleriyle.
Basın karşısında çıktığında "Döviz sattığınız iddia ediliyor" dendiğinde ise Başkan Kavcıoğlu "biz döviz satmıyoruz" diyor. Bu cümlede hiçbir yanlış yok. Eksik olan, arka kapıdan kamu bankaları eliyle olduğunu söylememiş olmasında.
Eğer Ankara'daki otoriteler günlük olarak KKM hesap bakiyelerini açıklıyor olsalardı; ne kadar döviz satıldığı da net biçimde günlük olarak hesaplanabilecek, söylenebilecekti.
İşin bir başka boyutu da şu; döviz almayı arzu edenlere "siz elinizdeki TL'niz ile döviz almayın, TL mevduat hesabı açalım, kur artışı mevduat faizini geçerse fark ödeyelim" taahhüdü ile tasarrufları toplanan bireyler de örtülü biçimde otoritelerce yanıltılmaktadır.
Örtülü biçimde döviz satışlarıyla kur kontrol edilerek muhtemelen 3 aylık dönem sonunda sadece enflasyonun kat kat altında bir mevduat faizi (yüzde 14+3=17) alacaklar. 3 aylık dönemsel faiz olarak yüzde 4.25 getiri elde ederken, Ocak-Mart döneminde muhtemelen bu getirinin 3 katı kadar bir enflasyondan kayıpları olacak.
Muhtemeldir ki ellerindeki TL'yi KKM hesaplarına yatıranlar, otoritelerin kural dışı davranacaklarını düşünmediler.
Oysa aynı kesimler ellerindeki TL ile döviz almış olsalar örtülü döviz satışı ile kuru tutmak mümkün olamayacaktı.
Asıl sorun, elinde TL tasarrufu bulunan birey ve şirketlerin enflasyona karşı kendilerini koruyacak bir TL faizinin piyasada mevcut olmamasında.
Parasının değerini, enflasyona karşı tasarrufların erimesini TL silahı politika faizini çöpe atan, 'önemsizleştiren', dolarizasyonu besleyen, dolarizasyonu önlemek hesabına dolarizasyon teşviki sağlayan mekanizmalar yaratan bir ekonomi yönetiminin 'liralaşma stratejisi' uydurmasının hiçbir şeye yararı yok.
Kötü yönetirken örtüleyen, kural ve kurumları çökerten, yan yollara, arka kapılara sapan bir yönetim sadece çok kısa bir zaman kazanır, o kadar.