Çin’in birinci olduğu füze savunma sistemi ihalesiyle ilgili son durumu, 28 Ekim 2013 tarihinde Yeni Şafak’ta yayımlanan Abdulkadir Selvi’nin yazısından cümlelerle özetliyorum:
“Çin'in birinci sırada yer aldığı füze ihalesinde Fransa – İtalya ortaklığı ve ABD görüşmeye kalmıştı.
Çin füzesine ABD'nin beklentilerin ötesinde tepki göstermesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Füze için teklif getirilirse düşünürüz' demişti.
Başbakan'ın bu açıklamasından sonra kritik bir adım atıldı. Savunma Sanayii, füze ihalesinde görüşmeye kalan üç firmaya teklif sürelerini 31 Ocak 2014 tarihine kadar uzatmaları ve tekliflerini yenilemeleri için yazı yazdı.
Böylece, ihalenin Çin'e verilmesine tepki gösteren ABD'ye teklif süresini uzatma ve yeni teklif sunma imkânı sağlandı.”
Dikkat: Tarih 31 Ocak 2014!
26 Eylül 2013 tarihinde 3,4 milyarlık füze savunma sistemi için yapılan ve Çinli CPMIEC şirketinin birinci olduğu malum ihale sonrasında gelen tepkileri de hatırlayalım:
27 Eylül 2013 - Türk Hava Kuvvetleri'nin envanterindeki neredeyse tüm füze sistemlerinin tedarikçisi olan ve Patriot füzelerini de üreten Raytheon Co RTN. N: "Türkiye'den açıklama bekliyoruz."
30 Eylül 2013 – ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki: “Türkiye'nin Çin ile ortak üreteceği füzeler NATO kapsamında kullanılamaz.”
1 Ekim 2013 – NATO Genel Sekreteri Anders Rasmussen: “Çin füzeleri NATO sistemiyle uyumlu çalışamaz.”
7 Kasım 2013 – Fransa – İtalya ortaklığı Eurosam SAMP/T: “Teklifimizi yenilemek istiyoruz.”
Şimdi soru sorma vakti:
Tarih 21 Ocak 2014 – Başbakan Brüksel’de
17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk soruşturmaları operasyonlarını durdurmak için yapılan yasa ve Anayasa dışı uygulamalara yönelik olarak AB Komisyonu’ndan, Venedik Komisyonu’ndan, Avrupa Konseyi’nden ve Avrupa Parlamentosu’ndan peş peşe gelen tepkiler, üyelik müzakerelerini askıya alma tehdidine kadar varmışken; Başbakan’ın 5 yıl sonra yaptığı Brüksel ziyareti sonrasında, neden AB ile ilişkilerde gözle görülür bir haraketlenme başladı?
Tarih 27 Ocak 2014 – Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande Türkiye’de
Füze ihalesine İtalya’yla ortak girip “elenen” Fransa’dan tam 22 yıl sonra Türkiye’ye yapılan ilk resmi ziyareti gerçekleştiren Cumhurbaşkanı François Hollande, Türkiye’nin AB müzakere sürecine neden güçlü bir destek vaat etti ve hangi beklentilerle ülkesinin blokajı altındaki 4 başlığın da açılabileceği mesajını verdi?
Tarih: 2 Şubat 2014 – Davutoğlu Münih’te
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Münih Güvenlik Konferansı sırasında katıldığı bir panelde, neden “Çin’e verilen füze ihalesiyle ilgili nihai kararımızı henüz vermedik. Müzakereler halen devam ediyor. ABD'li bir şirketle daha dün bir toplantı yaptık." dedi?
Tarih: 2 Şubat 2014 - Dolmabahçe’de Demokratikleşme paketi toplantısı
Başbakan’ın başkanlık ettiği ve Başbakan yardımcıları Beşir Atalay ve Ali Babacan ile Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın katıldığı “Demokratikleşme Paketi Değerlendirme Toplantısı” nereden çıktı?
