Malum, hükümet İstanbul’u “küresel finans merkezi” yapmak istiyor. İstanbul'un küresel finans merkezleri sıralamasında 77 şehir arasında 61. sırada bulunduğunu ve ilk 20'ye girmenin imkânsız ötesi olduğunu daha önce yazmıştık. O nedenle geçelim.
Hükümet, 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları'nın ve aynı yıl içinde 3-4 ay arayla UEFA Euro 2020'nin de İstanbul’da yapılmasını istiyor. Ortada bir de 2023 hedefleri var. İstanbul'da kişi başına düşen yeşil alan miktarını 7 metrekareye çıkarma taahhüdü ve Taksim’i Yayalaştırma Projesi de Hedef 2023'ün bir parçası (Bakınız: http://www.akparti.org.tr/site/hedef/488/istanbul). 2023 hedeflerinin imkânsızlığıyla ilgili de daha önce yazdığımız için geçelim.
Gerçekleşmesi neredeyse imkânsız bu üç hayali proje nedeniyle şehrin değişik yerlerine yığma binalar, tesisler, ulaşım ve otel yatırımları planlandı, yapıldı, yapılıyor.
Daha önce bu haliyle mantıksızlığını yazdığım “kentsel dönüşüm”ü ve yazmaya değer bulmadığım Kanal Projesi’ni de geçiyorum. Doğru ya da yanlış, üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı projelerinin en azından zamanlaması ve lokasyon seçiminin bu hayali projelerle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Merak edenler Uluslararası Olimpiyat Komitesi 2020 Çalışma Grubu Raporu'nda sorun olarak görülen meselelere bakabilir. http://www.olympic.org/Documents/Host_city_elections/2020_CAP.pdf)
Ataşehir ve “Olimpiyat Şehri” civarına kümelenen yeni yerleşim yerleri, buralara yapılan yeni yol ve yatırımlar hep bu hayali projelerle ilgili.
Kabul etmeliyiz ki, İstanbul bu haliyle yönetilebilir olmaktan çıkmış, bütünü temsil ediyormuşçasına Batı'ya hayali bir Türkiye imajı pazarlamaktan yorulmuş ve biraz nefes almaya muhtaç bir şehir. Bu imaj pazarlama işinin de cari açıkla ilgili olduğunu ve vesayet rejimine karşı artık bir anlamı kalmamış bir tür "hedge" olduğunu söyleyebilirim.
Toplam imalat sanayinin üçte biri, ithalatın üçte biri ve ihracatın beşte birini yapan bu şehir, aktif nüfusun beşte birine iş veriyor. Toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 40'ı İstanbul'dan toplanıyor. Türkiye’nin en büyük sanayi, ticaret, ulaşım ve reklam şirketleri, bankaları, borsası ve aracı kurumları İstanbul’da. İlhan Tekeli hocanın İstanbul için "azman bir sanayi şehri" demesi boşuna değil.
Açıktır ki daha fazla insan, araç, fabrika ve bina kaldıracak kapasitesi telef edilmiş bu şehrin artık sırtından inilmesi gerekiyor. Buna rağmen değil inmek; halen "vizyoner projeler"le şehrin üzerine üzerine gidiliyor.
Daha önceki bir yazımızda Coface'tan söz etmiştik. Yazının başlığıyla ilgili olarak aşağıda yazacaklarımızın daha iyi anlaşılması için biraz başka bir noktadan ayrıntı vermemiz icap ediyor.
Coface, 1946 yılında Fransa'da, başlangıçta ticari alacak sigortası hizmet vermek üzere kurulmuş, ancak daha sonra şirketlere ve ülkelere kredi notu vermeye başlamış bir şirket. 2007 yılından bu yana ülkemizde de hizmet veriyor. Hatırlayalım, Coface tarafından ülke notumuz 2010 yılında yatırım yapılabilir seviye olan A4'e çıkarılmıştı. Coface'a göre Türkiye'nin kredi notuyla ilgili zayıf taraflarından birisi, Avrupa Birliği ile olan müzakerelerin yavaş ilerlemesi.
Malum İstanbul, Madrid ve Tokyo'dan sonra 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları'na aday üç şehirden birisi. Hangi şehrin ipi göğüsleyeceğine 7 Eylül 2013 günü karar verilecek.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin bir seçim prosedürü var. Aday ülkeleri seçerken bir çalışma grubu kuruyor ve bu gruptan bir dizi kritere göre aday şehirleri belli bir sayıya kadar indirmesini istiyor. 2020 için de aynı prosedür izlendi ve sayı üçe indirildi. Yukarıda adresini verdiğimiz rapordan anlaşılacağı üzere misal, güvenlik güçlerinin olimpiyat oyunları kadar büyük çaplı bir organizasyonda güvenlik operasyonlarını idare edebilecek teknik ve mesleki tecrübeye sahip olup olmadıkları, dikkate alınan kriterlerden birisi. Bir diğer kriterse aday ülkenin Coface kredi notu.
