Salı günü öğleden sonra Darüşşafaka’yı ziyaret ettik.
Sultan Abdulaziz, Dolmabahçe Sarayı’nın mimarbaşısı Ohannes Balyan, Darüşşafaka’da ilk dersi veren Yüzbaşı Mustafa Efendi, II. Abdülhamit, Posta ve Telgraf Nazırı İzzet Efendi, şair Namık Kemal, vak’anüvis Abdurrahman Şeref Bey, bestekar Ahmet Mithat Efendi, Ressam Agah Efendi, Ali Rıza Hoca, Selim Sırrı (Tarcan), şair Yahya Kemal (Beyatlı), tarihçi Yusuf Akçura, Mahmut Cûda, matematikçi Salih Zeki, edip Ahmet Rasim ve daha niceleri bize, görünmezler dünyasındaki mesut ve bahtiyar halleriyle eşlik etti.
Abide-i Ebrâr’ın dersliklerini, spor salonlarını, kulüplerini, yaşam alanlarını, saye-i sakfında yetişen handan öğrencilerini, enis ve aydınlık yüzlü öğretmenlerini gördük...
Mutlu bir yuvaya şehadetin te'siriyle lerzan ruhlarımız âbâd oldu.
Melâli bilen ve anlayan aydınlık yüzlü nesillerin şefkat yuvası, ilim ve irfan ocağı Darüşşafaka’yı anlatabilmek haddim değil, biliyorum.
Nakıs kalacak da olsa teşebbüse, Arzu Atasoy’un hikayesiyle başlamak isterim.
“Babam ben 5. sınıftayken, şubat tatilinde bir gece sabaha karşı vefat etti. An be an şahit oldum son nefesini verişine. Yaşadığımız yer, çocukların ilkokul 1'den itibaren Kuran kursuna gittiği, kadınların şallarıyla yalnızca kafalarını değil gözlerinden yalnızca biri açık kalacak şekilde yüzlerini kapattıkları, kız çocuklarına kahvehanelerin veya erkeklerin önünden geçerken kafalarını asla o yöne çevirmemeleri tembihlenen bir yerdi. O zaman Darüşşafaka 5. sınıftan sonra öğrenci alıyordu. Okumak istiyordum, ama evdeki en büyük çocuk olarak, babamın ölümünden sonra çalışmak zorunda kalan anneme de yardım etmek ve hatta tatilerde çalışmak zorundaydım. Okul müdürüm ve sınıf öğretmenim, zorlanarak da olsa annemi sınava girmem konusunda ikna ettiler. Sonunda sınava girdim. Sonuçları beklediğimiz yaz tatilinde, bir gün Kuran kursunda kuran okumayı başaran ilk çocuk olduğum için cami hocası bana "Senden çok iyi hoca olur, gel seni imam hatipe yazdıralım" dedi. Çocuk aklımla, "Ben Darüşşafaka'yı kazanacağım ve İstanbul'da okuyacağım" dediğimi, hocanın da "Ooo İstanbul'da ne yapacaksın, kaçırırlar seni oralarda!!!" dediğini, bugün gibi hatırlarım.
