CHP liderinin birbirini takip eden iki seçim kampanyasında ortaya koyduğu performansa ve entellektüel enerjiye kimsenin diyecek bir sözü olmasa gerek. Bu sayede, CHP’nin seçmene yıllardır “fikir özgürlüğü ve çok seslilik” diye ambalajlanmaya çalıştığı eklektik yapının üstüne bir şal örtüldü.
Kılıçdaroğlu’nun kişisel enerjisi partiyi bir arada tutarken her kafadan bir ses çıkmasını da engelledi. Kimse çok sesli yapının “güzelliğini” seçmenlere anlatmak zorunda kalmıyordu.
Genel başkandan başka kimsenin çalışır görünmediği süreçte liderin karizması da en üst seviyeye çıkarıldı. Kampanya süresince hayli nazik bir konu olan Kürt meselesi, “Çözüm yeri Meclis’tir” gibi “parlak” bir formülle kazasız belasız geçiştirilirken, reklam kampanyasının parçası olduğu anlaşılan hayat hikayesini anlatan belgesel özel bir lansmanla sunuldu.
Benzer şekilde açıklanan “Merkez Türkiye” projesi, çalışanlara emeklilere verilen vaatlerle birleştiğinde parti istim tutmuştu. Kendine güveni geldi. Ve 8 Haziran sabahı, CHP’nin dediği gibi seçmenler (gerçekten) yepyeni bir Türkiye’ye gözünü açtı. Erdoğan’ın kaçıp gideceğini söyleyen yeni milletvekilleri dahi vardı.
Bahçeli’nin bir gece uyuyamadan “Koalisyon hükümeti kurmayız, azınlık hükümeti desteklemeyiz, bir seçime daha gideriz” yolundaki açıklamasını ise Cumhurbaşkanlığı sarayı dışında kimse ciddiye almadı. Yanıldı.
Hamleler peş peşe geldi. Herkes Erdoğan’ın sarayda paralize halde beklediğini düşünürken, eski genel başkan Deniz Baykal, (hala görüşme talebinin ilk kimden geldiği bilinmiyor) ile buluşması ortalığı sarstı.
Baykal’ın anlattığına göre, görüşme öncesinde Kılıçdaroğlu’nu aramış ama bulamamıştı! Hem, Erdoğan ile “sarayda değil” başka bir yerde görüşmüştü. Üstelik Erdoğan’ın bir de “müjdesi” vardı:
-Sayın Cumhurbaşkanı hiç bir koalisyona karşı çıkmıyordu, olumlu bakıyordu!
Belli ki, yılların siyasetçisi Baykal, hükümetlerin parlamentodan çıkacağını (meşhur parlamenter sistem), partisinin Erdoğan’ı tam da bu noktada karşı çıktığını unutmuştu ya da başka bir bildiği vardı.
Herkes gördü ki, Baykal’ın bildiği AKP-CHP koalisyonuydu!
Saatlerce süren görüşme, haklı spekülasyonlara konu olurken, bu ilginç görüşme ile ateşlenen AKP-CHP koalisyonu beklentisi Kılıçdaroğlu için de beklenmedik sonuçlar doğurdu:
1-Baykal’ın ziyareti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran sonrası giremediği sahneye tekrar girmesini sağladı. Bundan sonra yapacağı manevralara da meşruiyet kazandırdı. Bu arada Baykal Meclis başkanlığına adaylığını CHP’ye dayattı ve başka bir aday çıkmasını engelledi. CHP’den başka aday çıksa bile adaylıktan asla çekilmeyeceğini duruşu ile (belki de açıkça Kılıçdaroğlu’na) belli etti.
2-Erdoğan ve Baykal, gündeme oturan AKP-CHP koalisyonunun bir anda başrol oyuncuları haline geldiler. Üstelik, Kılıçdaroğlu şalı örtülmüş eklektik yapının bazı parçaları bu koalisyonu herkesten daha çok istediğini gizlemiyordu. Erdoğan’ın devre dışı kaldığını düşlenirken, devre dışı kalan Kılıçdaroğlu oldu. AKP koalisyonunu “herkeslerden” daha çok isteyen CHP yönetimindeki yol arkadaşları. Bu süreçte bakanlık koltuğu için Baykal’ı arayan CHP milletvekili de oldu mu bilinmez!
3-Baykal- Erdoğan görüşmesinin koalisyon ile sonuçlanacağı beklentisi partinin lideri Kılıçdaroğlu’nu elleri bağlı hale getirirken, bu buluşmanın olumsuzluklarına işaret edenler ve eleştirenler duymazdan gelindi. Koalisyonu istemeyenler olarak görüldü. Kılıçdaroğlu, Baykal’ın, Erdoğan ile kapalı kapılar ardında görüşmesini eleştiren gazetecinin de Halk Tv’den bizzat Baykal tarafından atılmasını dahi duymazdan geldi. Baykal’a karşı koyamadı. Ancak bu durum, CHP liderinin bundan sonraki sansür ve AKP’nin medyaya yaptığı baskıya yönelik her açıklaması samimiyetinin sorgulanmasına neden oldu.