Tarih: 3 Şubat 2013 – Başbakan Almanya yolcusu
St. Petersburg’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ortak düzenlediği basın toplantısında “Şangay İşbirliği Teşkilatı'na gelin Türkiye'yi alın. Bizi de bu sıkıntıdan kurtarın. (AB demek istiyor. V.Ö.)” diyen Başbakan, Almanya gezisi öncesi yaptığı basın toplantısı sırasında neden, “AB üyeliği konusunda güçlü irademiz devam ediyor" dedi.
Başbakan’ın Almanya gezisi ve Angela Merkel’den yeni fasıl açılması talebi neden aciliyet kazandı?
Aşağıdaki bilgiler Kayhan Karacan’ın "Fransa Türkiye’yi yeniden kazanma çabasında" başlıklı yazısından. Yazının tamamı için tıklayın.
“Fransa, 2000'li yılların başlarından bu yana gerek 'Ermeni soykırımı' ile ilgili yasal girişimler, gerekse Çin gibi ülkelerin rekabeti nedeniyle Türk pazarında olağanüstü pay kaybetti. Türkiye pazarındaki pay oranı 2002 – 2013 yılları arasında yüzde 6,3'ten yüzde 3,2'ye geriledi. Bu nedenle gerek Fransız resmi makamları, gerekse büyük Fransız şirketleri Hollande'ın ziyaretini bu kaybı telafi için bir şans olarak görüyor.
Fransa şu anda Türkiye'nin 8'inci tedarikçisi. Türkiye ise Fransa'nın dünya genelinde ithalatında 16'ncı sırada. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2013 yılında 12,3 milyar euro olarak kaydedildi. Türkiye'de yatırım yapmış Fransız şirketi sayısı 400'ün üzerinde. Bu şirketlerde yaklaşık 100 bin kişi çalışıyor. Yatırımların yüzde 70'i İstanbul ve çevresinde. Türkiye'deki Fransız yatırım hacmi ise yaklaşık 7 milyar dolar.
Hollande yönetimi, ilke olarak AB ile Türkiye arasındaki katılım müzakerelerinin devamından yana. Sarkozy döneminde Fransa'nın tek taraflı bloke ettiği 5 başlıktan 1'i (Bölgesel Politikalar) üzerindeki engellerini geçen yıl kaldırdılar. Diğerleri için nasıl davranacaklarını henüz açıklamış değiller. Fakat Türk hükümetinin de, kamu ihaleleri ve rekabet politikası gibi bazı başlıkları "açmak istemediğine" vurgu yapıyorlar. Bu da iki taraf arasında bazı başlıklarda "al-ver" müzakeresi yaşanabileceği anlamına geliyor.”
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Türkiye ziyaretiyle ilgili olarak Cihan Haber Ajansı'nın geçtiği bir haberle devam edelim:
"Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin önemli noktalarından birisinin Avrupa Birliği (AB) olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Fransa’nın son yıllardaki Hollande ile birlikte müzakere sürecimize sağladığı olumlu katkıdan dolayı teşekkür etti. Gül,müzakere sürecinin otomatik olarak tam üyeliği getirmediğinin altını çizerek Fransa ve Avusturya’nın müzakereler başarı ile bitse dahi referanduma gitme kararını saygı ile karşıladıklarını belirtti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘‘Burada arzumuz şudur: AB üyelik süreci teknik bir süreçtir. Bu sürecin tıkanmamasını, herhangi siyasi bir ipoteğin olmamasını çok arzu ediyoruz. Türkiye müzakere sürecini başarıyla bitirdiği takdirde belki Türk halkı da farklı tercihte bulunabilir. Fransa halkının da her türlü tercihini tabii ki saygıyla karşılayacağız’’ şeklinde konuştu.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ise müzakerenin tam üyelik demek olmadığını ve süreç sonrasında referanduma dikkat çekerek Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini referanduma bağlayan tek ülkenin Fransa olmadığını belirtti. Hollande, fasılların açılması konusunda yapılacak çok şeyin olduğunun altını çizerek Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü konusunda iyileşmenin açılacak üyelik müzakeresi fasıllarının olumlu etki yapacağını vurguladı. Ayrıca, Türkiye ile AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’ndan övgüyle söz eden Hollande, AB’ye Türkiye’den gelen kaçak bir göçün önüne bu şekilde geçileceğinden söz etti."