Darüşşafaka olmasaydı ben tarlada ekin biçecek, inek sağacak, eve katkıda bulunmak için gündelikçi işçi olarak nohut yolmaya gidecek, ev kızı olacak ve muhtemelen dul kadının namusu bile çok büyük sorunken, dul kadının genç kızı olarak namus konusunda daha büyük tehlike arz edeceğim düşünülerek, erken yaşta evlendirilerek koca eline mahkum olacaktım. Darüşafaka olmasaydı, okulun ilk günlerinde müzik öğretmeninin desteğiyle çalmayı öğrenmeye başladığım piyanoyu, yaptığım sporları, konuştuğum yabancı dili, araba kullanmayı, dünyayı gezmeyi, kültürel birikimi, iyi ahlakı, dostluğu, hoşgörüyü, sağlıklı bir bedeni, mesleki eğitimim için gereken güçlü altyapıyı, aidiyet duygusunu, topluluklar karşısında konuşabilmeyi, liderlik ve yaşam sevinci gibi daha nice davranış, beceri ve özelliği ancak hayal ederdim... Hatta bazılarını hayal bile edemezdim. Üniversiteyi burslarla ve çalışarak okudum. Ailem bana harçlık göndermek şurada dursun, yokluktan "harçlığın varsa gönder kızım" diyecek kadar zor durumdaydı. Darüşşafaka ve Darüşşafakalılar burada da yanımdaydı. Yurtta kalacağım zaman ihtiyacım olan nevresim takımını da buradakiler hediye etti, iş aradığım zaman fırsatları da yine Darüşşafaka ailesinin üyeleri sayesinde buldum. Darüşşafaka’ya çok şey borçluyum.”
Kerime Matur:
“Yalova’da doğdum. Dördüncü sınıfa kadar subay çocuklarının okuduğu bir okulda okudum. Arkadaşlarımın ailelerinin farklı olanakları vardı; örneğin biri buz pateni yapıyor, biri her yaz yurt dışına çıkıyordu. Bazen onlara özenirdim. Üçüncü sınıfta öğretmenim bana Darüşşafaka’dan söz etti. Annem ve ağabeyimin dışındaki bütün akrabalarım sınava girmeme karşı çıktı. Darüşşafaka’nın ilkeleriyle ailemin düşünce yapısı uyuşmuyordu. Sonunda sınava girdim ve Darüşşafaka’ya geldim.
Darüşşafaka’ya gelmeseydim kesinlikle okuyamazdım. Yaşamım ülkemizdeki birçok okuyamamış kızın yaşamına benzerdi. Darüşşafaka bana bütün düşünceleri, yaklaşımları sorgulama şansı verdi; hayata daha geniş bakmamı, tabuları yıkmamı sağladı. Bu ülkede bütün kız çocuklarının, bütün çocukların dogmalardan uzak, bilimsel, özgür bir ortamda eğitim görmesini istiyorum. Bütün okulların Darüşşafaka gibi olmasını istiyorum. Dünyayı tanımak istiyorum. Ben henüz başaramadım ama yaptığım resimler yurt dışına çıktı. Eğer size ‘Bir insanın yaşamı, eğitimle ne kadar değişebilir ki?’ derlerse size ‘Kerime Matur’unki kadar…’ diyebilirsiniz.”
Hayriye Koçoğlu:
“Darüşşafaka’nın sınavını ilkokul müdürümüz babama haber vermiş. O dönem babası olanlar da alınıyordu. Ben, okulun parlak öğrencilerindendim. Fakat ekonomik durumumuz iyi değildi. Cemiyetten ve okuldan yöneticiler, tek tek sınavı kazanan öğrencilerin evlerini habersizce ziyaret ediyor, verilen bilgilerin doğru olup olmadığını kontrol ediyordu. Sınavı kazandıktan sonra babam da yaşadığı için çok ciddi ekonomik incelemeye tabi tutuldum. Balıkesir’de yaşıyordum. Darüşşafaka’ya kabul edilince babam hiç tereddüt etmeden beni gönderdi. Ki kız ve erkek yatakhanelerinin aynı binada olduğunu biliyordu. Bu kararından ötürü babam her zaman kendiyle gurur duydu.”
Gözde Tutku Turgut:
“Matematik bilimlerin kraliçesidir, der Gauss. Siméon Poisson için ise yaşamı güzel kılan iki şey vardır sadece: Matematiği keşfetmek ve matematik öğretmek. Matematik insan beyninin belki en yüce, en özgür, en estetik uğraşıdır. Yüce olduğunca güç; özgür olduğunca yalnız; estetik olduğunca kırılgandır. Cesaret, disiplin, sabır gerektirir. Geldiğimde henüz tanıştığım matematik sevgim Darüşşafaka’da olgunlaştı ve matematikçi olmaya karar verdim. Cesareti okulumun geleneğinden, disiplin ve sabrı ağabeylerimin deneyiminden alacağım."
