Avrupa Birliği, Türkiye siyasetinde en çok tartışılan dış politika konusu oldu. AB'den önce, iç politikayı neredeyse günlük hayat düzeyinde etkileyen başka bir “dış politika” konusu olmamıştı. Diğer yandan NATO ve BM gibi “uluslararası” organizasyonlardan farklı olarak, Türkiye Cumhuriyeti için AB, tarihindeki en önemli “uluslarüstü” organizasyon olarak da ilginç bir tecrübeydi. Ulus devlet olarak kurulmuş, Osmanlı İmparatorluğu'ndan kurtarılan ve arta kalan topraklar üzerinde ulus adına egemenlik inşa etmiş bir devletin, kısa bir süre sonra uluslarüstü bir organizasyona üye olmak istemesi elbette önemli tartışmalar doğurdu, doğuruyor. Peki şimdi neredeyiz? AB, siyaset söyleminde nasıl bir yer buluyor? Solu ve sağı AB başlığı altında ayrıştıran görüşler var mı? İş dünyası AB konusunda ne düşünüyor? Soruların yanıtlarını bu yazı dizisinde arayacağız. Ülkemizin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini, - Demokrasi ve laikliğin güvencesi, - Alternatifsiz bir çıpa olarak görenler hiç de az değil. Uzun vadede üyelik perspektifi olmaksızın cumhuriyetin bu iki temel direğinin ayakta tutulamayacağı kaygısı siyasette, medya ve iş dünyasında yaygın bir endişe kaynağı. Peki gerçekten öyle mi? Karar vermeden önce tarafların görüşlerine ve 2002 yılından sonra olup bitene kısaca bir göz atmakta fayda var. Önce sol partilerin Türkiye'nin AB üyeliği hakkında ne düşündüğüyle başlayalım. Başlamadan önce birkaç soru... Sol deyince aklımıza ne geliyor? Sizce sol hareketlerin AB konusunda sağlam, çerçevesi net bir şekilde belirlenmiş, topluma açıklanmış bir vizyonu var mı? “Sol” deyince AB'ye üyelik süreciyle ilgili olarak aklınıza net bir görüş geliyor mu? Bir başka deyişle, bütün solu kapsayan bir AB görüşü var mı ve bu mümkün mü?
Sizce sol da demokrasi ve laikliğin yegâne güvencesi olarak AB'ye mi güveniyor? CHP CHP Parti Programı'nda “Dış İlişkiler” başlıklı ayrı bir bölüm var ve AB ile ilişkiler bu ana başlılığın altında özel bir alt başlıkta yer alıyor. Baştan söyleyelim: Bu nüans önemli. Çünkü; 1. Diğer parti programlarında AB işi için özel bir başlık var mı? 2. Tam üyelik telaffuz edilmiş mi? 3. Konuya nasıl ve hangi başlıklar altında, ne kadar değinilmiş? Bu soruların cevaplarını önemsemek gerekiyor. Aşağıdaki alıntı CHP programından: “CHP başından beri Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma devriminin, modernleşme vizyonunun doğal uzantısı olan bir toplumsal değişim projesidir. AB ile ilişkilerimizde koşulumuz; eşit koşullu, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine saygılı, onurlu tam üyeliktir. CHP bunun dışındaki hiçbir seçeneği kabul etmez.” Parti programına göre CHP tam üyelik dışındaki seçenekleri (özel statü) istemiyor. Tam üyelikten dışlama olur ve fiili durum AB’nin resmi görüşü haline gelirse, gümrük birliği dâhil her türlü taahhüdümüzün yeniden değerlendirileceğini söylüyor. Ama özel olarak “vazgeçerim” demiyor. Modernleşme vizyonunun doğal uzantısı olan bir toplumsal değişim projesinin alternatifi, parti programında doğal olarak yazılı değil. “Ülkenin çıkarlarının gerektirdiği adımları atarım” mesajıyla yetiniliyor. CHP, başka ülkelerden istenmeyen koşulların tek taraflı olarak Türkiye’ye dayatılmasına da karşı. Kıbrıs meselesinin süreçle ilişkisiz olduğunu savunuyor. CHP Programı'nda Lozan vurgusu da var.
