Demek "Cumhuriyet ceketi" sırtınızdan çıkarıldığında böyle olunuyor. Demek akıl, mantık, vefa duygusu uçup gidiyor. Demek en olmadık laflara ve en olmadık yerlere sığınılabiliyor. Demek insan duramayınca böyle oluyor, yazık oluyor…
Sabah kahvemi aldım. T24'ün manşetlerinde dolanıyorum. Yeni bir şok. "Olamaz" diyorum. Olmuş. Kendini bir türlü durduramayan CHP Milletvekili, "eski arkadaşım" Mustafa Balbay yine manşeti patlatmış:
"Cumhuriyet'ten uzaklaştırılmamda FETÖ'nün parmağı var"
Pes diyorum başka bir şey demiyorum…
Konuştuğu yerler de manidar. Bugün ve Sabah gazeteleri.
Sabaha verdiği demeçte, gazetenin "Cumhuriyeti Fetö finanse ediyor" iddialarını da yanıtlamasını istiyor.
Artık izin verirseniz, ben de kendimi durduramayayım…
Mustafa Balbay'ı Cumhuriyet'e alan ve Ankara'ya gönderen Hikmet Çetinkaya, Fethullah Gülen'le ilgili en çok yazıyı yazan, en çok kitabı olan gazetecidir. Çetinkaya şu an gazetede yine etkin olarak görevini sürdürmektedir.
Adı geçmişken, Çetinkaya ile ilgili birkaç şey söyleyeyim. Cumhuriyet'in ayrışma döneminde yeniden yapılanmayla ilgili çok yanlışlar yaptı. "Kalibresini, çapını" bildiği halde ve bile bile bazı insanların hiç olmadık yerlerde çalışmasını sağladı. Cumhuriyet'te bugün yaşananlarda Çetinkaya'nın epey katkısı vardır. Şu an bir özeleştiri yapıyorsa eminim benim gibi düşünüyordur.
Neden Balbay'ı yazıp duruyorum? Ona düşman mıyım? Yıllarca birlikte çalıştık, aramızda bir problem mi var? Hayır. Balbay'la aramızda bir tek kötü hatıramız yoktur. Peki bu yazdıklarımla Cumhuriyet'e destek mi çıkıyorum? Kesinlikle hayır. Cumhuriyet'i yıllardır eleştirdiğim yazılarım ve kitaplarım duruyor. İlgilenen bakabilir.
Çok basit olması gereken bir olayda, insanların neler yapabildiğine şaşırmanın ve yaşanılan şokun dışa vurumudur bu yazılar.
Şimdi gelelim Balbay'a yeni sorulara…
Peki senin zorun ne? Sana ne oldu?
"Eğer görüyorsan içinde yaşayamazsın" diye çok sevdiğim bir söz var. Bunu başarabildiğimiz kadar insanlaşabiliyoruz.
Neden bu kadar rahat konuşabiliyorum? Yaşamımla kendimi sınadığım için. Kimse övünme gibi görmesin. Ama dedikoduya kaçmadan anlatmak zorundayım Balbay.
Kıdem tazminatlarıyla ilgili bazı olumsuzlukların yaşandığı yılı anımsarsın sen de. İmzalamamız gereken kağıtlar vardı. İzmir Büro'da haber müdürü olarak çalışıyordum. Yıllarca sendikaları izleyen biri olarak, bu kağıtları imzalamanın çalışanların aleyhine olacağını gördüm ve uyardım. İmzalamayacağımı belirttim. Arkadaşlar imzaladı. Ben o gün ayrılmak istediğimi belirttim ve gazetecilik hayatımı noktalama kararı verdim.
Yalnızca emekli maaşım vardı. Ayvalık'tayken bir gün bir telefon geldi. Arayan Dördüncü Kuvvet Medya'da birlikte yazdığım ve bir süre de Başbakanlık danışmanlığı yapan Ahmet Tezcan'dı. "Abi senin yanına geleceğim" dedi. "Hayrola tatil mi" dedim. Meğer konu başkaymış. Ahmet, Ayvalık'a geldi. Sabah grubunda önemli bir görevle iş teklif etti. "Ben orada yapamam Ahmet" dedim. Çok ısrar etti. "Senin sol görüşlü olduğunu ama iyi gazeteci olduğunu söyledim, sorun yok" diye de üsteledi. Oralarda yapamayacağımı biliyordum. Kabul etmedim. Cebimde çok mu param vardı, hayır. Hatta pek çok dostum ve arkadaşımdan "sen salaksın" yaklaşımı gördüm. Emekli maaşımla huzur içinde bir yaşlılıktayım. İnsan ömrü ne ki. İşte geldik ve gidiyoruz…
Evet bir de reddetmek sanatı var şu kısacık insanlık yaşamımızda. Böyle yaşamlar da var sevgili Balbay. Hem de inanamayacağın kadar çok var.
"Ben bu gazete için bedel ödedim" diyorsun. Eğer hapiste yattığın yılların yükünü de Cumhuriyet'e yüklüyorsan, bence hatalarını yeniden gözden geçirmelisin.
Hikmet Çetinkaya seni Türkiye'ye armağan etti. Cumhuriyet gazetesi de seni var etti. Geri kalan her şey senin hatalarındır.
Türkiye yangın yeri. Gencecik evlatlarımız ölüyor. Ülkenin her yanı ateş çemberi. Sen nelerle uğraşıyorsun ve hiç de haklı olmadığın şeylerle...
Bu seninle ilgili son yazımdır.
Gördüm ki sen kendini durduramıyorsun, yazık ediyorsun...