Erge Güçlü:
“Ben pek çok öykü, pek çok şiir yazdım; ödüller getirdim okuluma. Darüşşafaka bitmeyen bir hikâye. Her köşesine şairlerin, yazarların anıları sinmiş, kendi içinde devasa bir dünya... Gördükçe yazmayı, yazdıkça daha fazla detayı görebilmeyi öğrendim. Henry Blanc’ın ‘Uyku İmparatorluğu’ kitabında söylediği gibi ‘Hayatta olduğu için düşlenen ve düşlendiği için var olacak şeyler vardır.’ Çoğu yetenek ortaya çıkarılamadığı için körelir; oysa Darüşşafaka her kıvılcımı alevlendiren bir kurum. Yetenekli kalemlere değdiği sürece malzemesi bol anılarla dolu. Dilerim ben de kitaplarının önsözüne ‘Darüşşafaka mezunu’ yazabilen o değerli yazarlardan biri olurum.”
Elif Karaatlı:
“Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği matematik alanındaki yarışmada Türkiye birincisi oldum. Matematiği sevdiğim için ‘Açılar’ başlığı altında eğitim animasyonu yaptım. ‘Açılar’ konusunu anlamakta zorluk çeken arkadaşlarımı gördüm; bu yüzden bu animasyonu öğretmen ve öğrencilere yardımcı olmak için hazırladım.”
Hassas gündem nedeniyle kız öğrencilerin ve mezunların hikayeleriyle başladık; sanılmasın ki erkek öğrencilerin hikayeleri nahen ya da gayip. İşte size iki örnek:
Raif Çavuş:
“Edirne’nin Havsa ilçesinde doğdum. Dördüncü sınıfta Darüşşafaka’da flüt çalmaya başladım. Yedinci sınıfta klavye öğrendim. Onuncu sınıfta çelloya başladım. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Devlet Konservatuvarı’nda piyano ve analiz dersleri veren Faris Akarsu, beni çok yetenekli bulduğu için gönüllü olarak bana müzik dersi verdi. Darüşşafaka'da okumasaydım, bunların hepsi yıldızlar kadar uzak olurdu bana...”
Kutay Ekmen:
“Ben karikatür yarışmasında dünya birincisi oldum. Konu Nasrettin Hoca’ydı. Nasrettin Hoca göle maya çalmaya gider ya; benim karikatürümde de gidiyordu; ama küresel ısınma yüzünden göl kuruduğu için göle maya çalamıyordu. Meğer Hoca’yı günümüze uyarlayan en iyi karikatür benimkiymiş. Oliver’da ve Keşanlı Ali Destanı’nda oynadım."
Evet, Darüşşafaka gerçekten sadece bu değil. Son bir örnek daha vereyim: Bu yılın Şubat ayında “The Mathematical Association of America” (MAA) tarafından düzenlenen ve 2400'den fazla sayıda okuldan, 150.000'den fazla sayıda öğrencinin katıldığı AMC 8 (American Mathematics Contest 8) adlı matematik yarışmasında 8. sınıf öğrencisi Hacı Ömer Güven tüm katılımcılar arasında yüzde 5'lik dilime girerek onur listesinde yer aldı. Darüşşafaka en yüksek puanlı üç öğrencinin skorlarının toplanması ile oluşan okul takımları puan kategorisinde 51 puan alarak ödül listesinde (School Merit Roll) yer aldı.
Daha ne diyebilirim ki?
Öğrenci kulüplerinden söz ediyoruk, izninizle onunla bitireyim.
