Borç krizinden çıkamayan AB’nin yeni gündemi “büyüme”. Geçen yıla kadar mali dispilinin önemine vurgu yapan liderlerden gelen mesajlar,giderek büyüme üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Mali disiplinden taviz vermeyen Almanya’nın söylemlerinde gevşeme sinyalleri var.
“ECB (Avrupa Merkez Bankası) münhasıran fiyat istikrarını hedef alır ve krizdeki ülkeler ‘mali disiplin’uygularsa piyasalara güven gelir. Faiz oranları düşer. Daha düşük maliyetle borçlanırlar. Müteşebbisler yatırım yapar. İşsizlik azalır. Hem şirketlerden, hem de çalışanlardan aldıkları vergiler artar. Bu da borçlarının yeniden çevrilmesini kolaylaştırır. Mali disiplin,“yapısal reformlarla” desteklenirse borçlu ve açık veren ülkeler krizden daha çabuk çıkar.”
Almanya’nın krize karşı önerdiği formül,özetle bu. İstikrar Paktı da buformül üzerine inşa edildi. Çünkü Almanya, “herkes bu formüle itibar ederse borç krizinden çıkmak için elimi cebime atartım, uymazsa atmam.”demişti.
Daha önceki yazılarımızda bu formüle IMF’in klasak reçetesi, teknik tabirle “Vaşington Konsensüsü” dendiğini yazmıştık.
Özetle son durum şöyle: ECB’nin LTRO (Longer-Term Refinancing Operations) denilen bir tür yeniden finansman operasyonuyla bankalara 3 yıl vade ve neredeyse sıfır faizle 1 trilyon avroluk bir fon sağlamıştı. Enjekte edilen para sorunlu ülke kâğıtlarına gitmedi. Mali disipline ziyadesiyle riayet eden ülkelerle ilgili olarak piyasalara güven gelmedi. Dolayısıyla proje başarılı olamadı. ECB politika faizini %1’lerde tutmasına rağmen bu ülkeler %6’lara varan faiz oranlarıyla borçlanmaya devam ediyor. Sorunlu ülkelerde işsizlik oranı azalmıyor. Çünkü bu ülkeler büyüyemiyor.
Bir önceki yazımızda Fransa’da sosyalist aday Hollande’ın, Almanya’nın bu formülüne meydan okuyan ilk lider olduğunu yazmıştık. “Benim büyümem lazım. Bu nedenle İstikrar Paktını yeniden müzakere edeceğim. ECB büyümeyi desteklemeli.”demişti Hollande. Bu çıkışa Almanya’dan gelen ilk tepkide şöyleydi: “ECB’nin görevi fiyat istikrarını korumaktır ve böyle kalacaktır.”
Bilahere Hollande’ın bu çıkışına İtalya Başbakanı Mario Monti’den destek geldi. Monti “AB büyümeyi desteklemeli.” dedi.
Hollande’a Draghi’den de destek geldi. ECB başkanı Draghi, “İstikrar Paktı’nın tamamlamak ve desteklemek üzere ‘Büyüme Paktı’ gerekiyor”, diyerek tartışmaya katıldı.
Bilahere, AB Komisyonu’nun iç piyasadan sorumlu üyesi Michel Barnier de tartışmaya dâhil oldu. Alman Die Welt’e Pazartesi günü verdiği demeçte Barnier, “Bütçe disipliniyle ilgili mutabakata ilaveten bir Avrupa büyüme insiyatifi geliştimeliyiz. Bu insiyatif, EIB’yi (Avrupa Yatırım Bankası) güçlendirmeyi, alt yapı yatırımlarının fonlanması amacıyla ‘proje tahvili’ imkânından daha fazla yararlanmayı ve AB yapısal fonlarından daha kolay istifade etmenin yolunu açmalı.” dedi.
Tartışmaya Nobel ödüllü ekonomis J. Stiglitz de katıldı. Stiglitz, “Avrupa’nın borç konsolidasyonu stratejisi intihardır. Saf mali displin programları hiçbir zaman derde deva olmamıştır.” dedi.
Geçen hafta AB Ekonomik ve Mali İşlerden Sorumlu Komisyon Üyesi Olli Rehn, “EIB’ninsermayesinin artırılmasını”önerdi.
AB Başkanı Herman Van Rompuy liderlere hitaben yazdığı bir mektupta “sürdürülebilir büyüme için yatırımların teşvik edilmesi gerektiğini” söyledi.