Bu arada CHP’nin yeni genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun AB büyükelçileriyle yaptığı toplantı sonrasında AB’nin çifte standart uyguladığını, bunun da hükümetin tutarsız tutumlarından kaynaklandığını, AB’nin ahde vefa göstermesini beklediklerini, Türkiye’ye ilave koşullar ileri sürerek süreci kesmemesi gerektiğini söylediğini de hatırlatalım. CHP - Dışı sol CHP – dışı solun bir kısmı (buna DİSK de dahil) AB projesini; daha yüksek standartta insan hakları, daha fazla demokratikleşme, darbelerden kurtulma, Avrupa’nın sosyal boyutuyla bütünleşme, emek dünyası için daha iyi çalışma koşulları ve Avrupa soluyla “daha iyi” bir dünya yolunda “romantik bir ittifak aracı” olarak gördüğü için destekliyor. Bu çerçevede Kopenhag siyasi kriterlerini çok önemsiyor ve bakış açısını önemli ölçüde bu kriterlere uyuma atfedilen önem belirliyor. CHP-dışı solun diğer kısmı ise farklı bir duruş sergiliyor. Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP) 2006’da değiştirilmeden önceki programında AB şu ifadeyle yer alıyordu: “Ekonominin, Avrupa Birliği, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların tavsiye ve kararlarına bağlı olarak yönlendirilmesine son verilmelidir.” Yeni ÖDP Programı'nda ise konu “Avrupa Birliği kapısında Türkiye” ve ‘Emeğin Avrupası', ‘Sosyal Avrupa’ başlıkları altında ele alınmış. İki başlık altında yazılanların daha çok belli bir bakış açısıyla durum tespiti olduğunu, konuya “Avrupa‘yı değiştirme ve başka bir Avrupa" mücadelesi çerçevesinden bakıldığını ve ÖDP’nin, anti-emperyalist siyaseti ve enternasyonalist dayanışmayı birleştiren bir çizgi üzerinden siyaset yapacağını beyan ettiğini vurgulayalım. Türkiye Komünist Partisi (TKP) Programı'nda Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili bir değerlendirme bulunmuyor. Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) AB’yle ilgili görüşünü parti programında da yer alan aşağıdaki ifadeyle özetliyor: “ABD'den, DB'den, IMF'den ve öteki emperyalist odaklardan bağımsızlık, AB'den de bağımsızlığı gerektirir.” Barış ve Demokrasi Partisi BDP programında dış ilişkiler ve AB ile ilişkiler adlı ayrı özel başlıklar yok. Bu önemli bir nüans. Parti programı üç ana başlıktan oluşuyor: “Siyasi İlkelerimiz”, “Ekonomi Politikamız”, “Sosyal Politikamız.” “Siyasi İlkelerimiz” başlıklı bölümde (Bölge ve Dünya Siyasetmiz alt başlılığında) AB, ilişki geliştirilecek ve dayanışma içinde olunacak bölgesel kuruluş olarak tanımlanmış. Bir kısım CHP – dışı sol gibi BDP de sürece hemen hemen aynı noktadan bakıyor ve AB’ye üyelik sürecini destekliyor. Parti programından aynen alınan bir cümleyle; “BDP, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini demokratikleşme açısından desteklemektedir. İç hukukun AB normlarına uyum sürecini öncelikli bir görev olarak ele alacaktır. Sermayenin Avrupa’sına karşı, eşit ilişkiler temelinde, bütünleşmiş halkların Demokratik Avrupa’sını yaratmak için çalışmalar yapacaktır” diyor. Son cümleye referansla BDP’nin özellikle ÖDP ile paralel bir duruş sergilediğini vurgulayalım. Ancak BDP ile CHP – dışı sol arasında önemli bir fark var. Parti programından aynen alınan bir cümleyle BDP, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini demokratikleşme açısından