Kriz sonrasında başlamış olan riskli varlık fiyatlarıyla dolar arasında ters ilişki, daha teknik terimle negatif korelasyon kırıldı. Bu gelişmenin çok önemli imaları var.
Bunu söylemek için henüz erken diyenler olabilir. Ama bizce artık malum: Kriz sonrasında başlamış olan riskli varlık fiyatlarıyla dolar arasında ters ilişki, daha teknik terimle negatif korelasyon kırıldı. Bu gelişmenin çok önemli imaları var.Negatif korelasyon Mart 2009’da başlamıştıBorsa endekslerine ve emtia fiyatlarına bakın. 2008 temmuzunda başlayan aşağıya doğru hareket 2009’un mart ayında dip yapar ve bu tarihten itibaren yukarıya doğru çıkış başlar. Şayet sanayi ürünü ihracatçısıysanız bunu kendi sipariş stokunuzdaki aylık gelişmelerle de teyit edebilirsiniz. Yukarıya doğru çıkışı teşvik eden şey, gevşek para ve maliye politikalarının uzunca bir süre devam edeceği inancıydı. Çünkü işsizlik oranları, toparlanma döneminde faiz oranlarının yükselmemesini gerektiriyordu. Nitekim ABD dahil, majör merkez bankaları bu dönemde faiz oranlarını dip seviyelerde bıraktı. Aynı dönemde ABD’de açıklanan her kötü veri, dolar satışlarını artırıyor ve dolara değer kaybettiriyordu. Böylece faiz artırımının daha uzun bir süre yapılamayacağı beklentisiyle bakır, alüminyum, çelik, petrol, altın vesair varlıkların dolar cinsinden fiyatları artıyor ve borsaları coşturuyordu. Sonuçta herkes sanki hiç kriz olmamış gibi yatırım yapmaya devam etti. Oysa harcanan paranın kaynağı yine ABD sermayesiydi. Esasen onun da kaynağı emtia fiyatlarının ve borsaların dip yaptığı 2009 mart ayında ABD’nin Çin’e sattığı tahvillerdi. Çünkü o dönemde herkes işlerin daha kötüye gideceği kanaatiyle güvenli liman olarak ABD tahvillerine hücum etmişti. Konuyu rakama dökelim: EPFR Global verilerine göre 2009 yılının ilk çeyreğinde ABD’den 300 milyar dolarlık bir sermaye çıkışı olmuş. Yani herkes ABD tahviline yatırım yaparken ABD gelişmekte olan ülkelere yatırım yapmış; Çin’in parasıyla Türkiye’de hisse senedi – bono – tahvil satın almış, IMF anlaşması olacak beklentisi ve Merkez Bankamızın faiz indirimleri sayesinde çok ciddi paralar kazanmış durumda. Şimdi bu süreci besleyen ilişki kırıldı. Çünkü ABD verileri daha iyi geliyor. ABD ekonomisine yönelik beklentiler iyileşmeye başladı. Faiz artırım sinyallerine daha fazla kulak kesilir oldu. O nedenle artık kimse dolar cinsinden varlıklarını hedge etmiyor. Tersine dolarda long pozisyon alıyor. Bu tespitimizi de rakama dökelim: UBS tarafından yapılan bir hesaplamaya göre ABD’li fonlar, portföylerindeki yurtdışı varlıkları geçen ay yüzde 25.2 oranında düşürmüş durumda. Bu gelişmenin bir diğer müspet sonucu daha var: Yatırımcılar artık sadece ABD verilerine göre karar almıyor, ülkelerin risklerine bakıyor ve böylece daha rasyonel temellere dayalı yatırım kararları alıyor. Dolar ve petrol fiyatları negatif korelasyonu bozuldu
Aşağıdaki grafiğe bakın:Grafik dolar ve petrol fiyatları arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Turuncu çizgi dolar endeksini, mavi çizgiyse ABD ham petrol fiyatlarını gösteriyor. 2010 yılı Şubat ayından bu yana dolar endeksi ile dolar cinsinden petrol fiyatları arasında negatif korelasyon kopmuş durumda. Her ikisi de aynı yönde hareket ediyor. Oysa 2009 yılı boyunca dolar değer kaybettikçe petrol fiyatları yükseliyordu. Bunu grafik de teyit ediyor. Dolar ve VIX endeksi arasındaki negatif korelasyon da bozuldu
Aşağıdaki grafiğe bakın:Grafik meşhur VIX endeksi ile dolar endeksi arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Malum VIX endeksi, piyasanın önümüzdeki 30 gün içerisindeki oynaklık beklentisini ölçmekte kullanılan bir tür “korku endeksi.” Bu endeks, S&P 500’ün opsiyon fiyatlarına bakılarak yapılan bir hesaplamayla önümüzdeki 30 gün içindeki beklenen oynaklığına dayanıyor. Grafikten de açıkça görüldüğü gibi 2009 martından aralık sonuna kadar dolar değer kaybettikçe VIX endeksi düşüyor. Yani yatırımcıların korkusu azalıyor ve daha riskli varlıklara yatırım yapabiliyorlar. Dikkat ederseniz bu ilişki 2010 yılının şubat ayından bu yana bariz bir şekilde kopuyor. Dolar değer kazanıyor, ama VIX endeksi pek değişmiyor. Bir tespit ve bir soruElbette bu gelişmeyi münhasıran ABD ekonomisiyle ilgili verilerin iyi gelmeye başlamasıyla ilişkilendirmek doğru değil. Euro kullanan ülkelerde yaşanan borç krizlerinin ve tekrar resesyona düşmemek için Japonya’nın uyguladığı daha gevşek para politikalarının da bu gelişmede çok önemli etkileri var. Şimdi size bir soru: ABD enflasyonundan 9 puan daha yüksek seyreden enflasyon oranımız, önümüzdeki aydan itibaren yüzde 10 rakamını tekrar aşacak olmasına ve IMF ile anlaşma olmayacağı kesinleşmesine rağmen Dolar/TL neden düşüyor?