Futbola dair belki de söylenmiş en güzel sözlerden biridir; “Futbol ezilen halkların mutluluğudur” cümlesi. Afrika futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden ve şu an Liberya'nın devlet başkanı olan George Weah'ın bu sözü, ne yazık ki değerini yavaş yavaş kaybetmekte zira futbol artık zenginlerin oyuncağı haline getirilmiş ve ezilenlerin mutluluğundan öte, mutsuzluğuna doğru hızla evrilmekte.
Elbette ülke futbolu da bu mutsuzluktan nasibini alıyor; hem de ne almak! Şikenin, ırkçılığın, adaletsizliğin, sahtekârlığın kol gezdiği ve yeşil sahalarda oynanması gereken oyun, artık masa başlarında, kravatlı beylerin eğlencesi haline geldi. Bu eğlence, kimi zaman intikam soslarıyla, kimi zaman da hesaplaşmalarla bezeniyor.
Aslında çok daha uzun uzadıya incelemek gerekiyor Türkiye'deki futbol ortamını. Ülke insanının büyük çoğunluğunun eğlencesi olan oyun futbol, eğlenceden çok bir eziyet bahçesine döndü. Bunda en büyük payın, ülke futbolunu yöneten şahıs olduğunu söylemek yalan olmaz.
Evrakta sahtecilik yaptığı için başkanlık yaptığı kulübün Avrupa'dan men cezası almasını sağlayan eskinin gazcısı şimdinin medya patronu Yıldırım Demirören hakkında şimdi de vergi kaçırmak ve başkanı olduğu kulübü dolandırmak gibi suçlamalar var.
Asgari düzeyde hukukun işlediği ülkelerde, 'vergi kaçırmak', 'dolandırıcılık', 'sahtekârlık' gibi suçlamalarla karşı karşıya kaldığınızda usulen istifa edersiniz ve aklanmaya çabalarsınız. Oysa yeni Türkiye'de bu gibi suçlamalara, karşı suçlamalar ve sanki hiçbir şey yaşanmamış, olmamış gibi davranarak, toplumun balık hafızasına, tabii ki elinizdeki medya gücüne güvenirsiniz.
Ülkede pek çok kişinin eğlencesi olan bir oyunun başına Yıldırım Demirören gibi birini getirmek tam da günümüz Türkiye'sine yaraşıyor. Çünkü artık çocuklara tecavüz edenlerin serbest bırakıldığı, kadın katillerinin elini kolunu sallayarak dolaştığı, her türlü yolsuzluğun sıradanlaştığı, seçilmişlerin görevlerinden alındığı, sadece imza attığı için insanların cezaevlerine gönderildiği, mesleklerinden edildiği bir ülkede; hesap vermesi ve aklanması gerekli pek çok ciddi iddianın muhatabı haline gelen Yıldırım Demirören'in futbolun başında olmasına pek de yadırgamamak lazım.
Hesap vermesi gereken birinin hesap soran konumda bulunması, hadi artık ahlaki boyutunu geçtik, vicdani olarak toplumu yaralıyor. Eline geçirdiği medya gücü sayesinde hakkındaki hiçbiri iddia haberleştirilemiyor. Geldiğimiz noktada Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz'in basın toplantısında Football Leaks'e ilişkin sözler bile sansürleniyor, yok sayılıyor. Fatih Terim'e verilen 10 maç ceza ve 23 Kasım Cuma akşamı oynanan Galatasaray-Atiker Konyaspor maçında yaşanan hakem rezaletinden sonra yapılmış bu açıklama mesleki haysiyetini, patrondan gelecek üç-beş kuruş uğruna askıya almış 'gazeteci' sıfatlı arkadaşlar için de zorlacıyı olsa gerek! Bütün ülkenin duyduğu cümleleri cımbızlayarak, haberin içinden çekip almak.
Bozuk düzende sağlam çark olmaz misali, ülke futbolu da can çekişiyor. Bakmayın Demirören medyasında çalışan gazeteci arkadaşların, “Kadromuz genç, ışık verdi” açıklamalarına. Onların sözünü ettiği saha içindekiler dahil, Türkiye futbolu her geçen gün biraz daha karanlığın içine itiliyor. Başrolünde ise ne yazık ki, futbolu yöneten şahıs ve onun atadığı kurullardaki yancıları mevcut.
Türkiye futbolunun var olan en büyük sorunu federasyon koltuğunda oturan kişidir. Başında bulunduğu kuruma bağlı kuruluşlar sadece Fatih Terim'e değil, kimseye ceza verememeleri lazım zira önce hakkındaki 'sahtekârlık', 'dolandırıcılık' ve 'vergi kaçakçılığı', 'evrakta sahtecilik' gibi iddialardan arınmaları gerekir. Nasıl ki katiller, tecavüzcüler hakimler hakkında ceza veremezse, Yıldırım Demirören'in başında bulunduğu Türkiye Futbol Federasyonu ve kurulları da kimseye ceza verememeleri gerekir. Çünkü ahlak, şeref, onur, gurur, haysiyet bunu gerektirir...