Geçen hafta cuma günü İstanbul Sanayi Odası'nda Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun sanayicileri suçlamasıyla, oda yönetimi ile arasında gelişen karşılıklı tartışma, aslında her iki kesim için de bir trajedi niteliğindeydi.
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, cuma günü İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis toplantısında konuşmak için gitti. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay ve İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan birer kısa konuşma yaptılar. Ardından da Meclis üyelerinden 6 kişi bireysel olarak görüş açıkladı. Sanayicilerin ortak temel konusu krediye erişim zorlukları ve kredi faizlerinin yüksek olması. Şikâyet edilen kredi faizi ise yüzde 40-50’ler seviyesinde olmasıydı.
Ardından Başkan Kavcıoğlu eleştirileri yanıtladı. Devamında ise Bahçıvan ile Kavcıoğlu arasında karşılıklı bir tartışma başladı.
İstanbullu sanayiciler, son birkaç yılda kur-enflasyon-maliyet şoku ortaya çıkana kadar geçmişte hep ‘finansman maliyeti düşük olsun’ türküsünü söylediler. Çözülmesi halinde bu düşük faizi sağlayacak olan enflasyonla mücadeleyi dert edinmeyen bir duruş sergilediler. Enflasyon yüzde 10-12 seviyesinde iken Merkez Bankası’nın bunun 1-2 puan üzerindeki politika faizini, yüzde 17-18’lik kredi faizlerini beğenmiyorlardı. 2020’de negatif reel faize geldiğimizde de ‘başımıza dert açacağını’ seslendirmediler. 2021 Eylülünden aralık ayına kadar faizlerin yüzde 19’dan yüzde 14’e düşürülme sürecinde de “büyüme pahasına enflasyonu tercih etmediklerini” söylerken de çok geç kalmışlardı. Tüketici enflasyonu yüzde 80, üretici fiyatları yüzde 138’lere gelene kadar sesleri çıkmadı. Bu enflasyona karşın hala görece çok düşük sayılabilecek yüzde 40’lı ticari kredi faizlerden şikâyet etmek için önceki gün sesleri çıktı. Enflasyona değil. Yani ‘çanak çömlek patladıktan’ sonra bile hala meselenin özüne yaklaşamıyorlar.
Erdal Bahçıvan konuşmasında, oldukça örtülü biçimde, mevcut para politikasını eleştiriyordu. “Ekonomik güven ve küresel gerçeklerle uyum sağalamayan birtakım adımlar kısa vadede yüksek faize dönük bazı çözümler getirse dahi oluşturduğu güven kırılganlıkları, beklentilerdeki bozulma neticesinde daha uzun vadede finansal kaynaklara erişimi zorlaştırmakta ve hem de maliyetini artırmaktadır. Dolaysıyla bu politikalar uygulamada da görüldüğü gibi bırakın faizleri düşürmeyi, faiz oranlarını altından kalkınmasını daha da zor noktalara taşımaktadır”.
Merkez Bankası’nın güçlü ve öngörülebilir bir para politikasına ihtiyaç olduğunu söylüyordu.
Bahçıvan, sanayicilerin karşı karşıya kaldığı bir dizi sorunu dile getirirken, TÜFE’deki gelinen seviyelerin iç talebin seyrini ve fiyatlamalara dönük belirsizlikler yarattığını, “atılan olumlu yöndeki birçok adıma rağmen liranın seyrine dönük belirsizliği de” ilave ediyor. En önemli sorunun da nitelikli finansmana erişim zorluğu olduğunu ve faizlerin yüzde 40’ları aştığını söylüyor. CDS’lerin 900’e vurmasının dış borçlanma imkanlarını sınırladığını, maliyetlerin de iki haneli oranlara çıktığını vurguluyordu.
İşte bu sözler belli ki Kavcıoğlu’nu kızdırmış olmalı. Zira soru-yanıt kısmında ‘ben size görülmedik ölçüde ucuz kredi veriyorum, siz döviz alıp mal stoku yapıyorsunuz nankörler’ kıvamında bir çıkış yaptı.