2020 Çalışma Grubu Raporu İstanbul'un şansının Tokyo'ya göre neden düşük olduğuyla ilgili bir dizi gerekçe sayıyor. Kriterler itibariyle aldığımız notların Tokyo'dan 10 üzerinden yaklaşık 2 puan düşük olduğunu not edelim. İspanya'da kriz olmasa, esasen Madrid de İstanbul'dan daha şanslı. Komite, Çalışma Gurubu'nun raporuna itibar edecek olursa, ki aday ülke sayısı Çalışma Gurubu'nun tavsiyesi dikkate alınarak üçe indirildi, İstanbul'un şansının düşük olduğunu ve büyük olasılıkla Tokyo'nun seçileceğini söyleyebiliriz.
Kriterlerle ilgili olarak ayrıntıyla girmeden şu iki notu da verelim ki, "vizyoner projeler"in neden hayali olduğu ve daha çok imaj parlatma amacına hizmet ettiği daha iyi anlaşılsın. Çalışma Gurubu Raporu'na göre İstanbul'da ulaşım çok ciddi bir sorun ve aynı yıl içinde iki büyük organizasyonun yapılması ciddi bir risk. Bu iki neden ve Tokyo'ya göre daha avantajsız olduğumuz bir sürü başka nedenle İstanbul'un şansı halen zaten çok düşük. Belki de aday gösterilmemesi, İstanbul'un daha yönetilebilir bir şehir olmak üzere planlanması bakımından çok daha iyi olurdu. İstanbul'un bu meseleyi neden tartışamadığı da üzerinde düşünülmesi gereken bir başka demokrasi sorunu.
Malum Avrupa Parlamentosu Gezi Parkı'yla ilgili olarak bir karar aldı. Karar metninde T24 okuru için hiçbir sürpriz yok; bilinen eleştiriler sıralanıyor. Yani bu ülke insanının da kabul ettiği eleştiriler. O nedenle, önce AB müktesebatının 23 ve 24 numaralı başlıklarının müzakereye açılmasını isteyip, sonra kararı yok hükmünde saymak yapılan eleştirileri değersiz yapmaya yetmiyor. Dahası, bu ülkeye yatırım yapanların, kredi verenlerin, turizm veya doğrudan yatırım yapmak amacıyla gelmeyi düşünenlerin dikkate alacakları bir manzara ve bir karar var ortada. İslam'la demokrasiyi bağdaştırdığımız, Doğu'yla Batı arasında bir köprü olduğumuz tezini zayıflatan ve AB süreciyle bağlantısı nedeniyle dünyanın dikkate aldığı bir manzara ve dikkate alacağı bir karar.
Öte yandan Moody's tarafından dün (perşembe) yayınlanan bir raporda, Gezi Parkı'yla başlayan protestoların şiddetlenmesi halinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) Baa3 olan notunun bundan olumsuz etkileneceği belirtildi ve "İstanbul'un büyük yatırım gereksinimi için varlık satışlarıyla kendini finanse etme yeteneği olumsuz etkilenecek" dendi. Bunun Moody's'in ikinci uyarısı olduğunu ve ilk uyarısında gerilimin Türkiye'nin kredi notuna dahil olduğunu, ancak protestoların devamı halinde yabancı yatırımların ve turizm gelirlerinin bundan olumsuz etkilenebileceğini belirtmişti.
Moody's'in geçen ay uzun vadeli yabancı para birimi cinsinden kredi notumuzu bir basamak artırarak, "Ba1"den, "Baa3"e yükselttiğini ve görünümünü "durağan" olarak teyit ettiğini hatırlatalım ve ikinci uyarıda sözü edilen büyük yatırımların önemli bir kısmının hükümetin Hedef 2023 vizyonuyla ve Olimpiyat Oyunları adaylığıyla ilgili olduğunu vurgulayalım.
Gezi Parkı Direnişi katılımcıları ve destekleyicilerine karşı kullanılan buyurgan eril dilin ve onu takip eden kaba polis şiddetinin devam etmesi halinde, Moody's ve peşi sıra Coface'tan ülke notumuzla ilgili olumsuz bir karar gelmese dahi, vaziyetin Olimpiyat Komitesi'nin İstanbul'un adaylığıyla ilgili 7 Eylül günü alacağı nihai kararında (aksi yönde demeçlere rağmen) etkili olacağını düşünüyorum. Çünkü güvenlik güçlerinin, olimpiyatlar gibi büyük çaplı organizasyonlarda güvenlik operasyonlarını başarıyla yönetebilecek tecrübeye, teknik ve mesleki ehliyete sahip olduklarının sorgulanmasına neden olacak kötü bir tecrübe yaşadığımız ortada. Dünya Ekonomik Formu 2012 -2013 Küresel Rekabet Gücü Raporu'na göre Polis Hizmetlerinin Güvenilirliği bakımından 147 ülke arasında 102. sırada olduğumuz acı gerçeği de malum.
AB Parlamentosu Gezi Parkı kararı ve ülkenin en büyük kulüplerinin UEFA ile yaşadıkları sorunlar da "UEFA Euro 2020"de İstanbul'un şansını neredeyse sıfıra indirdi.
Hülasa, İstanbul halkının rızası aranmaksızın, gerçekçi olmayan ve bu ülkenin kıt kaynaklarını, önceliği ve aciliyeti tartışmalı projelere akıtan vizyonlara referansla, bu ülkenin insanlarına karşı dik durmanın borsa, faiz ve kur dışında da maliyetleri var.