Komisyon sözcüsü Pia Ahrenkilde-Hansen gazetecilere şunu söyledi: "Biz mali kosolidasyona alternatiften söz etmiyoruz. Sorun, ya mali konsolidasyon, ya da büyüme değil, ikisine de ihtiyacımız var.”
Bölyece mali disiplinde ısrar eden Almanya’nın büyümeyle ilgili tartışmalara pozitif yaklaşmasını sağlayan bir süreç başlamış oldu. Hatta Maliye Bakan Yardımcısı Thomas Steffen bir konferansta “biz mali konsolidasyon Taliban’ı değiliz” dedi.
Öte yandan İstikrar Paktı anlaşmasına imza koymayan iki ülkeden birisi olan İngiltere Başbakanı David Cameron’dan, krizden çıkışla ilgili yapılanları doğru bulmadığını ima eden ilginç birtespit geldi: “AB krizinde henüz yolun yarısına dahi varılmadı. Tek para ve tek ekonomik politikaya varmaları için Avrupa Para Birliği’nin daha kat etmesi gereken çok uzun ve sancılı bir yol var. Belki de çok daha farklı bir çözüme varacaklar (Tek paradan vazgeçmeyi ima ediyor V.Ö.)
Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker Haziran ayında ECOFIN başkanlığından ayrılacağını açıladı. Nedenini şöyle açıkladı: “Almanya, avro bölgesi krizinin bedelini sanki sadece kendisi ödüyormuş gibi davranıyor. 17 ülkeli parasal bloğun politikalarını sadece Almanya ve Fransa’nın belirliyormuşçasına tutum takınmalarını onaylamıyorum. 17 ülkenin yedisinde borç düzeyi Almanya’dan daha düşük.”
Juncker’in yerine geçmesi beklenen Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble Pazartesi şunu söyledi: “Sadece mali konsolidasyona değil, istihdam yaratmanın en iyi yolu olan sürdürülebilir büyüme için de birşeyler yapmaya ihtiyacımız var. İlk şart ekonomik ve mali konsolidasyon. Büyümeden bahsediyorsak bu mali disiplinden vazgeçeceğiz anlamına gelmemeli.”
Öte yandan PIMCO’nun eski CEO’su Paul McCulley’den şöyle bir çıkış geldi:“Borçlu batı ülkeleri tam gaz likidite tuzağına doğru koşuyor. Hanehalkları, şirketler ve devletler aynı anda borç azaltıyorlar (deleveraging). Büyümenin motoru yavaşlıyor ve bütçeler daha kötü hale geliyor. Merkez bankalarının faiz oranlarını düşük tutmak için para basmaları çözüm değil. Likidite tuzağı varken mali sıkılaştırma çalışmaz. Bu nedenle, devletler daha fazla harcama yapmalı, devlet borçlanma kâğıtlarını merkez bankaları satın almalı. Bu yolla toplam talep artırılmalı, depresyondan çıkılarak devlet borçlarının yeniden ödenebilmesi mümkün hale getirilmeli.”
Özetle McCulley Keynesyen polikalara işaret ediyordu.
Hatırlarsanız bir önceki yazımızda Hollande’ın “Neden ECB borçlu ülkelerin kâğıtlarını alsınlar diye bankalara para veriyor, neden bu ülkelere doğrudan borç vermiyor” dediğini yazmıştık. McCulley’in bu tespitlerini Fransa’da merkez bankasının bir konferansında söylediğini belirtelim.
Bu arada Keynes’in “likidite tuzağı” diye tanımladığı durumda, para politikalarının çalışmaması haline“tasarruf paradoksu” dediğini hatırlatalım. Tasarruf paradoksu halinde, borç ödemek için tasarruf yapmak büyümeyi zayıflatır, bütçe açıklarını artırır ve borç düzeyini daha kötü hale getirir.
Peki, buraya kadar değişik isimlerden yaptığımız alıntılarla özetlemeye çalıştığımız tartışma yeni mi? Hayır. Aşağıdaki paragraf, Ocak ayında yazdığımız, “Euro tecrübesi nasıl bir sosyal demokrasi anlayışının sonucu?” başlıklı yazımızdan.
“Euro’nun kurtuluşu Washington Konsensüsü'nde mi?