Önce Kavcıoğlu’nun İSO’da tepki çeken sözlerini özetleyelim.
Kavcıoğlu’nun, sanayicilere yaptığı yakınma, ‘şirketler ucuz TL kredi kullanıyorlar, sonra gidip döviz aldıklarını görüyoruz. Sizin de üyeleriniz var aralarında, siz de uyarın döviz bozdursunlar. Şirketler ayrıca önceki yıllarda taşımadıkları kadar stok taşımaya başladılar. Ucuz kredi veriyoruz, şirketler ise stokçuluk yapıyor’ diye özetlenebilir.
Kavcıoğlu’nun şu sözü, ‘para politikasını berbat eden çaresiz merkez bankacılar’ hanesine yazılsa yeridir; “dünyada bir tane ülke söyleyin, kendi para birimi dışında getirdiği malı başka bir para birimi ile satan”. Sermayesi eriyen muhatapları seslerini çıkaramadı, “sizin eseriniz” diyemedi.
Kavcıoğlu şunu söylüyor; ‘biz Merkez Bankası olarak bankalara 1.2 trilyon TL’yi yüzde 14’le veriyoruz. Reeskont kredilerini de ucuz faizle veriyoruz. Eximbank’a da çok ucuz kaynak sağlıyoruz. Bankalar 1.1 trilyon KKM’yi de birey ve şirketlerden yüzde 17 maliyetle topladılar. Siz de sanayici olarak yüksek faiz ödemeyin’. Kendi sözleriyle, “almayın abi” diyerek finansal tavsiye de verdi.
Kavcıoğlu bu iki kalemden düşük faizli kaynak sağlandığını söyleyerek, “Bu paralar nereye gitti? Herkes döviz aldı, sanayi odası üyeleri dahil; listesi var bende” diyordu.
Konuşan İSO üyeleri ise baştan ayağa bankalardan şikayetçi oldular, bankaların bu yıl patlayan kârlarına dikkat çektiler.
İSO’daki toplantı salonunun tam ortasında bir ‘ceset’ vardı; ama kimse bundan açıkça bahsetmedi, yokmuş gibi davrandı.
Sermayelerini devasa bir biçimde eritenin enflasyon şoku olduğu, bunun da bizatihi karşılarında oturan Merkez Bankası’nın başkanın izlediği politikadan kaynaklandığını açıkça söylemek yerine, konuşan üyelerden biri, Kavcıoğlu’na mevcut politikasını desteklediğini bile söyledi.
Şirketlerin sermayeleri enflasyonla eridiği için kredi ihtiyaçları muhtemelen ikiye katlandı. Bu yüzden bankalardan ilave teminat talebi ve diğer süreçlerle ilgili zorluklarla karşı karşıyalar.
Geçmişte enflasyona yakın ölçekte yaklaşık yüzde 20’lik faizleri yüksek bulurken, tüketici enflasyonunun yüzde 80’e dayandığı, kendilerinin daha çok karşı karşıya olduğu ÜFE bazında maliyetlerin de yüzde 150’lere yaklaştığı tabloya karşılık, şimdi yüzde 40-50’lik faizleri bile yüksek buluyorlar.
Enflasyonun yıkıcılığından, izlenen politikanın bu yıkımı getirdiğinden güçlü biçimde bahseden olmadı. Nedenden değil sonuçtan şikayetçilerdi. Yüzde 100’leri geçen maliyet artışlarına karşılık yüzde 40’lık kredi faizleri çok pahalıymış.
İSO’nun geçmiş kamuoyu iletişimine bakılırsa enflasyonun yüzde 10-20 arasında olduğu dönemlerde bile ‘finansman maliyetinin şirket karının yarısına geldiği’ yakınmasından öte bir dert edinmemişlerdi. Enflasyonu dert edinen bir duruşunu hatırlamıyorum. Bahçıvan’ın 2020’deki İSO500 konuşmasında “enflasyon” sözü, sadece seyrinin ifadesi niteliğinde iki yerde geçiyordu.
