Gerçekten FETÖ'yü "temizlemek" için mi tüm bu yapılanlar, tüm bu yaşadıklarımız?
Neden bir türlü inanasım gelmiyor?
Gözaltına alınanlara bakıyorum, şaşırıp kalıyorum.
Yine mi torbaya yaşla kurular atılıyor.
Tüm medya hep birlikte darbeye karşı çıkmadı mı?
Darbeye karşı olmayan bir tek gazeteci var mı?
Peki bu gazete basmalar, gazetecilerin gözaltına alınması neyin nesi? Özgür Gündem çalışanlarının gözaltına alınırken görüntüleri kimin içine sinebilir...
Eski valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri arka arkaya gözaltına alınıyor. Sahi onları kim atamıştı acep?
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Mutlaka bu darbenin bir yerlerde, bir şekilde bir siyasi ayağının olması gerekir" diyor.
Peki, FETÖ'nün her yeri örümcek ağı gibi sarmasının bir sorumlusu, bir siyasi ayağı yok mu?
Yayın hayatına yeni başlayan Gazete Duvar'da Celal Başlangıç'ın iki gün sürdürdüğü yazılarını mutlaka okumalısınız.
Eskiye bakmadan yeniyi göremiyorsunuz. Celal, yazısında, dünden bugüne bakarken şu vurucu tümcelere yer veriyor:
"Ne Dink cinayeti, ne Roboski katliamı, ne Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi, ne Rus uçağının düşürülmesi, ne de 15 Temmuz darbesi gibi 'karanlık işler' siyasi bir desteği olmadan gerçekleştirilebilecek ve sonuç alınabilecek suçlar değildir. Görünen o ki, geçmişten 15 Temmuz başarısız darbesine kadar yaşadığımız süreç ne tek başına 'gerçek' Ergenekon’la ya da ne tek başına FETÖ ile açıklanabilir. Bütün bu yapıları kullanan daha 'derin' bir organizasyonun parmak izleriyle karşı karşıyayız."
Bir ömre, ne çok darbe kalkışması, darbe, korku sığmış...
Şu güzelim ülkede şöyle soluk aldığımız, insan olduğumuzu hissettiğimiz zamanlarımızı düşünüyorum da ne kadar da azmış.
İçimizde özene bezene yarattığımız öyküler, duyarlılıklar nasıl da buz duvarlarına çarpmış. Hayallerimiz tarumar olmuş. Sanki bir cehennem hayatının içinde kavrulup durmuşuz.
Goethe, boşuna söylememiş "Dünya, hassas kalpler için cehennemdir" diye...
Cehennem deyince aklıma geliverdi. Çoğunuz biliyorsunuzdur.
Almanya'da bir kilise cennetten arsa satıyor. Cennetten iyi bir yer kapma telaşıyla millet kuyrukta. Martin Luther "diye biri" çıkıveriyor ortaya. Ama o cennetten arsa değil, cehennemi satın almak istiyor. Kilisedekiler şaşkın. İşin içinde bir iş var, ama ne yapsınlar, yüklü para karşılığı cehennemi satıyorlar. Martin Luther, cennetten arsa almak için yarışanlara sesleniyor sonra:
"Az önce cehennemi satın aldım. Cehennem bana ait olduğu için sizler zaten doğrudan cennete gideceksiniz. Cenneti satın almanıza gerek yok."
Birileri çıkıp şu cehennemi satın alsa...
Bu ülkede artık bir "cennet" hayatı başlasa...