Avrupa Para Bölgesi krize çözümü, Washington Konsensüsü'ndeki reçeteye uygun bir şekilde kamuda israfı azaltacak ve kaynakları çoğaltacak politikalarda arıyor. Harcamaları kısarak ve vergileri artırarak bu ülkeler nasıl büyüyecek? Lüksemburg Başbakanı ve AB Para Bölgesi Maliye Bakanları Başkanı Jean- Claude Juncker’ın geçen haftaki çıkışı tam da bu çıkmaza işaret ediyordu. “Daha küçük bütçelerle büyümeyi artırmanın bir yolunu bulmalıyız!”
İşte AB içinde bu tartışmalar olurken, ECB’den ilginçimaları olan bir rapor geldi. Rapora göre,avro bölgesinde bankaların şirketlere verdikleri kredilerde Mart ayında Nisan ayına göre 5 milyar avro azalma var. Ayrıca küresel yatırımcılar portföylerindekiAvrupa Para Bölgesi ülkelerine ait tahvillerini Mart ayında azaltmışlar.
Burada büyümeyle ilgili önemli bir not daha düşelim: Basel III’ün gerektirdiği sermaye yeterlik rasyosuna ulaşabilmeleri için büyük uluslararası bankaların ki bunların beşte biri Avrupa kökenlidir, yaklaşık 500 milyar avro tutarında sermaye artırımına gitmeleri gerekiyor. Bu rakamın yaklaşık olarak 2011 karlarının birbuçuk katı olduğu söyleniyor.
Daha sonra,büyümeyle ilgili bu kadar yüksek volümden çıkan ortak sese cevaben Merkel, Hamburger Abendblatt gazetesine verdiği demeçte (Salı günü) mealen şunu söyledi: “Ekonomik büyümeyi eklemek için İstikrar Paktı’nın yeniden müzakere edilmesine karşıyım. Paradan çok siyasi cesaret ve yaratıcılık gerektiren İstikrar Paktı önlemlerinin uygulanması gerekir. Zor durumdaki ekonomileri canlandırmak için EIB’nin güçlendirilmesine taraftarım.”
AB içindeki bu yaklaşım değişikliğine piyasa oyuncularından da şartlı destek geldi. UBS ekonomisti Martin Lueck şunu söyledi: “Politikacılar mali freni gevşetirsek bunu piyasalar negatif bir gelişme olarak algılar diye gerginler. Ancak bunun tam tersinin doğru olduğu bir notaya geldik. Eğer büyümeyi desteklerken mali konsolidasyona da destek veren gerçekçi bir duruş olursa, bunu piyasalar iyi bir gelişme olarak algılar.”
EIB, AB’nin hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak üzere yatırım projelerinin finanse etmek üzere kurulmuş bir yatırım bankası. Kazanç amacı gütmüyor.
Plana göre alt yapı yatırımlarının finansmanı amacıyla çıkarılacak proje tahvillerine EIB garanti verecek. Garanti sayesinde daha fazla yatırım projesi hayata geçecek. Bu da büyümeyi ve istihdamı artıracak.
Bir hatırlatma: S&P EIB’nin kredi notunu bu yılın Ocak ayında AAA olarak teyit etmişti. Ancak geçen yılın Aralık ayında görünümü negatif izlemeye almıştı. O nedenle analistlerde önümüzdeki yılsonuna kadar bir not indirimi gelebilir endişesi var.
Bankanın hali hazırda sermayesi AB içinde büyümeyi hızlandıracak kadar yeterli değil. Bunun için sermaye artırımı yapılması lazım. Liderler de esasen bunu söylüyor. Ancak bunun için 27 üye ülkenin ellerini ceplerine atması lazım. ESM tecrübesine bakınca bunun da kolay bir iş olmadığı anlaşılıyor.
Analistler garanti mikltarı artıkça spreadlerin artacağı ve not indirmi tehdidinin daha fazla fiyatlanacağını söylüyor.
Özetle, süreç para birliğinin dağılmasıyla sonuçlanır mı bilemiyorum ama, AB’nin krizden çıkmak için işi hakiaten Cameron’un söylediği kadar zor.
Bakalım,Haziran ayının 28 ve 29’unda yapılması planlanan AB Zirvesinin şimdiden en önemli gündem maddesihaline gelen “büyüme” konusu, ne tür tartışmalara ve ayrışmalara yol açacak.