desteklemektedir.” Sanırım şu saptama da isabetsiz değil: BDP, AB’yi Türkiye açısından bir tam üyelik hedefi olarak görmek yerine; “asimilasyonu önlemenin” güvencesi ve Kürt sorunuyla ilgili mücadelede dayanışma içinde olunacak bir organizasyon olarak görüyor ve Kürtlerin ayrı bir devlet fikrini peşinen reddetmiş olma anlamına geleceği için, AB üyeliği sürecini zımni olarak bir “T.C. meselesi” olarak değerlendiriyor. Parti programından çok açık anlaşılamıyor; ancak BDP tam üyelik olmasa da üyelik sürecinin devamından yana görünüyor. Yani tam üyelik olmayacaksa vazgeçelim, türü bir tespit programda ve partinin söyleminde yer bulmuyor. Ulusalcı akım Ulusalcı akım da süreci, ucunda tam üyelik yoksa müzakerelerde fazla taviz verilmemesi iddiasıyla destekliyor. Tam üyeliği çok ister görünmesine rağmen AB sürecine en fazla şüphe ile bakanların ulusalcı akım içinde oldukları görüşümüzü belirtmeden geçmeyelim. Ulusalcı akım derken homojen bir yapıdan söz etmediğimizi de not edelim. İçlerinde üyelik sürecini, (özellikle gümrük birliğinin) Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğurduğu gerekçesiyle tümden reddedenler de var. Bu akımın ortak bir partisi yok. Kısmi veya tüm görüşleri itibariyle merkez sol, sol veya sağ, değişik partilere dağıldıklarını söylemek mümkün. Ulusalcı akım ve CHP – dışı sol ile BDP arasında önemli bir fark var. Bu fark esasen üyelik sürecine ilave edilen Türkiye’ye özel yeni koşullara bakışta yatıyor. Yani AB’nin gerçek niyeti diye okunanlarda. Örneğin CHP – dışı solun da görüşü olduğu veçhile BDP programında Ermeni sorunuyla Türkiye’nin yüzleşmesi gerektiğinden söz edilirken; CHP bu meselenin üyelik süreciyle bağlantısı olmadığını iddia ediyor. Bu arada BDP programında bu meselenin “soykırım” diye kaleme alınmadığını da not edelim. CHP, Kopenhag siyasi kriterlerine uyum konusunda BDP ve CHP – dışı sol ile; “Ermeni sorunu” ve “Kıbrıs meselesi” konusundaysa ulusalcı akımla paralel düşünüyor. Görüldüğü gibi Türkiye'de solu ifade eden ortak bir AB görüşü bulunmuyor. Kendisini solda tarif eden hareketlerin evrensel anlamda ne kadar “sol” niteliği taşıdığı tartışılıyor da olsa, bu cephedeki genel ortak payda AB üyeliğinin açıkça reddedilmemesi. Demokrasi standartları açısından üyelik sürecini destekleyen BDP ve CHP-dışı sol ile öncelikle laikliğin bekası açısından tam üyeliği destekleyen CHP, bu anlamda AB paydasında buluşuyor. CHP'nin, “onurlu üyelik”le ifadelendirdiği “Kıbrıs sorununu AB sürecinden ayırmak” gibi rezervleri, ulusalcı akımla örtüşürken solun diğer kesiminde itibar görmüyor. CHP'nin bu tür rezervlerinin “statükoculuk” eleştirisiyle de karşılandığını not edelim. Bir not da “ulusalcı akım”ın adresi üzerine. Bu akımı “sol” parantezi içinde değerlendirmek elbette çok sorunlu. Zira CHP'de, MHP'de ve hatta kendisini “sosyalist” olarak değerlendiren kimi hareketlerde “ulusalcı” söyleme rastlamak mümkün. Dolayısıyla, bu akımı AB başlığı için kendisini “sol”da tarif eden hareketler veya sağ partilerle birlikte değerlendirmek mümkün. Bu durumu, “Türkiye'de sol deyince aklınıza ne geliyor” sorusunun yanıtının tuhaf bir parçası olarak değerlendirdiğimizi not ederek bugün için noktalayalım. YARIN: AB üyeliği konusunda AKP, SP ve MHP ne düşünüyor.