Darüşşafaka öğrenci kulüpleri, öğrencilerine sanat, kültür, bilim ve spor alanlarındaki ilgi ve becerilerini keşfetmelerini, yaşantılarını zenginleştirerek yeni bakış açıları kazanmaların, ulaşılabilir hedefler için sistemli ve disiplinli çaba göstermelerini öğretmeyi hedef alıyor. Spor, sanat, kültür ve bilim alanlarında 70 farklı seçenek sunan kulüplerden dikkatimi çekenlerin isimlerini paylaşmak isterim: Robot ve Metaktronik Kulübü, Genetik ve Biyomühendislik Kulübü, Astronomi Kulübü, Fizik Olimpiyatları Kulübü, Matematik Olimpiyatları Kulübü, Felsefe Kulübü, Sokak Oyunları Kulübü, Gastronomik Coğrafya Kulübü, Kendi Filmini Kendin Çek Kulübü, Yaratıcı Yazma Kulübü, Fütürizm Kulübü, Modern Dans Kulübü, Eşli Danslar Kulübü, Badminton Kulübü, Bayan Futbol Kulübü, Yüzme Kulübü, Tiyatro ve Yaratıcı Drama Kulübü, Tasarım Kulübü, İnovasyon Kulübü, Akıl Oyunları Kulübü, Go Kulübü, Ritim – Perküsyon Kulübü, Şiir Kulübü...
Bakın Şiir Kulübü, öğrencileri kulübe nasıl davet ediyor:
“ŞİİR KULÜBÜ
‘Şiirim geldi bırakın beni Bir kibrit farz edin ve yakın beni Bir ceketmiş gibi askıya takın beni Bir çiviymiş gibi duvara çakın beni Şiirim geldi bırakın beni’
Müjdat Gezen
Şiir insan ve hayatla ilişki kurmak, söze ve sese hâkim olmaktır. Şiir duyguların özsözüdür. Şiir yerine şarkı sözlerinin ezberlendiği günümüzde o, terk edilmiş ama mağrur bir sevgili gibi beklemektedir bizi. Ancak bir şairin mısraları can suyu verebilir kurak ruhlarımıza. Bu büyülü dünyada yerinizi almak; piyanonun, kemanın muhteşem tınısıyla şiire yeni bir can vermek istemez misiniz?
Türkçeyi, beden dilimizi en doğru nasıl kullanacağımızı da öğreneceğimiz bu çalışmaya sesinizi ve yüreğinizi vermeye hazır mısınız? Haydi, bir şiir okuyun bugün…
Şiirin duyarlıklarından soylu tatlar alabilen kişi, gerçek bir şairdir; ömrü boyunca bir tek dize yazmamış olsa da... George Sand.”
Yazımızın sonuna geldik.
Ebrâr; hakiki lliyyûn’da ismi kayıtlı, özü sözü doğru olan, hamiyetli, sâdık, iyi ve hayırlı insanlar demek. Okul gezisi sırasında bize bateri çalan bir öğrencinin adıydı, oradan öğrendik. İlliyyûn, yücelik manasına gelen ulüvv veya İliyy kökünden türemedir; “amel defteri” anlamına da gelir, iyilerin makamı anlamına da.
Not 1): 29 Kasım saat 21:30’da Nilüfer Tim Show Center’da Darüşşafaka yararına bir konser veriyor. Online bağış ve teberru bilet için tıklayabilirsiniz:
https://www.darussafaka.org/tr-TR/bagislarinizla-buyutun/Sayfalar/donation.aspx
Not 2): Gelecek olan T24 çalışan, yazar ve okurlarıyla konserde görüşmek dileğiyle...
Şair İsmail Safa'nın okulu için yazdığı bir şiirden aşağıdaki dörtlük de bonus olsun:
Darüşşafaka.. En büyük âsâr-ı zamîme,
Darüşşafaka.. Sâlib-i ahlâk-ı zemîme,
Darüşşafaka.. Câlib-i eşfâk amîme,
Teskînine mahsus yetimâne figânın..
Ben sâye-i sakfında yetiştim bu binânın.