4-Kılıçdaroğlu’nun Baykal’a tavır almamasının esas ve feci sonucu ise, “Bir şey yapamaz, beceremez” görüşünü perçinlenmesiydi.
Hareketsizlik ve saraya çıkan Baykal, CHP’nin MHP’ye karşı moral üstünlüğünü yitirmesine neden oldu. MHP’ye de Baykal’ı Meclis başkanlığında desteklememenin gerekçesini verdi. CHP’ye ise, tabanın açıkça eleştirdiği, karşı çıktığı Erdoğan-Baykal diyalogunu “de facto” savunmak kaldı.
5-İzlemekle yetinilen bu gelişmelerin genel seçmen tabanındaki karşılığı ise daha kesin oldu. Baykal’ın adaylığı nedeniyle eli kolu bağlı hale gelen CHP yönetimi MHP ile Meclis Başkanlığı konusunda tek bir ciddi görüşme dahi yapamadı, AKP kendi başkanını seçerken, hala AKP’lilerin son dakikada fikir değiştirerek (koalisyon icabı) Baykal’a destek atacağına inananlar vardı.
Bu arada, siyasetin, çözüm bulma ve uzlaşma zenaatı olduğunu zerre kadar aklına getiremeyen MHP’nin vizyonsuz lideri elbette şaşırtmadı. Hatta “partisi için doğruyu yapıyor” diyen kendisi gibi siyaset dehası gazeteci ve yorumculara rastlandı.
Sol tarafına felç inen CHP’nin bu dönemde yaptığı tek şey, “Bu ülkeyi hükümetsiz bırakmak isteyen biz değiliz” propagandası oldu. AKP ve MHP seçmeninden böylelikle oy devşirmeye çalıştı. Oysa bunun (anket şirketlerinin kulakları çınlasın) kutuplaştırılmış seçmende bir karşılığı yoktu. Herkes kendi partilerinin iktidarını istiyordu. CHP seçmeni de. Ama AKP seçim planını uygulamaya koyarken, nafile koalisyon görüşmeleri tiyatro ile vakit geçirdi. Bir de tepki topladı.
Türkiye’de göstere göstere gelen ve herkesin, hedefinin ne olduğunu tahmin ettiği şiddet ve korku sarmalı ana sorun haline gelirken CHP’den tek beklenen güven ve sorunu aşabilecek beceriye sahip olduğunu gösterebilmekti. Oysa tek başına iktidar istemek yerine (AKP’nin Tek başına iş başına sloganı ile bunu yaptı), 7 Haziran sonuçlarının tekrar edeceğini düşünerek hala AKP’yle koalisyon hesapları içindeydi.
Oysa şiddet ve korku politikasının panzehiri buydu, seçmene bu güveni verebilmek, tek başına iktidarla sorunu çözebileceği duygusunu uyandırmaktı. CHP’nin 7 Haziran sonrası ortaya koyamadığı “beceriklilik” işte buydu.
1 Kasım seçimleri, 7 Haziran seçimlerinin aynısı olacak ise bu kez neden farklı bir sonuç doğsun sorusunu aklına dahi getirmedi (bkz. Einstein). Ama seçmen aklına getirdi ve farklı bir sonuç doğuracak tercihini yaptı. Aynı şeyi yaparak farklı sonuç elde etmeyi ummak 7 Haziran sonrası CHP’nin durumunu tanımladı.
MHP ise ayrı vaka. Bu parti ayağını aynı taşa üst üste iki defa değil, defalarca sürçtü*. Ülkeyi yine bir seçime zorlayarak, baraj altında kaldığı 2000’li yıllardan başlayarak bugüne dek. Anlaşılan onun başka bildiği var. CHP’de umut olsa da, MHP iflah olacak gibi değil. İşin tek olumlu yanı, CHP’nin bundan sonra ona güvenerek bir siyasi strateji oluşturamayacağı gerçeği olabilir. Tabii öğrendiyse…
*Baykal’ın, Erdoğan ile görüşmesinin ardından Halk TV’de canlı yayınlanan “Sol Şerit” programında bu “de facto’”u eleştirirken kovulduğum haberi telefon mesajı ile geldi. Kanalın gerçek yöneticisinin Baykal olduğunu elbette biliyordum ama bir gazeteciyi kovabileceği ve CHP yönetiminin de bu durumu geçiştireceği hiç aklıma gelmedi.