Son 1 aydır Ankara, bankaların kulağını çekerek kredide yavaşlamalarını telkin ediyor. Nedeni ise Kavcıoğlu’nun İSO konuşmasında yakındığı odakla; kredilerin dövize ve stoka akması, Merkez Bankası’nın döviz satışlarına karşın kurun kontrol edilememesi. Yavaşlatmanın yolu da kredi musluğunu kısmak, faizini yukarı çekmek. Şubattan bu yana haftalık olarak ortalama 47 milyar TL artan krediler, son 1 ayda haftalık olarak ortalama 20 milyara geriledi.
Kavcıoğlu’nın söylediği gibi yılbaşından bu temmuzun son haftasına kadar TL kredilerdeki büyüme 1 trilyonu geçti. Ancak döviz kredilerinde de yaklaşık 18 milyar dolarlık kapama gerçekleşmiş. Bunun da TL kredilerle olduğu çok açık. Yani her 100 TL’lik kredi artışının 30 TL’si ile döviz kredisi kapatılmış.
Kavcıoğlu’nun söylediklerine gelelim.
Faizi yüzde 14’e indirip kuru ve enflasyonu patlattığınızda, hala da bu faiz seviyesinde devam edeceğinizi söylediğinizde bireyler ve şirketler kendi mali varlıklarını korumak için önlem alırlar. TL tutan, 3 haneye koşan enflasyona karşı yüzde 20 civarında faizlerle varlığını koruyamıyorsa ya da bu yönde düşünüyorsa ‘iyi paraya’ yönelmesi kaçınılmaz. Şirketler kesimi için de sermayesini korumak için döviz tutmak, stok arttırmak yegâne korunma aracı. Ya da döviz kredisini kapatarak, döviz yükümlülüğünü azaltmak.
Kimse Kavcıoğlu’na ‘bu resmi siz yarattınız’ diyemedi.
İSO’ya söylenecek söz ise ‘bu resmi yaratanları da süreç içinde siz yarattınız’ olmalı.
Keşke aynı toplantıyı ön sırada oturarak izleyen eski İSO Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi de çıkıp konuşsaydı; ‘2001 krizinde uyarmayarak bizim de hatamız oldu’ diye özeleştiri yapan Kavi.
İSO yöneticilerini rahatsız eden şey “stokçulukla” itham edilmek oldu. Karşılıklı tartışma da burada ateşlendi.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Bahçıvan, döviz tutma konusunda Kavcıoğlu’nun dediklerine katıldığını, bunun üç-beş firmanın yapmış olabileceğini ancak stok envanteri tutma konusunda eleştirisine katılmadığını, enflasyona karşı kendisini korumak isteyenler ile tedarik sıkışıklığıyla oluşan belirsizlik sebebiyle bunun gayet normal olduğunu, sanayicilerin envanterindeki stoku piyasayı istismar etmek için kullanmadığına inandığını vurguladı.
Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun, İSO üyelerine ‘TL kredi kullanarak döviz alan, fazla döviz tutan şirketlerden’ bahsetmesi ve bunu kanıtlamak için Başkan Bahçıvan’a o şirketlerin adını verebileceğini söylemesi ise ayrı bir skandal. Merkez Bankası’nın ya da herhangi kamu kurumunun elinde olan şirket ve işlem bilgilerini bu şekilde yasaları çiğneyerek paylaşmayı teklif etmesi bile akıllara ziyan. Buna da orada bulunan İSO yönetiminin itiraz etmesi beklenirdi.
Bu arada küçük bir not: İSO-500 listesinde adının açıklanmasını ve verilerinin yayımlanmasını istemeyen şirket sayısı yaklaşık 20.
Meraklısı konuşmaları ve tartışmaları şuradan izleyebilir:
Umarım iktisat fakültelerinde örnek olay olarak okutulur, izletilir.
Sanayiciler şu soruyu yanıtlamalılar; tüm toplumun üzerinden silindir gibi geçen, yoksulu daha yoksul, orta sınıfı da yoksullar kervanına katan enflasyon yangınına yol veren politikalar, sadece şirketlerinizin karlarının maksimizasyonu için mi var?
Uğur Gürses kimdir? Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı. 1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı. 1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı. 2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı. |