Hiç rastlıyor musunuz onlara?
Isias anneleri, babaları, kardeşleri, akrabaları…
Tabii ki hain otelin eşi dostu, partilisi, menfaatçisi değil; oradaki en az 65 kurbanın yakınları.
Kıbrıslı çocuklar ve bu ülkenin tarihi, coğrafi damarlarını tanımaya, tanıtmaya kendilerini adamış rehberler.
Resmi sayıyla, yani sayılabilen ölülerle 50 bini aşan deprem kurbanlarının elbette her köşede acılı yakınları var; hayatta olsalar da nice sevdiğini, evini, mahallesini, mütevazı varlığını, hayatının nice rengini yitirmişler var.
Ama Isias gibi bir katliam tuzağı tam bir simge.
Rantçılığın, 21 yıllık iktidar çürümüşlüğünün, arsızlığın, sözde inançlıyken her türlü vicdani-insani ölümcül ahlaksızlığı kolayca yapmanın, kayırmanın, ahbap çavuşluğun, siyaset ile ticaret kokuşmuşluğunun, ceplere hortum bağlayanların insanlara dere çakılı ve kumundan kurdukları tuzağın, insana ve tabiata iğrenç saldırıların simgesi.
Isias, taşıdığı karmaşık dihi-ilahi manaların ötesinde; "dindar pazarlamalı arsız piyasa" seri cinayetlerinin tipik örneği.
Bunları sizin bizim söylememize de gerek yok çünkü otelin sahiplerinden biri bundan önceki seçimlerde, bu saldırgan ve öldüren düzenin adını ve sıfatını yerli yerine koymuş:
"24 Haziran seçimleri sadece ülkemiz için değil, birçok mazlum coğrafyayı da yakından ilgilendiren, Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimidir. Ülkemizde istikrarın sürmesi adına vatandaşlarımızın yine yüksek bir oranla AK Partiyi tercih edecektir. AK Parti davası, ülke davasıdır, biz bu davaya destek veriyoruz. Ailece AK Parti'nin yanındayız."
"Ülke davası" olduğu için de önce kaçırmaya, gizlemeye çalıştılar bu "dava destekçileri"nin dere çakılı ve kumuyla cinayetlerinin davasını!
"Dava"lının laflarına bakın: Cumhuriyet… mazlum… istikrar… ülke davası!
"Dava" dedikleri, kadınlara saldırdı…
Çocuklara, öğrencilere, gençlere saldırdı…
Doktorlara, sağlık çalışanlarına saldırdı…
Emekliye, memura, işçiye saldırdı…
Öğretmene, akademisyene saldırdı…
Düşünceye, itiraza, şarkıya, türküye, tiyatroya, kitaba saldırdı…
Binlerce işçi tersanelerinde, inşaatlarında, madenlerinde gömüldü…
Sıvasız evlerin nice çocuğu bir diğerine düşman edilip toprağa karıştı…
Derelere saldırdılar, kıyılara, göllere, tarım arazilerine, zeytine saldırdılar…
Nice mağdur ve mazlumun oylarıyla, mağrur ve zalim bir "Isias düzeni" inşa edip çocukların, gençlerin, kadınların hayallerine, umutlarına, geleceğine saldırdılar.
Canım, mis kokulu evladım, çok özledim…
Kızıma sarılamamanın bedelini ödetecek bir mahkeme, bir vicdan var mı?
Güzel kızım, sana ömürlük hasretimin adalet terazisinde bir karşılığı var mı?
Senin, arkadaşlarının, arkadaşlarımın canını alanların çürüdüklerini göreceğim günleri bekleyeceğim.
Canım oğlum, güler yüzlüm, çok özledim babam, çook, Özgür'üm.
Selin'im, sensiz geçen her gün, her saat, her dakika işkence gibi. Ama ağlamak yok annem, çok işimiz var. Seni çok seviyoruz.
Çok özledik seni annem, çok.
Özledim amcam, çok özledim.
Sen gülerken dünya güzeldi can çocuğum.
Hayallerimiz vardı annem, daha birlikte yapacak çok şeyimiz vardı.
Sana söz babam, katiller, hırsızlar cezalarını çekene kadar biz hep buradayız.
Hayatım bundan sonra hep kış, bu yüzden sana, söz yine baharlar gelecek, diyemiyorum. Fakat söz babam, bize bunları yaşatanların cezasını alması için ne gerekiyorsa yapacağım.
Bir çocuk annesinden önce ölmemeli. Hiçbir anne çocuğunun mevlidini yapmak gibi bir acıyı yaşamamalı. Isias katilleri yüzünden biz çocuklarımızın doğum günü partileri yerine 40 mevlitlerini yapıyoruz.
Onlar öyle masum ve temiz kalpliydiler ki, bilemezdiler, fazla para kazanma uğruna insan hayatının hiçe sayıldığı bir düzeni.
Ben anne olmadan teyze oldum, her şeyi sende öğrendim. Sen benim ilk çocuğumdun. Beni sensiz bıraktılar. Seni çok seviyorum.
Her güne seni düşünerek başlayıp bitirmek. Geçen günlerin seni getirmeyeceğini bilmek. Nasıl baş edilir bununla.
Rengârenktik biz, artık simsiyahız. Buna sebep olanlar en ağır cezayı alana kadar mücadelemiz sürecek.
Tek bir anne, baba, teyze, hala, kardeşmişçesine birleştirdim; çünkü onlar aynı acının, aynı öfkenin, aynı adalet talebinin tek bir ailesi.
Karşılarında da aynı ihtirasların, aynı arsızlıkların, aynı saldırganlıkların, aynı kötülüklerin, aynı fesadın, aynı nefret ve kindarlıkların tek tip muktedirleri var.
Helalleşmeyi ve sadaka gibi para dağıtmayı iyi biliyorlar!
Seçim biraz da böyle şeyler arasında!
Dere çakılı ve kumundan servet ve nefret istifleyen çürümüşlükler ile bir çocuğun gülümsemesine sevdalı olanlar arasında.
Umur Talu kimdir? Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu. Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. |