Evet, Suriye politikasında yalnızlık, Gezi Direnişi, Mısır darbesi sonrası Batı’ya karşı alınan agresif tavır, Eylül Sendromu, aleyhte gelen olimpiyat ve EXPO kararları, Çin’in birinci olduğu füze ihalesi, gelen tepkiler, Financial Times’ta konu edilen “rüşvet” iddiası, Hakan Fidan’la ilgili çıkan haber ve analizler, Rusya yardımını AB üyeliğine tercih eden hükümete karşı Ukrayna’da halkın gösterdiği tepki, yapılan eylemler sonrasında hükümetin istifa etmek zorunda kalışı, Nisan ayında ABD ve Fransa’dan gelecek olası “Ermeni Soykırımı” atakları, dershanelerle ilgili düzenleme kararı, yolsuzluk soruşturmaları, akabinde hızlanan sermaye çıkışları, endişelenmeyi gerektirecek kadar düşük çıkması beklenen 2014 yılı ilk çeyrek büyüme oranı, borsa düşüşü, döviz fiyatlarında kontrolsüz yükseliş ve artan toplumsal muhalafet nedeniyle Başbakan geri adım attı ve Şanghay Beşlisi’ne üyelik yerine rotayı tekrar, taleplere ve gündeme uygun bir faiz artırımı kararı ve demokratikleşme paketiyle AB’ye çevirdi.
Öyle sanıyoruz ki “Faiz artırımını, Çin’e verilen füze ihalesinin iptali izleyecek olabilir mi?” başlıklı yazımızdaki iki önemli sorunun cevabını vermiş olduk. Gelelim yazımızın başlığındaki soruya.
Tahminimiz odur ki Başbakan; henüz sonuçlanmamış füze ihalesinde Fransa – İtalya ortaklığı Eurosam’ın şansını artırmak isteyen ve büyüyemeyen Fransa ekonomisi için Türkiye pazarından medet uman Hollande’ın Ankara ziyareti sırasında yaptığı tavsiye üzerine; “Kamu Alımları” ve “Rekabet Politikası” fasılları karşılığında Merkel’den, gündeme uygun düşen şu fasılların açılmasına destek için alelacele Almanya’ya gitti: “Ekonomik ve Parasal Politika”, “Sosyal Politika ve İstihdam”, “Yargı ve Temel Haklar” ve “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik.”
AB ile müzekerelerde bir faslın açılmasına nasıl karar veriliyor?
Avrupa Komisyonu ve aday ülkenin kamu kurum ve kuruluşlarındaki bürokratlar tarafından bir mevzuat tarama süreci yapılıyor. Aday ülkenin müzakerelere hazırlanmasını ve katılım öncesi sürecin hızlandırılmasını hedefleyen "tarama" döneminde esas olarak, AB müktesebatı kapsamındaki mevzuat hakkında bilgi veriliyor, AB müktesebatı ile aday ülke mevzuatı arasındaki farklılıklar belirleniyor ve uyum sürecinin çok genel bir takvimi ve bu süreçte karşılaşılacak muhtemel sorunlar saptanmaya çalışılıyor. Her bir müzakere faslının taraması bittikten sonra, komisyon üye ülkelere "tarama sonu raporu" adı altında bir rapor sunuyor. Buradaki değerlendirme ve öneriler, o fasılda müzakerelerin açılmasına temel teşkil ediyor. Komisyon, raporlarında, tarama toplantıları sırasında aday ülkece verilen bilgilere dayanarak o ülkenin müzakerelere hazır olup olmadığını değerlendiriyor ve sonuç kısmında, ya faslın müzakereye açılmasını öneriyor ya da bunun için tamamlanması gereken açılış kriterlerini (benchmarks) ortaya koyuyor. Komisyon, bir faslın tarama sonu raporunda herhangi bir açılış kriteri belirlememişse ya da belirlemiş ancak aday ülke bu kriteri belli bir süre sonunda yerine getirmişse, faslın müzakereye açılmasını Konsey'e hazırladığı bir değerlendirme raporu vasıtasıyla öneriyor. Konsey’in faslın açılması kararı için oybirliği gerekiyor. Oybirliği yoksa fasıl müzakerelere açılamıyor.
Fransa’nın tek taraflı olarak bloke ettiği fasıllar:
“Tarım ve Kırsal Kalkınma”, “Ekonomik ve Parasal Politika”, “Mali ve Bütçesel Hükümler" ve "Kurumlar.”
AB Bakanlığı internet sitesinde yer alan 5 Kasım 2013 tarihinde güncellenmiş haliyle “Katılım Müzakerelerinde Son Durum” belgesine göre:“Önümüzdeki dönemde teknik açılış kriterleri yerine getirilebildiği takdirde açılması mümkün olan 3 fasıl bulunmaktadır. Bunlar Rekabet Politikası, Kamu Alımları, Sosyal Politika ve İstihdam fasıllarıdır.”
Türkiye’nin sıcak gündeminde yer alan “internete sansür”, HSYK ve adli kolluk meseleleri, terörle mücadele kanununun ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılması türü demokratikleşme paketine konu yargı meseleleriyle doğrudan bağlantısı olan AB müktesebatının “Yargı ve Temel Haklar” faslı, aşağıdaki konulardan oluşuyor.
I. Yargının Verimliliği, Etkinliği ve İşlevselliğinin Arttırılması
II. Yolsuzlukla Mücadele
III. Temel Haklar
a) İnsan Hakları kurumları (Kamu Denetçiliği dahil)
b) İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile cezasızlık kültürü
c) Ayrımcılığa karşı yasal çerçeve
d) Temel Haklar Ulusal Eylem Planı
IV. Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Mevzuat Çalışması ve bağımsız bir veri koruma ve denetleme otoritesinin kurulması
“Adalet Özgürlük Güvenlik” faslı kapsamındaki konular daha çok Avrupa Birliği’nin suçla mücadele politikalarını içeriyor. Bu fasılda ele alınan konular: iltica, göç, dış sınırlar, vize politikası, ceza ve hukuk konularında adli işbirliği, polis işbirliği, örgütlü suçlarla mücadele, insan ticaretiyle mücadele, terörizmle mücadele, uyuşturucuyla mücadele ve gümrük işbirliği başlıklarından oluşuyor.
Eski AB Genel Sekreterliği internet sitesinde gördüğüm “Türkiye – AB Katılım Müzakereleri” adlı çalışmada 23 ve 24. fasıllarla ilgili şu ifadeler yer alıyor:
“Fasıl 23 – Yargı ve Temel Haklar
Faslın tanıtıcı tarama toplantısı 7 – 8 Eylül 2006 tarihinde, ayrıntılı tarama toplantısı ise 12 – 13 Ekim 2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Tarama Sonu Raporu henüz Konsey tarafından onaylanmamıştır. Faslın açılmasının Konsey’de, bazı üye devletlerce engellendiği bilinmektedir.”
Fasıl 24- Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
Faslın tanıtıcı tarama toplantısı 23 – 25 Ocak 2006 tarihinde, ayrıntılı tarama toplantısı ise 13-15 Şubat 2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Tarama Sonu Raporu henüz Konsey tarafından onaylanmamıştır. Faslın açılmasının Konsey’de, bazı üye devletlerce engellendiği bilinmektedir.”
Soru şu: AB Konseyi’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yukarıda verilen AB bakış açısını üyelerine birebir aktaran Merkel ve Hollande’ın "hadi onaylayalım da açılsın" diyeceği bir fasıla bir başka üye ülke, nereye kadar "hayır" diyebilir?